obursali@cumhuriyet.com.tr
Geçmişten bugüne kötülük zincirini nasıl kıracağız?
Türkiye zulmün reva görüldüğü bir ülke. Yeni ve bugüne özgü değil, yıllardır. NATO ve Amerikan politikalarının zulmü, bunların ülkemizdeki işbirlikçisi iktidarlarının ve askerlerinin zulmü, ülkeyi ayağa kaldıramayınca halkı ezen politikaların zulmü...
Ve bugün de geçmişin kötülüklerini devralan ve bunları sürdüren tek adam rejiminin - AKP iktidarının zulmü.
Arkadaşım Mine Söğüt, Uğur Mumcu bağlamında 1977’lerden bugüne bir zincirin halkaları olarak yaşadığımız büyük cinayetleri katliamları adaletsizlikleri anlatmaya çalıştığım dünkü yazıma düştüğü notta “Bu ülke, 90’lardaki siyasi cinayetlerle bugünkü siyasi felaketler arasındaki bağı kurmazsa kendini toparlayamaz” derken çok haklıydı.
ADALETSİZLİK VE DEMOKRASİ OLMAYIŞI
Uğur Mumcu Günü aslında Adalet ve Demokrasi Haftası.
Dünkü yazımdaki katliam, cinayet, zulüm ve adaletsizliklerin dile getirildiği, anıldığı, demokrasi ve adaletin istendiği hafta.
Geçmişle bugünü birleştiren kavramlardır adalet ve demokrasi.
Bu iktidarın 20 yıllık döneminde, geçmişin kötülükleri bu iki kavram ile devralındı.
Kitlesel cinayetler ve gazeteci cinayetleri yaşanmadı mı?
Ankara Garı katliamı, iktidarın o dönemde IŞİD’e göz yumma politikalarının sonucuydu. İstanbul’da patlayan bombaları da bu bağlamda ele alabiliriz. İktidarın izlediği yanlış politikalar sonucu Suriye’deki bombalar ülkemizde patladı.
Gezi olaylarında öldürülenleri 70’li, 80’li, 90’lı yılların kayıplarıyla kıyaslamanın önünde bir engel mi var? Vb...
***
Peki, adalet var mı? Yok. Geçmişte belki de daha çok adalet vardı ve yargı bu kadar zapturapt altına alınamamıştı.
Adaletsizliklerin her türlüsünden yanıyor ülke...
101 emekli subayın, amiralin, askerin haksız ve hukuksuz bir şekilde hakkında dava açılmasını, içeri alınmasını... 28 Şubat davası bağlamında yine haksız ve hukuksuz orgenerallerin mahkûm edilip içeri atılmasını nasıl kabul edeceğiz?
Ya Balyoz ve Ergenekon davalarıyla, yüzlerce subayı beş yıl kadar içeri tıkan ve sonra da aa pardon kumpasmış diyen, ama aynı hukuksuzlukları sürdüren bu iktidar değil mi?
Bırakalım Kavalı’yı, Demirtaş’ı...
***
Demokrasi? Belki de geçmişte yine daha çok demokrasi vardı diyebilir miyiz?
Söz söyleme, ifade özgürlüğünün bu kadar baskılandığı zamanlar, belki askeri darbe dönemleriyle kıyaslanabilir.
Montrö hakkında söz söyleyemezsiniz, amiraller hakkında soruşturma açan hangi iktidar?
Geçmişte böylesine rezillikler, baskılar, adaletsizlikler görüldü mü diye sormayacağım, ama geçmişi paralel sürdüren bir iktidar...
Bu cumhurbaşkanı 160 bini aşan hakaret davasıyla, belki de tüm dünyada tüm zamanların rekorunu kırmış durumda.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ
Mesela, TRT dahil medyada her açıdan tek adam tekelleştirmesi yaşadık mı? Hayır.
Türkiye medya - basın özgürlüğünde 150. sıraların üstünde olmuş muydu? Hayır.
Basın İlan Kurumu ve RTÜK’ün infaz mahkemeleri gibi hareket etmesini yaşadık mı? Hayır...
***
Peki, yolsuzluklarda, Türkiye böylesine har vurulup harman gibi savrulmuş muydu?
Diyebilirsiniz ki geçmişle bugün arasında fark yok. Dahası, Türkiye ekonomisinin bugünkü büyüklüğünü dikkate alırsanız, yolsuzlukların hacminin üstel bir şekilde arttığını rahatça söyleyebilirsiniz.
***
Eşitsizlikler? Her açıdan eşitsizlikleri körükleyen bir iktidar politikası gündemde.
***
Pek çok açıdan daha kıyaslama yapabileceğimiz konu var.
Ama adalet ve demokrasinin olmadığı, iyice budandığı bir ülkede, her şey olur.
Sezen Aksu’nun dili de kesilmeye kalkışılır.
Bu çağrıya uyan tapınanlar, sokağa çıkarak kafalara kurşun sıkmaktan da bahseder.
Muhalefet liderlerine saldırılar teşvik edilir ve saldıranlar sahiplenilir.
Yani her şey olur.
Bu iktidar, geçmişin kötülüklerini alıp daha ileriye taşıyan bir niteliktedir.
Ülke tarihindeki bu sürgit kötülük zincirini bir yerde kırmadan düze çıkamayız.
Mine Söğüt haklıdır.