obursali@cumhuriyet.com.tr
Daha 10 ay var.. başka neler yaşayacağız
YASAKLAMALAR TUTUKLAMALAR LİNÇLERLE SEÇİMİ BAŞLATTI
Evet konu değişti, toplumsal yarılmalar, kışkırtmalar, birbirine düşmanlıklar, kamplaşmalar ve sonuç: Şarkıcı Gülşen’in tutuklanması. Teamüllere aykırı olarak beş yılını doldurmadan, henüz bir yıllıkken İstanbul’a iktidar tarafından atanmış savcı varsa, özel görevli olmasını haklı olarak dile getirirsiniz. Böyle bir durumu şüphesiz hâkimler de bilir ve ona göre karar verir. Biri doğrudan iktidarı temsil etmektedir, özel atanmıştır, diğeri ise bunu bilir, eğer bir özel durumu yoksa, isteğe uyar. Bunlar karışık işler, yargının çivisinin çıktığı dönemler yaşadığımız için, bu tür tutuklamalar artık “olağan işler”e dönüşmüştür.
Adalet Bakanlığı’nda oturan “Buz yüzlü” adamın tutuklamayı öven normal kabul eden kişi de aslında olağanüstü seçim döneminin olağan görevini yerine getirmektedir.
SİVRİ DİL YOKSA DEMOKRASİ DE YOK
“Sivri” diller demokrasinin doğal ve normal halleridir. Terör ve katliam, vur-kır öldür gibi sapıklıklar- çağrılar içermedikleri sürece, (Erbakan’ın mahdumu partisi bunlarla mı dolu?), tamam soruşturma konusu olsa bile tutuklamaya asla varmayacak “adi vaka”lardır.
Ama adi vakaların bir linç kampanyasına, kadınlara adeta bir cadı avına dönüşmesi, ülkedeki rejimin karakterini net olarak ortaya serer.
Geçen ocak ayında Sezen Aksu’nun da dilini kopartacaklar mıydı yoksa kesecekler miydi?
Şahane Bir Şey Yaşamak isimli şarkısı üzerine başlayan tartışmaya “Hz. Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz, o uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” kim demişti, bir türlü anımsayamıyorum.
Daha geçen haziran ayında yine aynı kişi Gezi Parkı protestolarına katılan kadınlar kızlar için “çürük” ve “sürtük” diyen de aynı kişi değil miydi. Evet, yüzlerce kişi suç duyurusunda bulundu ve işe bakın ki tek bir savcı bunu ciddiye alıp hakkında soruşturma açmadı. Bırakın fezleke mezlekeyi, akla gelmesi bile ayak keser!
HEY! NEREDESİNİZ!
Hah, anımsadım, bu kişi Saray’da oturan AKP’li cumhurbaşkanıydı!
Yargı için tam bir boyun eğme teslimiyet gösterisi! Veya başlarının üzerinde sallanan Demoklesin Kılıcı’nın beyinlerine inmesi veya kafalarını uçurması (tabii ki mecazi anlamda!) ama sürüm sürüp süründürülmenin kaçınılmazlığının farkındalığı içindeler şüphesiz ki!
Savcı yargıç güvenliğinin olmadığı, veya özel seçilmiş sözde yargı- savcı mensuplarının varlığı, yargı ve adalet bakımından rejimin kara yüzünün, keyfiliğin, ülkeyi nerelere kadar sürükleyebileceklerinin dipsizliğini gösterir.
Öte yandan Gülşen, Aksu, Kabaş vd. örnekleri, ülkede kadın düşmanlığını körüklemenin de araçları olarak kullanılıyor.
VE CİNAYETLERE DE KAPI ARALIYOR!
Bu cinayetlerin bir kısmı, İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinin ayrı bir yan etkisi olarak da iktidarın alıp cebine koyması, olayın ekstrası!
İktidarın kol ve kanat gerdiği din tüccarı tüm cemaatler özgürlük ve kadın düşmanıdır.
Zaten bu sözleşme, bu siyaset cüppesine asla oturmazdı, ve dolayısıyla iptal ettiler.
Tümü ve topu sakallı erkek takımının 1500 yıldır yazdığı “İslam müktesebatı”nın esası, kadın düşmanlığına, kadını kapatmaya, erkeğe boyun eğdirmeye, cinsel istismarına dayanır.
***
Aksu, Kabaş, Gülşen hem bu düşmanlığın kurbanları hem de toplumu seçime giderken siyasi olarak düşman kamplara bölmenin, ülkeyi çökerten politikaları arka plana atmanın araçları..
Sarnayın ki bitti! Daha 10 ay kadar var.. Bakın başka neler yaşayacağız!