Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

29 Ekim 2014 Çarşamba

AKP-ABD: Bitti mi? Ya Masa, Duruyor mu?

İki-üç yıl önceye kadar Recep Tayyip Erdoğan ile ABD yönetimi arasında ilan edilmemiş bir “kopukluk” söz konusuydu. Bunu yazıp çizdik. RTE iktidarının dış politikada “kabarmış duyguları” ile ABD’nin çıkarları ve politikalarının farklılaştığı dönemler günışığına sık çıktı. Ama Kobani’deki gibi resmen uç noktaya gelmemişti. ABD, RTE’yi resmen idare etti. Bazen duymazlıktan bazen görmezlikten geldi..
Ama Kobani politikasında resmen koptular..
Kavga gürültü ile mi? Hayır.
Farklı görüşler, çıkarlar sözkonusu olunca, her iki taraf da kendi politikasını izledi.
RTE, Suriye Kürtlerinin örgütünü terörist ilan etti. PYD’yi PKK ile bir gördü. ABD’ye onlara silah verme dedi. O silahların PKK elinde Türkiye’ye yöneleceğini ima etti. Ama ABD öyle düşünmüyordu. RTE’ye kulak asmadı, Türkiye’yi safdışı bırakarak, kendi politikasını izledi.
Peki ABD, AKP iktidarını sildi, bitirdi, bağları kopardı mı?
Hayır. ABD bunu yapmaz. RTE’nin iktidardan düşmesini ne kadar istese de, bunu yapamaz.
Çünkü aralarında bir NATO birliği var. Her iki ülke arasında “resmi bir çatışma” NATO’yu da çatlatır. NATO (ABD) Türkiye’nin ittifaktan ayrılmasını istemez. Çünkü, soğuk savaş dönemi bitmiş olsa da, sanki komünist-kapitalist bloklar aynen varmış gibi, yeniden canlandı gibi. Türkiye Ortadoğu’daki gelişmelere bağlı olarak, Batı’nın-NATO’nun “ileri karakolu” olarak görülüyor. Türkiye’nin “en iyi ihraç malı ordu” bakışı hükmünü sürdürüyor ister istemez...
Bu nedenle “büyük ağabey” Türkiye’yi kınamaz, “yaramazlık yapsa” da elinin altında tutmayı yeğler.

Türkiye ABD/Batı’dan Kopar mı?
Bugünkü koşullarda, hayır. 400 milyar dolarlık dış borç Batı bankalarına. Türkiye’nin “kopma” olasılığının minicik işaretleri bile ortaya çıksa, veya uluslararası ekonomi ve siyasi çevrelerinde öyle algılandığı anda, hiç şüpheniz olmasın, dünya karışır, Türkiye ekonomisi batar.. Dünya ekonomisinde de yeni ve ciddi bir krizi tetikler.
Mesela, Türkiye’nin İran ile, Sovyetler ile, Çin ile ittifaka yöneldiğini düşünün!
Aslında RTE’nin düşüncesinin arka planında bu yok değil. Putin’e “bizi Şanghay İşbirliği Örgütü’ne alın” önerisini şakadan yaptığını sanmayın! Çünkü Türkiye’de uygulamakta olduğu ve otoriter-dikta ve hukuku takmayan yönetimini, böyle bir ittifak içinde ve ‘Batı demokrasisi talimatları ve bağlarından’ kurtulmuş olarak, üstelik bugünkünden daha da kötüsünü, devreye sokacağını bilir.
Batı, insan hak ve özgürlükleri, parlamenter rejimin kuralları, demokrasi, ayak bağı olmaktan çıkar!
Ama dediğimiz gibi arada 400 milyar dolarlık bir engel var. Tabii ekonomik ilişkilerin bütünü, bu 400 milyar dolardan daha da büyük bir engeldir.
Dolayısıyla, bugünkü koşullarda, ABD ve RTE birbirlerine mecburlar.
Ama, diyelim ki bir ekonomik kriz ya dolaylı ya da doğrudan Türkiye’yi vurur ve çökertir.. Aha şuraya yazıyorum ki, yukarıdaki olasılık gündeme gelir!

PKK’nın Hesabı Geri Teper
Dün yazmıştım, RTE ilk kez 1295 km’lik sınırımızda oyun oynanıyor, burada bir “üst akıl” var, derken kastettiği tartışmasız ABD! Bunu yorumlamak bile gereksiz, sıradan bir insan da bunu anlar.
PKK’nın cinayetler işleme politikasını devreye sokması, Korucuları kaçırıp direğe bağlayıp infaz etmesi, IŞİD’cilerin politikalarından esinlendiğinin göstergeleri. Vahşilik ve acımasızlık dönemi. PKK savaş açmış durumda.
Bunun iki nedeni var:
İlki, Haziran 2015 seçimlerine kadar, eğer varsa hala ortada bir masa, çözüm sürecinde istediklerini almak. AKP’nin her seçim öncesi ateşkesten yararlandığı açık. PKK bir süredir “artık seçim sonrasına ertelemek yok, oyalanıp duruyoruz.. Seçim öncesi ciddi adımlar atılmalı..” Buradan kastettiği “yol haritası” falan değil, PKK isteklerine, özerklik, ana dil ve daha neler, yanıt verilmesi.
Hükümet üyeleri bir yandan tamam Hazirana kadar bu iş çözülür, dedikodusunu yaparken, RTE çözümün sosyolojik bir olay olduğunu ve 2015 takvimine sıkıştırılamayacağını belirterek, bugüne kadarki politikasını sürdürme niyetini belli etti.
İkincisi, Kobani’de yaratılan “kahramanlık efsanesine” paralel, Avrupa ve ABD’nin IŞİD korkusuyla uluslararası koalisyona gitmesi ve Kürtlere desteğe girişmesi, Türkiye’nin Kürt Meselesinin uluslararasılaşma olasılığını birden gündeme taşıdı. Sanırım PKK bu desteği Türkiye’de yanlış kullanmaya girişti. “Bizi terörist örgüt olmaktan çıkartıyorlar, Türkiye Kobani’deki gibi tecrit olur” hesabı geri teper.
Peki çözüm masası devrildi mi?
Özünde evet, ama ortada kalmaya mahkumdur o masa! Her iki tarafın da, “sanal görüntüsü” ile de olsa, oturacakları sandalyeye, üzerinde çay içecekleri masaya ihtiyaçları var.
Ama o masa giderek kızgın fırından çıkmış demirden bir masaya dönüşüyor..

Not: İmralı ile Kandil’in aralarında bir ayrılık yoksa ve fikir birliği içinde her ikisi de kendi rolünü oynuyorsa, o zaman 3 askerin alçakça öldürülmesinden, İmralı da sorumlu değil midir?
Not 2: HDP, üç asker cinayetini, Kağızman’da işyerini basan ve çatışmada ölen 3 PKK’lıya misilleme olarak takdim etti. İki olayı bir arada anarak. Evet, kısasa kısas dönemine de girildi.. Tabii, PKK bir önde: Koru’cuyu da idam ettiler.
Bu yol tam bir çıkmazdır.
--28 Ekim 2014 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet


28 Ekim 2014 Salı

Savaşa (İç) Hazırlık/ Kürt Devletleşmesi: Tarihsel Bir Kural mı?

Gelinen nokta hiç iç açıcı değil.. Erdoğan’ın Estonya dönüşü uçakta yaptığı açıklamaları okuyorum, hafakanlar basıyor beni.. Hem ülke, hem iktidarı, hem kendisi, hem atadığı başbakan.. Hepsi için bir çıkmaz. Çıkmazın ötesinde ülke büyük bedeller ödeyecek gibi..  Ortadoğu’da, içi boş olduğunu hep yazıp çizdiğimiz “oyun kurucu ülke” halisünasyonlarının nasıl bir bir çöktüğünün itirafları var konuşmasında..
Bir ülke nasıl bu kadar zor duruma sokulur ve çöküşe doğru yol alır.. Şüphesiz, bu hiç istenecek bir şey değil, sonuçta benim ülkem!
Mesela RTE, “Obama’nın tavrı tasvip edilemez” diyor. Suriye Kürtlerine, Kobana’ya yaptıkları havadan silah yardımı üzerine tutumunu açıklıyor. ABD ile Ortadoğu’da dans edebileceğini mi sandın? ABD, bölgede tek “oyun kurucu”, İran, Rusya ve Çin ise onu dengeleyicidir. ABD’nin planı vardır, bir de bu planların hayata geçirilmesine hizmet edecekler.. ABD ile derin sorun yaşıyor RTE, ABD için ilk kez doğru sorular soruyor, mesela, IŞİD bugüne kadar heryeri alırken neden müdahale etme akıllarına gelmedi de, Kobani söz konusu olunca uluslararası bir koalisyon kuruldu.
Bu sorunun güncel yanıtı (tarihsel değil!), Saddam zamanında, 33 paralelin güneyine kadar uçuşa yasak bölge ilan edilmesine kadar gider. Burası Kürt bölgesidir. Şüphesiz Saddam’ın Kürtlere karşı zehirli gaz katliamını unutmak mümkün değildir. ABD 1998’de Barzani ve Talabani’yi Washington’a çağırıp müttefik hale getirmiştir. Bu, çekişmeli olsa da hala sürer. ABD Ortadoğu’da Kürtlerin en büyük dostu, himayecisi ve devlet kurucusudur.
RTE bir laf daha etti, “1295 km sınır üzerinde oyun oynanıyor”. Bu Türkiye’nin Suriye ve Irak sınırının toplamı. Suriye’nin Kürt bölgesi Rojava, şüphesiz ki bu oyunun bir içinde. Kobane’de siperlerde Abdullah Öcalan’ın bayrakları var (Mahmut Oral’ın gazetemizde dünkü Kobane haberi). ABD, bizim yazarlarımız için, Kürtlere verdiği bu destek nedeniyle “emperyalist güç” olmaktan yıllardır çıkmış durumdadır. Zaten küresel dünyada emperyalizm mi kalırmış, gibi teorileri de vardır hempaların..

Tarihsel Bir Kural Yok..
Irak’ta Kürtler devletleşmiştir. Şüphesiz tarihsel gelişme hükmünü sürdürüyor.
Ama orada Kürt devleti kuruluyor diye, İran, Türkiye ve Suriye’deki Kürtlerin yaşadığı yerlerde de mutlaka devletleşme olacaktır diye bir “tarihsel kural” yok.
O zaman biz de mesela Bulgaristan Türkleri ile “devletleşelim”.. Tabii Yunanistan Türkleri de var.. Ama Türkiye’nin böyle bir politikasından bahsedemeyiz.. Önemli olan Türklerin her iki ülkede de huzur içinde ve özgürce, yurttaşlık haklarına sahip olarak yaşamalarıdır. Burada Türkiye Cumhuriyeti var, isterlerse kalkar gelirler! Nitekim gelenler çok.
Türkiye’de hiç bir iktidar, al sana veriyorum yaşadığın yerleri, kur devletini ve git başımdan diyemez. Kürt Siyasi ve Silahlı Hareketi ile çözüm mutlaka olmalıdır, ama ülkenin birlikteliğini güçlendirecek yönde... Bölgedeki çoğunluk Kürtlerin ne isteyecekleri de şüphesiz ki önemli olacaktır. PKK, politikalarıyla ortaya bir de “Türk Sorunu” çıkarma uğraşısı içinde. Öyle ki birlikte yaşamak olanaksız olsun. Tabii, gelişmeler ne gösterir bilinmez, ama gidiş hiç de hayırlı değil.

Kobani ve Türkiye’de Ayrılıkçı Yapı
Suriye’nin Kürt Bölgesinin, simgeleşen Kobani ile, PKK/HDP için böylesine önemli olmasının nedeni basittir: Türkiye’de bir “özerk yapı” oluşursa, Suriye Kürt bölgesi ile birlikteliği kaçınılmaz bir tarihsel fırsat olacaktır. Büyük, genişleyen bir alan! Barzani-Talebani’nin Irak’taki devletine, karşı ve paralel.. PKK ve HDP politikası, bu isteğe uygun Türkiye içinde “ayrılıkçı bir yapı” oluşturmaya yöneliktir. Bu, geleceğe yönelik bir yapı olmak zorundadır ki, Ortadoğu’da yeni seçeneklere tamamen açık olabilsin.
PKK’nın silahla dayattığı, böyle bir çözüme veya oluşuma uygun bir masadır...
Ayrışmaya elverişli bir yapı oluşturma niyetleri ve politikalarının sonucudur, hala süren silahlı eylemleri ve cinayetleri.
Yoksa Türk-Kürt sorunu kolay ve anında çözülür...
CHP’nin bile bu konuda kafası net değil, karışık sanki.. Yoksa “sanki”, fazla mı?
***
Türkiye Kürtlerinin durumu, ne Suriye ne de İran’dakilere benzer. Oralarda “toplu bir yaşam-alan” sözkonusudur. Oysa Türkiye’de Kürtler dağınıktır, belki de dünyada çok ender görülen bir “millet karışımı” söz konusudur. Hayatın ve zamanın doğal seyri, bu karışımın ve birlikteliğin sürmesinden yanadır. Ayrışma, hayatın doğal seyrine aykırıdır, bu nedenle de kötü sonuçlar verir ve ayrışma dayatılırsa Anadolu bu kez etnisite temelinde tam bir çözülmeye gider. Tehlikeli Türk Sorunu budur: “Biz Türkler de bir arada yaşamak istiyoruz”..
Not: RTE’nin ilk yapması gereken Suriye politikasını 180 derece değiştirmektir. Buun görmayorlar mı ki, RTE Esad saplantısını sürdürüyor.. Değiştireceksiniz bu politikası, ama epey geç olacak..

---27 Ekim 2014 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

27 Ekim 2014 Pazartesi

Borçta Yüzen Halk Tutucu Olur

Önce size bazı oranlar. Biliyorsunuz, TÜİK milleti yüzde 20’lik 5 gelir dilimine böler. En alttaki (yoksul) gelir diliminden en üstteki (zengin) gelir dilimine göre sıralar. Şimdi şu oranlara bakın:
İlk yüzde 20’lik dilim: tasarruf oranı eksi 32.. İkinci yüzde 20’lik gelir dilimde eksi 14,5.. Üçüncü yüzde 20’lik gelir dilimde eksi 3,8
Dördüncü yüzde 20’lik gelir diliminde tasarruf oranı artı 4,6 Ve beşinci ve sonuncu gelir diliminde ise artı 24,3..
Hanehalkı gelir dilimlerindeki milletin tasarruf oranları, 3 eksi, 2 artı. Büyük çoğunluk borçla veya ekside yaşıyor.. TÜİK bunları ilan ediyor da, açıklamadığı başka bir rakam daha var. Yüzde 10’luk dilimlerde durum ne? Sanki devlet sırrı gibi saklanır..
Ankara’da Bilsay Kuruç hocanın liderlik ettiği ve 3 yıldır yapılan 21.Yüzyıl Planlama Kurultayı’nda Cuma günü yüzde 10’luk iki dilimin durumu açıklandı. En alttaki yüzde 10’luk hane halkının tasarruf oranı eksi 50’de.. En üstteki yüzde 10’lık zengin hanehalkında ise tasarruf oranı artı 30’da.
Tabanda borçluluğun (yoksulluğun da) ne kadar büyük olduğunu, tabii tepedeki yüzde 10’lık dilimde ise ne kadar büyük paraların birikmiş olduğunu görüyoruz bu rakamlarda..
En alt yüzde 10’luk- en üst yüzde 10’luk hane halkı arasında uçurum mu uçurum..
***
Okurlar bilir, özellikle seçim ve seçmen analizleri söz konusu olduğunda burada sık vurguladığım bir olay var:
1) Bu hükümetin en büyük başarısı, dışarıdan 400 milyar doların bankalar aracılığıyla ülkeye aktarılmasındadır. Bu milyarların çok önemli bir yekünü de tüketici, konut vb kredisi olarak halka dağıtılmaktadır..
2) Halk borçludur; ev, otomobil, her türlü elektronik eşya... kredi kartı ile veya doğrudan bankalara kredi olarak.. Halk büyük bir tüketici yapıldı. Türkiye, geçmişinde bugüne kadar görülmemiş oranda bir “tüketim cenneti” içinde yaşıyor. AKP döneminde sadece İstanbul’da 100’ü aşkın AVM açıldı, yenileri geliyor ve tüketimin yeni hayat biçimleri Türkiye çapında yayılıyor..
3) Davutoğlu geçenlerde bir açılışını yaparken Alışveriş merkezlerini dualarla bereketlendirin” dedi. Türkiye ve benzer ülkelerde halk bu merkezlere tıkılıyor.. Alamasan bile bak, yutkun, isteğini kabart, koş bankaya kredi al ve anında evine götür.. Bir bilim insanı da o sırada AVM’leri ‘tüketim katedralleri’ olarak niteliyor ve “Tüketim kültürü içinde çok aktif olan bireyler politik faaliyetlere ilgilerini kaybeder. İktidarda kalmak isteyen rejim daha çok tüketim katedrali inşa eder” diyordu (*).
4) Böylesine büyük bir borcun altına sokulan halk, önemli bir kesim olarak, bu düzenin ve bu düzeni yaratan iktidarın sürmesini ister. Hem borcu yüzünden hem de tüketimin devamı açısından. Bu noktada “düzen tutuculuğu”ndan söz edebiliriz.. AKP iktidarının yüzde 50’lere vurmasının sırrını başka yerde aramayın.
5) Tabii buna paralel, bir kesim halkın boynuna da “dini muhafazakarlık boyunduruğu” vuruldu. Zaten dini ana siyasi ticaret kalemi yapan partilerin torbasında bu var hep. Tabandan çok önemli bir seçmen kitlesi (10 milyon?!) ciddi sınıf atladı.. (CHP’liler sanıyor ki, millet dinsiz sandığı için bizi seçmiyor.. ve ana seçim stratejilerini bunun üzerine inşa ediyor.)
***
Seçmeni borç batağına sürükle, bir de teşekkür etsin, cennette yaşıyoruz desin.. Önceki yıla kıyasla araba satışları ne kadar artmış? İki kata yakın mı?!
En yoksul, borçlanmanın batağında veya hayatını erken tüketiyor. Bu nedenle de inşaatler son yüzde 40’lık dilime yöneldi.. En lüksü son yüzde 10-20’ye.. Onlar da herhalde konut koleksiyoneri olmuştur.. Türkiye’de “hizmet sektörü” büyürken, sanayinin payının yüzde 4-5 azalmasından bizzat hükümet, Babacan yakınıyor..
Ülkeyi bitirdiler.. Denizin sonu gözüktü de, uzatmaları oynuyorlar.. Salt korkularından, ne olur ne olmaz, henüz dibe vurmadan, bir an önce genel seçim olsun diye, bir kaç ay erkene alırlar mı..
***
Soruya yanıt arıyorum: Acaba şu 400 milyar dolarlık muazzam borç olmasaydı veya Türkiye borç harç elinde ne varsa yarın ödemek zorunda kalsaydı... Türkiye’nin ekonomik hacmi ve adam başına düşen geliri ne kadar olurdu? Hadi 100 milyar dolarlık borcu normal kabul edelim, 300 milyar doları yarın ödemek zorunda kalsak?
Büyüyen Türkiye masalı.. = Büyüyen borç


(*) Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek” kitabının yazarı George Ritzer, Birgün gazetesi, Ömür Şahin Keyif ile söyleşi. www.birgun.net/news/view/iktidarda-kalmak-isteyen-avm-insa-eder/6288, Kitzer diyor ki: Tüketim katedralleri tüketiciyi tüketim dinine itaat etmeye yönlendiriyor, tıpkı dindarların Tanrı’ya ya da dine itaat etmesi gibi. Temel olarak dini katedrallerden tüketim katedrallerine pek çok unsur kopyalanmış…Tatillerde dini katedrallere mi gidiyorsunuz yoksa tüketim katedrallerine mi..”
--26 Ekim 2014 Pazar / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet,

25 Ekim 2014 Cumartesi

Bilimsel başarı Listesi: İlk Düzeltme Listesi/ Genç Bilim Kadınları”na destek

CBT Gündem, 1440, 24 Ekim 2014


Bilim insanlarımızın başarımları üzerine yaptığımız yayında, gelen yeni bilgiler ve düzeltmelerle, doğruya daha yakın bir liste oluşmuş durumda. Fakat listeyi bir hafta daha bekletiyoruz… Bu arada, sadece  bilim kadınlarımızın başarımı üzerine yeni bir yazı da yayını bekliyor. Bunu da haber verelim.. Prof. Mehmet Doğan, öncelikle kısa bir düzeltme yazısı gönderdi. Bu yazıyı yayımlıyoruz:
“Düzeltme Tablosu ve Açık Özür: Kişisel olarak yakından tanıdığım ve çok takdir ettiğim, ülkemizin adını uluslararası bilim çevrelerinde en çok duyuran, şimdiye kadar yayınladığım listelerin hepsinde liste başı olan, ülkemizde yaşayan en değerli bilim adamlarımızdan ikisinin de aşağıdaki düzeltme listesinde olması beni çok üzdü. Her iki bilim insanımızın da makaleleri 10000 üzeri atıf almış, bilime katkıları çok büyük. Ülkemizi yurt dışında da başarıyla temsil eden iki bilim adamımıza teşekkür borçluyuz, onları tanımaktan mutluyum.
İkisi de ülkemizi bilimde daha ileriye ve refaha taşıyabilecek konularda araştırma yapan Bilkent Üniversitesinin “UNAM” ve NTAM adlı geleceğin teknolojisini geliştiren araştırma merkezlerinin kurucu müdür ve kurucu başkanları.. bu iki değerli bilim adamımıza ait bilgileri tabloya geçirirken en önemli veriyi yani h-sayısını tamamen kişisel hatamla sehven ters yerleştirmişim, yani birine 58 yerine 47 yazmışım, öbür değerli bilim insanımızın 47 olan gerçek sayısı yerine de yine sehven 58’i yazmışım. Dünya bilim çevrelerinin en saygın dergisi “Science” da 2006 yılında yayınladığı Plasmonic başlıklı tek isimli makalesi, günümüze kadar 1781 atıf alarak ulaşılması güç bir rekorun da sahibi olan Ekmel Beyin hizasına yazmışım. Her iki değerli bilim insanımızdan ve okuyuculardan bu yanlışlık için özür diliyorum.”

Tablo, Ek Liste düzeltmeleri 1- Bize ulaşan bilimcilerimizin yayınları ve değerlendirilmesi (10 Ekim 2014 tarihinde verdiğimiz tabloda önemli düzeltmeler)
Yayın yapanın Adı         
Bilim Dalı
Toplam yayın sayısı
En çok atıf  alan 3 yayına atıf  sayısı
Toplam Atıf-Self dışı atıf
h -Değeri
Salim Çıracı
Fizik-Elektr
263
504-429-249
10213-9062
58
Ekmel Özbay
Elektronik
503
1781-456-292
10336-8867
47
Dursun Saraydın
Kimya P
68
99-94-64
1726-1371
25
Meral Topçu
Tıp
163
203-157-153
2378-2328
     24
Haluk Özen
Tıp
282
82-76-70
2230-2143
24

Bu başarı listesi yayını üzerine şüphesiz tartışmalar var. Prof. Tayfun Uzbay’ın değerli katkısını, iç sayfalarımızda bulacaksınız.
***
Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü Cezaevine girecek   
Prof. Kayhan Kantarlı’nın notu var: Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü’ye “türbanlı öğrencinin eğitimini engellediği gerekçesiyle” verilen kesinleşmiş 2 yıl 1 aylık mahkumiyet kararının infazı 20 Kasım 2014 günü başlayacak. Yargıtay onayı ve "Anayasa'ya aykırılık ve adil yargılama hakkının engellendiği" gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı itirazın reddedilmesinden sonra AİHM'ne götürülen, fakat henüz görüşülmeyen kararın infazı Prof. Pekünlü'nün sağlık sorunları nedeniyle iki kez ertelenmişti. 
Pekünlü'ye aynı gerekçeyle açılan davalar bitecek gibi değil. İnfaza kalan bu ilk dava ederken hiç şüphesiz dinci çevrelerin yönlendirmesiyle 4 kişilik başka bir türbanlı öğrenci grubunun şikayeti üzerine savcılık, ikinci bir dava daha açmış fakat ilk duruşmada yargıç "rektörlükten izin alınmadan açıldığı için" dosyayı EÜ rektörlüğüne göndermişti.
***
“Genç Bilim Kadınları”na destek
L’Oréal Türkiye’nin UNESCO Türkiye Millî Komisyonu ile birlikte 11 yıldır sürdürdüğü “Genç Bilim Kadınlarına Destek Bursları' programına 2015 için başvurular başladı. Haberi veriyoruz: “26 Aralık’a kadar sürecek başvurular sonrasında projeleri seçilecek 6 genç bilim kadını; L'Oreal Türkiye'den 15'er bin dolar değerinde birer yıllık araştırma bursu kazanacak. Yaşam Bilimleri ve Malzeme Bilimleri alanlarında araştırma yapan üçer genç kadın araştırmacı seçilecek.
Burs için hak kazanacak adaylar, akademik özgeçmişleri ve gerçekleştirmek istedikleri araştırma projesinin önemi, niteliği, bilimsel yeniliği ve bilime yapacağı katkı ölçüt alınarak Yaşam Bilimleri ve Malzeme Bilimleri seçim komiteleri tarafından belirlenecek, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu jürisi tarafından onaylanacak.
2003 yılından bu yana 70 genç Türk bilim kadınına destek verildi. Proje ile kadınların bilime olan katkısını artırmak ve bilim kadınlarına dikkat çekerek toplumsal farkındalık uyandırmak hedefleniyor. Bilim dünyasına destek olunması ve bilim insanlarının güçlendirilmesi de projenin amaçları arasında. Başvurularda, araştırma konularının bilimsel yeniliğinin olması ve bu araştırmaların bilime sağlayacağı katkı ölçüt alınıyor. Bilimsel yetenekleri kanıtlanmış ve doktora derecesine sahip olan 40 yaşından gün almamış T.C uyruklu tüm genç bilim kadınları burs programına başvurabiliyor. Bursa başvurmak isteyen bilim kadınları gerekli belgeler, başvuru formu ve program hakkında geniş bilgilere www.loreal.com.tr internet sitesinden ulaşabiliyor.
***

Düzeltme ve özür: Geçen haftaki dergimizde Aziz Sancar ile ilgili yazının son cümlenin bir kısmı kapalı kaldı. Tamamı şöyle: “Dr. Halil Kavaklı (Koç Üniversitesi) ve Dr. Nuri Öztürk (Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü) sirkadiyen saat üzerinde kendi çalışmalarını sürdürmektedirler. Türkiye’yi sirkadiyen saat araştırmalarında dünyanın önde gelen ülkelerinden biri yapacaklarından eminim.”
CBT Sayı 1439 Gündem, 17 Ekim 2014

Başarılı Bilim İnsanları, yazısı ve tablosu üzerine

Geçen sayımızda yayınladığımız, h-sayısı’nın yanısıra makale sayıların ve atıf endeksleri haber-makalemiz epey yankı yaptığı gibi, çeşitli bilim insanlarımızın da eleştirilerine konu oldu.
Eleştirilerin ağırlık noktası, tablonun eksik olduğu yönündeydi. Pek çok bilim insanı, açıklanan kriterlere uygun bir h-sayısına ulaştığı halde, listede yer almıyordu.
Mehmet Doğan ve Mustafa Soylak, gelen bilgileri ve elestirileri de dikkate alarak, eksiklikleri gidermek için çalışıyorlar. Umarım gelecek sayımızda bunları yayınlarız.. Böyle bir araştırmada pek çok eksikliğin olması doğaldır. Lütfen bildirin.. Zaten yazıda buna işaret edilmişti..
Bu arada geçen Gündem yazımda bir hatayı düzeltmek isterim. H-40 sayısını aşan bilim insanlarımızın adını yazarken Seza Özen’in adını, Sinan Özen olarak yazdım, düzeltir özür dilerim. Bu arada yine aynı kategoride bulunan diğer kadın bilimcimizin de Zümriye Aksu olduğunu belirtmek isterim..
Bu konuda sadece kadın bilimcilerimizin durumunu ele alan bir araştırmaya da yer vereceğiz..
Dolu bir CBT daha sunuyoruz sizlere.. h-97 sayısı ile evrensel bir başarıyı yakalayıp aşan ve çok önemli araştırmalara damgasını vuran Aziz Sancar, sorularımız üzerine bu çalışmalarını başlıklar halinde yazdı.. Lüten okuyun.. Aziz Sancar, laboratuvarında her zaman genç Türk araştırmacılarına yer vermiştir.. Sancar bu konuya da değiniyor..
Tabii kapak konumuzu özenle seçtik. İnsan çeşitliliğinin, bilimsel, toplumsal vb yararlarını konu alan bir araştırmayı okumadan geçmeyin.. İnsanlığın toplumların gittiği istikamet budur.. Bugüne geniş ve gelecek açısından bakalım lütfen..
İki duyuruya yer vererek Gündem’i kapatalım..

***


ANKARA’DA 21. YÜZYIL İÇİN PLANLAMA KURULTAYI

Gelecek Perşembe- Cuma günlerinde Ankara’da önemli bir Kurultay var, programı şöyle:
3 yıldır düzenli olarak yapılan ve Türkiye’nin sahip olduğu ekonomik, sosyal ve toplumsal güçleri ortaya koyarak, ülkenin 21. Yüzyılda dünyanın seçkin ülkeleri arasına katılabilmesi için hangi hedeflere odaklanması gerektiğini araştıran Kurultay’ın dördüncüsü, 23 – 24 Ekim 2014 tarihinde, 9.30’da Ankara Üniversitesi Rektörlüğü (Tandoğan) 100. Yıl Salonu’nda düzenleniyor.
* Önderliğini Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un yaptığı Kurultay’da Eitim ve gelecek başlığı altında, Orta ve Uzun Dönem İçin Eğitimde Esaslar / Nasıl Bir Üniversite Sistemi? (Prof. Dr. Kasım Karakütük, Dr. Niyazi Altunya, Prof. Dr. Metin Özuğurlu, Doç. Dr.Serdal Bahçe);
*Bilim-Yaratıcılık ve Gelecek başlığı altında Bilim Dünyasında Türkiye’nin Yeri Ne Olabilir? Yaratıcılık Üzerine Geleceğe Dönük Düşünceler (Orhan Bursalı, Prof. Dr. Metin Ger, Dr. Faruk Yarman);
*Emek Dünyası ve Gelecek başlığı altında İstihdamın Yapısı Nasıl Değişmeli? Kadın Emeği / Emeğin Örgütlenmesi, Hakları, Bileşimi (Prof. Dr. Esin Ergin, Özlem Yüzak, Yıldırım Koç, Dr. Serhan Öngel);
* Üretim Dünyası ve Büyüme Sorunsalı başlığı altında İmalat Sanayiinde Bugünden Yarına Öneriler: Enerji, Tasarruf Sorunu, Yeni Yatırım Modelleri (Prof. Dr. Korkut Boratav, Gülay Dinçel, Yael Taranto, Eser Pirgan Matur, Prof. Dr. Erinç Yeldan)
* Finansman ve Sanayi başlığı altında, Sanayinin Finansmanı, Yeni Kurumsallaşma ve Gelecek İçin Öneriler (Oktay Küçükkiremitçi, Şant Manukyan, Hakan Özyıldız, Dr. Serdar Şahinkaya ve
“ Türkiye Ekonomisi İçin Bir Büyüme Modeli Önerisi ve Planlama Sorunu (Aykut Göker, Dr. Gündüz Fındıkçıoğlu) sunulacak, ele alınacak ve tartışılacak..
İzlemeniz dileğiyle..
***
Bugün İstabul Üniversitesinde İntihal üzerine, Üniversitelerarası Etik Kurulu’nun düzenlediği toplantı var.. Program duyurusu ve ayrıntı içeride..
***
Ressam dostum Gürol Sözen’inRüzgar Kanatlı Atlar ve İstanbul İkonaları” sergisi 15 Ekim’de Ankara KAV Sanat Galerisi’nde açıldı (Turan Güneş Bulvarı Konrad Adenauer Cad. No: 61, Çankaya). Sanat galerisinin gelirinin de, Kılınçarslan Eğitim, Kültür ve Sanat Vakfı’na aktarılarak öğrencilere karşılıksız burs olarak bağışlandığını belirtelim.
***

“Sabancı Üniversitesi ile Almanya’nın en önemli bilim merkezlerinden IHP-Microelectronics “More-than-Moore” konsepti üzerine kurulu Mikroelektronik - Ortak Sanal Mükemmeliyet Laboratuvarı dün açıldı.. Bu konsept; daha küçük, fonksiyonel, ekonomik, kullanışlı ve uzun ömürlü elektronik sistemler geliştirmeyi, böylece haberleşme, biyomedikal, uzay, havacılık, güvenlik, otomobil ve robot-otomasyon sektörü gibi birçok sektöre katkıda bulunmak amaçlanıyor.
Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat Berker’in ev sahipliğinde, IHP-Microelectronics Rektörü Prof. Dr. Bernd Tillack, Federal Almanya Eğitim ve Araştırma Bakanlığı, Türkiye Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile TÜBİTAK ve ilgili sektörlerden temsilciler katıldı..
***

Gelecek Cuma yeniden birlikte olmak dileğiyle..