Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

23 Temmuz 2013 Salı

Önce Haluk Şahin... Sonra Serdar Akinan


Önce Haluk Şahin..

Bugün iki meslektaşımın kitaplarından bahsedeceğim, bu Pazar günün biraz yumuşak geçirelim.. Öyle diyorum ama, yazı bu, hiç de belli olmaz. Birden deli dolu akmaya başlar, engelleyemezsin.
Haluk Şahin, hem Bozcaada’lı hem İstanbul’lu, yani iki arada bir derede bir insan. En son Radikal’den atılmış, internet sitelerinde yazıp çizerken ve Bozcaada’da şiirlerini yazar, Homeros adına Ozanın Günü düzenler ve bağında kendi butik şarabını üretirken, birden +1 tv serüvenine sürüklendi.. Kısa sürdü tabi, para sahipleri müdahale edince iktidar adına şöyle yap böyle yap diye, iyi bir tv yayına başlamışken çöktü. Haluk Şahin, Uğur Dündar, Mollaveisoğlu ve iyi gazeteci ekibi hemen ayrıldılar.. Bu notu şunun için düşüyorum: Ülkemizde nesnel gazetecilik yapmanın olanaklarının ne kadar azaldığını..
Neyse, Haluk’un gerçekten mükemmel denebilecek ve büyük keyifle okuduğum Poyrazaltı- Bozcaada Değişirken (Bağlar, Bahçeler, İnsanlar, Kargalar, Kediler, Kirpiler, Keçiler, Komşu Adalar, Otlar, Gölgeler ve Hayaller) kitabı (ArkeoEge yayını), bir yazarın ve gazetecinin Bozcaada’nın gerçeklerinden kendine yarattığı büyülü bir atmosferi sundu bana. “İlomanyak (İslomaniac)” diyerek göndermiş. Ada tutkunu demek. 10 yıldır yazları, 6-7 ay Büyükada’da yaşadığım için öyle diyor.. Ama onun kadar İlomanyak olamam. Çünkü Bozcaada üzerine bu ilk kitabı değil! Fakat Poyrazaltı kitabını okuduktan sonra gerçekten “adalı” olabilmek için bir ada kitabı yazmamın farz olduğu ortaya çıktı. Diyor ki kitabında, istersen bir yıl kal adada, üzerine kitap yazarsan gerçekten Adalı olmayı hakkediyorsun..
Adanın yazı kışı sonbaharı ilkbaharı farklı.. yalnızlığı, turisti, rüzgarı, bağı bahçesi, insanları, her mevsim değişiyor. İnsanın ruh hali de! Şahin, Bozcaada’nın Ege uygarlığı içindeki yerini de günümüzde yaşatan bir insan, Kuzey Ege’nın geçmişini da kurgulayarak Bozcaada’yı kendisi için de çok önemli bir yer haline getiriyor. Ama bu bir arkeoloji kitabı değil, adanın rüzgarı, insanları, bağı bahçesi üzümü şarabı, kirpisi kedisi kitabı.. Tabii insanları ki, adayı ada yapan...
Ada kedileri bir gün Bozcaada tarihini yazacak olurlarsa, paryalıktan krallık tahtına Haluk’un eşi Belgin sayesinde oturduklarını mutlaka belirtecekler. Belgin Hanım’ın, kedilerin kuyruklarına teneke bağlayan çocukları, kedilerin fotoğraflarını çeken çocuklara nasıl dönüştürdüğü, başlı başına bir değişim öyküsü .. Ayrık otlarıyla mücadelenin Bahçevanın en bitmeyen işi olduğunu öğrendim derken, birden bir avuç bahçemizde sürekli savaş halinde olduğumuz bizi anlatıyordu sanki.. Çağdaş açgözlülüğün adayı bitirip bitirmeyeceğini tartışırken, bu açgözlülüğün aslında Ankara’da iktidarda oturduğunu anımsatır size.. Bozcaadanın kargalarını okurken, Büyükadanın kargalarıyla kıyaslarım. Karşınıza birden Ada’nın Sokratı, Sokrat Evi ve Gündüz Aktan çıkıverir ki, bu büyük entellektüel, bizim adada yatmaktadır..
Poyrazaltı, seveceğiniz, adeta ada öyküleri gibi yazılmış, keyif verici bir ada kitabı..

..Sonra Serdar Akinan

Bir başka gerçek gazeteci dostumuz Serdar Akinan’ın kitabı “Sahi Beni Neden Almadılar? – Medyanın Hakikatle İmtihanı” bir süredir elimin altında duruyordu. Onunla da vedalaşma zamanı geldi! Akinan, medyanın üzerinde gerçekten de neredeyse total bir sansürün, büyük iktidar baskısının, patron korkusunun resmen, açıkça, korkusuzca, dünyanın gözleri önünde fırtına gibi estiği bu zamanların, işsiz bıraktıklarından... Ne ekranda var, ki iyi televizyoncudur; ne de bir köşede, ki iyi yazardır. Habercidir! Hiç bir yerde çalışmadığı zaman bile, kalkıp Suriye’ye geçecek ve twitter’da mesajlarını ve fotoğraflarını iletecek kadar da olay yeri adamı..
Ama bugün geldiği noktayı anlatırken, Türkiye üzerindeki kâbusu tarif ediyor: “Gerçek o kadar yalın ve sert bir şekilde beni çevrelemiş halde ki, kıpırdayamaz hale geldim.. Bugün kapılar kapalı. Açılacak gibi de durmuyor. Ülkenin yeni eşik bekçileri yerlerini tahkim ederken, kendilerinden olmayanlara hiçbir yaşam hakkı verememeye çok kararlılar.
Bu satırlar aslında, Türkiye’nin aslında nasıl bir siyasi içsavaş içinde yaşadığını, anlatmakta hafif kalıyor. Ama Serdar bunu teninde yaşıyor.
Rüzgarların gazeteciler üzerinde en sert estiği Soner’lerin içeri alındığı zamanlar, Akinan’a iletilen “24 saat içinde seni de alacaklar” mesajının yarattığı büyük gerilim ve yurtdışına kaçış öyküsü.. Ama Akinan, yaşadığı gazetecilik zamanlarının ilginç olaylarıyla karşı karşıya getiriyor okuru.. Polis muhabirliğinden TV kuruculuğuna uzanan bir meslek hayatında çok ilginç olaylar, tanınmış isimler, Irak’taki savaşta habercilik..
Ergenekon tutuklamaları başladığında SkyTürk’ün başındadır Serdar.. Cumhuriyeti dönüştürme operasyonlarının ayırdındadır. O, Ergenekon’u Ümraniye bombaları ile değil, çok daha önce Şemdinli’de Umut Kitabevinin bombalanmasıyla başlatır.. Cihan Haber Ajansı’nın bu operasyonlarda özel görevini sorgular. Gülen Cemaatinin yargı ve emniyetteki örgütünü net görür..
Akinan namuslu ve dürüst bir gazeteci, kitabı bugünlerin önemli tanıklarından biri olarak Kırmız Kedi yayınevinde belleğimize girdi. Eline sağlık, teşekkür ederiz; Akinan’ın kitabını okuyun.. Akinan’ın şimdi bağımsız Vagus internet haberciliğine soyunduğunu da belirteyim.. Gazetecilik her fırsatta yapılabiliyor demek ki..
--21 Temmuz 2013 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder