Önce Haluk Şahin..
Bugün iki
meslektaşımın kitaplarından bahsedeceğim, bu Pazar günün biraz yumuşak
geçirelim.. Öyle diyorum ama, yazı bu, hiç de belli olmaz. Birden deli dolu
akmaya başlar, engelleyemezsin.
Haluk Şahin,
hem Bozcaada’lı hem İstanbul’lu, yani iki arada bir derede bir insan. En son
Radikal’den atılmış, internet sitelerinde yazıp çizerken ve Bozcaada’da
şiirlerini yazar, Homeros adına Ozanın Günü düzenler ve bağında kendi butik
şarabını üretirken, birden +1 tv serüvenine sürüklendi.. Kısa sürdü tabi, para
sahipleri müdahale edince iktidar adına şöyle yap böyle yap diye, iyi bir tv
yayına başlamışken çöktü. Haluk Şahin,
Uğur Dündar, Mollaveisoğlu ve iyi gazeteci ekibi hemen ayrıldılar.. Bu notu
şunun için düşüyorum: Ülkemizde nesnel gazetecilik yapmanın olanaklarının ne
kadar azaldığını..
Neyse, Haluk’un
gerçekten mükemmel denebilecek ve büyük keyifle okuduğum Poyrazaltı- Bozcaada Değişirken (Bağlar, Bahçeler, İnsanlar, Kargalar, Kediler, Kirpiler, Keçiler, Komşu
Adalar, Otlar, Gölgeler ve Hayaller) kitabı (ArkeoEge yayını), bir yazarın
ve gazetecinin Bozcaada’nın gerçeklerinden kendine yarattığı büyülü bir
atmosferi sundu bana. “İlomanyak
(İslomaniac)” diyerek göndermiş. Ada
tutkunu demek. 10 yıldır yazları, 6-7 ay Büyükada’da yaşadığım için öyle
diyor.. Ama onun kadar İlomanyak
olamam. Çünkü Bozcaada üzerine bu ilk kitabı değil! Fakat Poyrazaltı kitabını
okuduktan sonra gerçekten “adalı” olabilmek için bir ada kitabı yazmamın farz
olduğu ortaya çıktı. Diyor ki kitabında, istersen
bir yıl kal adada, üzerine kitap yazarsan gerçekten Adalı olmayı hakkediyorsun..
Adanın yazı
kışı sonbaharı ilkbaharı farklı.. yalnızlığı, turisti, rüzgarı, bağı bahçesi,
insanları, her mevsim değişiyor. İnsanın ruh hali de! Şahin, Bozcaada’nın Ege
uygarlığı içindeki yerini de günümüzde yaşatan bir insan, Kuzey Ege’nın
geçmişini da kurgulayarak Bozcaada’yı kendisi için de çok önemli bir yer haline
getiriyor. Ama bu bir arkeoloji kitabı değil, adanın rüzgarı, insanları, bağı
bahçesi üzümü şarabı, kirpisi kedisi kitabı.. Tabii insanları ki, adayı ada
yapan...
Ada kedileri
bir gün Bozcaada tarihini yazacak olurlarsa, paryalıktan krallık tahtına
Haluk’un eşi Belgin sayesinde oturduklarını mutlaka belirtecekler. Belgin Hanım’ın,
kedilerin kuyruklarına teneke bağlayan çocukları, kedilerin fotoğraflarını
çeken çocuklara nasıl dönüştürdüğü, başlı başına bir değişim öyküsü .. Ayrık otlarıyla mücadelenin Bahçevanın en
bitmeyen işi olduğunu öğrendim derken, birden bir avuç bahçemizde sürekli
savaş halinde olduğumuz bizi anlatıyordu sanki.. Çağdaş açgözlülüğün adayı
bitirip bitirmeyeceğini tartışırken, bu açgözlülüğün aslında Ankara’da
iktidarda oturduğunu anımsatır size.. Bozcaadanın kargalarını okurken,
Büyükadanın kargalarıyla kıyaslarım. Karşınıza birden Ada’nın Sokratı, Sokrat
Evi ve Gündüz Aktan çıkıverir ki, bu
büyük entellektüel, bizim adada yatmaktadır..
Poyrazaltı,
seveceğiniz, adeta ada öyküleri gibi yazılmış, keyif verici bir ada kitabı..
..Sonra Serdar Akinan
Bir başka gerçek
gazeteci dostumuz Serdar Akinan’ın
kitabı “Sahi Beni Neden Almadılar? –
Medyanın Hakikatle İmtihanı” bir süredir elimin altında duruyordu. Onunla
da vedalaşma zamanı geldi! Akinan, medyanın üzerinde gerçekten de neredeyse
total bir sansürün, büyük iktidar baskısının, patron korkusunun resmen, açıkça,
korkusuzca, dünyanın gözleri önünde fırtına gibi estiği bu zamanların, işsiz
bıraktıklarından... Ne ekranda var, ki iyi televizyoncudur; ne de bir köşede,
ki iyi yazardır. Habercidir! Hiç bir yerde çalışmadığı zaman bile, kalkıp
Suriye’ye geçecek ve twitter’da mesajlarını ve fotoğraflarını iletecek kadar da
olay yeri adamı..
Ama bugün
geldiği noktayı anlatırken, Türkiye üzerindeki kâbusu tarif ediyor: “Gerçek o kadar yalın ve sert bir şekilde
beni çevrelemiş halde ki, kıpırdayamaz hale geldim.. Bugün kapılar kapalı.
Açılacak gibi de durmuyor. Ülkenin yeni eşik bekçileri yerlerini tahkim
ederken, kendilerinden olmayanlara hiçbir yaşam hakkı verememeye çok
kararlılar.”
Bu satırlar
aslında, Türkiye’nin aslında nasıl bir
siyasi içsavaş içinde yaşadığını, anlatmakta hafif kalıyor. Ama Serdar bunu
teninde yaşıyor.
Rüzgarların
gazeteciler üzerinde en sert estiği Soner’lerin içeri alındığı zamanlar,
Akinan’a iletilen “24 saat içinde seni de
alacaklar” mesajının yarattığı büyük gerilim ve yurtdışına kaçış öyküsü..
Ama Akinan, yaşadığı gazetecilik zamanlarının ilginç olaylarıyla karşı karşıya
getiriyor okuru.. Polis muhabirliğinden TV kuruculuğuna uzanan bir meslek
hayatında çok ilginç olaylar, tanınmış isimler, Irak’taki savaşta habercilik..
Ergenekon
tutuklamaları başladığında SkyTürk’ün başındadır Serdar.. Cumhuriyeti
dönüştürme operasyonlarının ayırdındadır. O, Ergenekon’u Ümraniye bombaları ile
değil, çok daha önce Şemdinli’de Umut Kitabevinin bombalanmasıyla başlatır..
Cihan Haber Ajansı’nın bu operasyonlarda özel görevini sorgular. Gülen
Cemaatinin yargı ve emniyetteki örgütünü net görür..
Akinan namuslu
ve dürüst bir gazeteci, kitabı bugünlerin önemli tanıklarından biri olarak Kırmız Kedi yayınevinde belleğimize
girdi. Eline sağlık, teşekkür ederiz; Akinan’ın kitabını okuyun.. Akinan’ın
şimdi bağımsız Vagus internet
haberciliğine soyunduğunu da belirteyim.. Gazetecilik her fırsatta
yapılabiliyor demek ki..
-- 21 Temmuz 2013 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder