obursali@cumhuriyet.com.tr
Kendini aldatan toplum
Sizi bu pazar da kısa bir geziye, 23 yıl önceye, 4 Mayıs 2000 yılına götürüyorum. Lütfen söyler misiniz, bugünkü durumla o gün arasında temelde özünde ne fark var? (Türkiye Kalkınamaz başlıklı dizinin 4. yazısı idi.)
***
“İyi haber: En hızlı büyüyen 7. ülkeyiz!” İki iyi haber daha: “Türkiye’nin bu gelişme ile 2010 yılındaki turizm geliri 73 milyar dolara ulaşacak” ve “OECD içinde Türkiye Çekler ve Macarlardan sonra en ucuz 3. ülke.” Yani işler ve ekonomi tıkırında. Sanırsınız ki yarış pistinde sol şerit Türkiye için boşaltılmış durumda! “Açılın, Türkiye geliyor!”
Örneğin Demirel 40 yıldır kalkınma edebiyatı yapar. Gözünde hep pemboş-iyimser gözlük vardır.
Türkiye, ekonomisinin enerji, bankacılık vb. gibi alanlarında büyük yatırımları ve kuruluşları olan holdinglerle bütünleştikçe, çok satan gazetelerin ve çok seyredilen televizyonların de gözünden iyimser gözlükler düşmez oldu. Bu, iktidarla ve 40 yıllık politikacıyla aynı söylemde buluşma sürecidir.
Ancak, toplumsal/kamusal sorumluluk objektif gözlükleri takmayı gerektirir. Gerçek başarı öykülerinin ön plana çıkarılmasından yanayım. Bu, kişisel olabilir, şirket veya kurum bazında olabilir. Hatta ve hatta, varsa devlet, iktidar, politikacı ve parti bazında bile olabilir! Ancak bunun için objektif gözlük gerekir!
UCUZ ÜLKELERLE KIYASLAMA
Ömrü boyunca kalkınma edebiyatı ile aldatılan bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak bütün “iyimser” haberleri kaldırıp altlarına şöyle bir bakmak düşünsel refleks haline geldi.
Kalkınmada ikinci ve üçüncü küme ülkeler arasında en hızlı büyüyen 7. ülkenin adam başına milli geliri ne olmuş diye bakıyorsunuz: 1965’te 1590 dolardan, 1998’de ancak 3 bin 160 dolara gelebilmiş. Yani Türkiye 33 yılda kişi başına düşen milli geliri iki misline bile çıkaramamış. (Aynı dönem içinde Çin 85 dolardan 750 dolara, Taylan 430’dan 2 bin 160’a, Endonezya 140 dolardan 640’a, Hindistan 183’ten 440’a, Brezilya 2 bin 250’den 4 bin 630’a çıkarmış...)
Örneğin Yunanistan’la, Portekiz’le, İspanya gibi Avrupa ülkeleriyle kendini kıyaslayıp hedefler koymak yerine, en alt düzeylerde ekonomik değeri olan ülkeler arasında 7. en iyiyiz demeyi kendine yakıştıran bir toplum ne kazanacak?
UCUZ EMEK KALKINDIRIR MI?
“OECD’nin en ucuz üçüncü ülkesi olduk” haberine bakıyorum. Ucuz ülke ne demek? Bu yoksulluğun bir itirafından başka bir şey değil. Emek pazarının alabildiğine sömürüye açık olması demek. Şirket açısından, milyonlarca insanın iş bulmak için birbirini çiğnediği bir ülkede en düşük ücret ödeyerek pazarda rekabet şansını artırma olanağı demek.
Ucuz emek Türkiye’yi kalkındırır mı?
Yoksa pahalı emek mi ülkeyi kalkındırır?
Türk Lirası’nın değer kazanmasını korkudan titreyerek ve kötü haber olarak, eyvah diyerek veriyoruz!
Dışsatım olanağı daralacak endişesiyle. TL’nin mümkün olduğunca dolara göre ucuz tutulması tercih ediliyor. Aman! Dışsatımcının rekabet olanağı zayıflamasın!
Dışsatımı artırmayı ancak düşük TL değeri ile sağlayabilmenin anlamını neden sorgulamıyoruz?
Rekabet gücümüzün a) kaliteden gelmediğini; b) ileri teknolojik bir yatırıma ve ürüne dayanmadığını neden sormuyoruz?
BUGÜN 1 DON, YARIN 5
Tekstil gibi herkesin milyarlarca ürettiği sıradan mallar pazarında kıyasıya rekabetin ancak sürekli ucuzlukla sürdürüldüğünü niye tartışmıyoruz?
Bu anlamda rekabetin, örneğin 1 dolara dün 3 don satarken, yarın 5 don satmak demek olduğunu neden yazmıyoruz? Bunun da ülke zenginliğinin giderek daha ucuza ve daha fazla dışarı akması demek olduğunu? Emeğin ucuzlamasının, gelirlerin azalması demek olduğunu? Üçüncü dünya ülkelerinin fiyatta ucuzluk rekabetiyle, mesela Amerikalıyı daha ucuza ve daha kaliteli giydirme, yedirme, içirme yarışı içine girdiğini, Amerikalının refahına katkıda bulunduğumuzu... neden yazmıyoruz ve tartışmıyoruz?
Türkiye’nin nasıl kalkınabileceğini, don yaparak mı, yoksa ileri teknoloji beyin/sanayi ürünleriyle mi... basınıyla, ekonomi yazarlarıyla, devlet/ hükümet, siyasi parti proje ve programlarıyla gerçekten tartışmadan refaha ulaşacağını ileri sürmek, ham hayal bile değildir.
Buna ancak bir toplum kendini aldatıyor, denir.
***
Evet 23 yıl önce böyleydi. Değişen ne?