Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

28 Temmuz 2018 Cumartesi

Cumhuriyet tarihinin en büyük mirasyedisi


26 Temmuz 2018 Perşembe / Bilim ve Siyaset - Cumhuriyet

Pazar gününden itibaren üç gün CHP analizi yapacağım, bugün ise iktidarın tam da beklendiği gibi ekonomiyi çökertmesi üzerine bir kaç söz.. muhalefetin sustuğu noktada yazmalı..
“Biz yaptık sen yapma” noktasına geldi iktidar dış dünyaya karşı. Ekonomiden sorumlu bakan güvence üzerine güvence veriyor “Merkez bankasına karışmayacağız...” Bankalar mevduata yüzde 20 faize dayandı. Nerede “Faiz lobisi bizi batıramayacak” diye fetva verenler?
450 milyar dolar kadar ülkenin dış borcu var. Dünya gelirinize giderinize, üretim gücünüze bakıyor. Ve para kazanıp bu borçları ödeyemezsiniz hesabını yapıyor; her alanda notunuzu kırıyor. Bankaların batık kredilerini görüyor. İflas noktasına geriliyorsunuz.
Biz bu filmleri sizden önce 18 kez gördük ve yaşadık (krizlerin ve İMF yönetimleri sayısı). Farkınız yok!
TV’lerde ekonominin batmasını konuşmak yasak. Hemen telefonlar, Vatana ihanet kapsamına bile sokarlar insanı. En iyisi CHP ve İyi Parti içindeki krizleri konuşmak. Beştepe’nin programı. Oysa dolar için yılsonuna kadar kötü kötü tahminler var, yüksek faiz ve enflasyon sarmalında millet ayvayı yiyecek. İktidar, yani Beştepe ise istediği gibi harcamaya devam edecek..

İktidar, yiyip bitiriyor!

 “Bu ekonomi politikanızla geleceğiniz yok, ülkeyi çökertirsiniz”, yazdığımız buydu kaç yıldır. Yaldızlı hikayeler yazıldı; AKP’nin ekonomik mucize masalları anlatıldı durmadan.. 2002 öncesi ekonomik yapı neyse, yaşadığımız krizlerin ve İMF denetimi altına girmemizin nedenleri neyse, aynısını yaşıyoruz.
Bir makine üretici lideri, geçenlerde burada yazdığım göstergeleri anımsatıyordu: “Sanayimizin toplam mal ve hizmet içindeki payınız yüzde 16. Üstelik sanayimizin yüzde 71’i orta ve düşük teknolojik yapıda, yani katma değer üretimi az.”
Ülkenin kaderini değiştirecek hiç bir şey yapmadınız. İhracat rekoru palavralarının altında, daha büyük ithalat rekorlarının yattığını gizleyip durdunuz.
Tam bir mirasyedisiniz. Yediğiniz miras, dış borç ederi ve Türkiye cumhuriyeti hükümetlerinin yaratıp da size emanet ettiği 70 milyar dolarlık bu milletin fabrikası, malı mülkü. Cumhuriyetin yarattığı bu değerleri iktidarınıza katık yaptınız. Bir de hiç yüzünüz kızarmadan “bizden önce bu ülkede dikili ağacınız mı vardı”, dediniz.
Ve hiç bir muhalefet de aylar süren kampanyalarla bunu yüzünüze vurmadı, millet içinde büyük bir bilgilendirme - aydınlatma seferberliği yürütmedi. Bol bol cak cak.

11 binden 9 bin dolara düşüş
 Ne olacak demeyin. Beştepe sendikalar dahil tüm kuruluşları denetimi altına aldı. Ücretler bastırılacak, enflasyona ücretliler ezdirilecek ve oradan “tasarruflarla” krizi atlatmaya çalışacaklar.
Görünür gelecekte asla 2003- 2012 arası para bolluğu olmayacak dünyada. Alacağınız para pahalı olacak. Rekabet için daha düşük fiyatlarla ihracat yapacaksınız. Adam başına milli gelir 11 bin dolardan 9 bin dolara geriledi. Yani orta ve alt kesimler daha yoksullaşacak.
İşsizlik artacak, ekonomi, özellikle turizm, Nepal’den Endonezya’dan çok düşük ücretlerle binlerce işçi getiriyor. Yurttaşların ücretleri baskılanıyor. Suriyeliler aynı görevi görüyor. Ekonomi rekabet etmek ve para kazanmak için düşük fiyattan emeğe muhtaç.
Bugün yerli işgücü hayır diyor ama yarın o da evet diyecek.

BOZKURT GÜVENÇ’ten iki not:  
1) 92’likler üzerine yazınız üzerine, tanıdık tanımadık pek çok okurdan kutlama aldım. Sanırım İTÜ’de iyi eğitim kadar, bu üç kişinin CUMHURİYETİN İLK KUŞAGINDAN OLMASI ve o yıllardaki Ortaöğretim reformu bunda etkili oldu.
2) Herkese Bilim Teknoloji dergisindeki “Neden bugün hala Aristo Okumalıyız” ve “Bilim yapmak zengin işi mi yoksul işi mi?” yazıları çarpıcı. a) Günümüzdeki çöküşü Aristo’dan daha doğru yorumlayan biri var mı? Aristo metafizikteki erişilmez yerini koruyor. b) Bilim konusunda öteki ülke raporları anlamlı ve değerli. Türkiye’de Akademik kadroların orta sınıftan geldiği doğru, çünkü Cumhuriyetin fırsat eşitliği artık geçerli değil, yoksullardan yükseliş az ve zor. 

25 Temmuz 2018 Çarşamba

Türkiye katiller ülkesi mi? Cinayet bir “milli haslet” mi?


24 Temmuz 2018 Salı / Bilim ve Siyaset - Cumhuriyet

Ülkemizin “milli değerleri- hasletleri”nden başta gelenlerinden biri, öyle görünüyor ki çekip vurmaktır. Vuranlar da erkeklerdir, kadın katiller çok azdır. Onlar daha çok vurulan kesimlerdir.
Birer gün arayla, beşer kişiyi pompalı tüfek ve av tüfeği ile öldüren iki katil üçüncü sayfalarda boy gösterdi. İlki kendisinden ayrılma sürecinde olan eski karısının da bulunduğu evi basıp 5 kişiyi, ikincisi ise mal paylaşımı yüzünden sofrada tartıştığı 5 kişiyi öldürdü (baba, kardeş, yenge ve iki yeğen). Çekiyor, önünde kim varsa pat pat pat..

Tepem attı çekip vurdum

Bu kadar kolay cinayetin işlendiği ülke var mı bilmiyorum. “Tepem attı.. kendimi kaybettim.. ne yaptığımı bilmiyorum..” benzeri gerekçeler katillerin ruh hallerini yansıtıyor. Nerede o incelikli tasarlanmış dedektif romanlarına konu olabilecek “tasarlanmış cinayetler”! Cinayetler, kadın-kız /namus, ekonomik çıkarlar, üç – beş kuruş az veya çok için işleniyor.
Olaylara baktığınızda, toplumda insanlar ekonomik çıkarlar ve kadın üzerine cinayete kilitlenmiş bir görüntü veriyor. Bu bizim adeta “milli hasletimiz” olmuş.
Cezaevlerinde, 145 bine yakını hükümlü, 120 bine yakını tutuklu 240 bin civarında mahkum var. Şimdi dikkat: Bunların 220 binden fazlası erkek, 10 bine yakını kadın, 3 bine yakını da çocuk..
Toplumun “kaderini” belirleyen erkekler. Erkekler kendisi ve ailesi için, “biriktirmek” için savaşıyor, çalıyor, öldürüyor- ölüyor, hapishaneye giriyor.. Bu durumu, belki de neden kadınlardan daha kısa yaşadığını anlatıyor.
Muhafazakar iktidar, RTE ve ekibi, ülkede silah edinmeyi, taşımayı, kullanmayı son derece kolaylaştıran kararlar aldı. Ve bu kararlarla birlikte süreç içinde cinayetler, kadınları ve insanları kolayca kurban boğazlar gibi öldürmek kolaylaştı.

Hapishaneyi erkekler dolduruyor

Dün baktım, CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, ateşli silahların edinimini ve kullanımını kısıtlayıcı yasa önerisinde bulunmuş. İnternet üzerinden bile üstelik taksitle ateşli silah edinmek mümkün.
Silah kullanımı, üstelik toplum silah kullanımı, iktidar ve yönettiği devlet tarafından göz yumuluyor ve adeta teşvik görüyor. Seçim gecesi İstanbul’un göbeğinde makineli tüfeklerle saatlerce “kutlama” eylemleri yapıldı ve ülkeyi yönetenler sadece seyrettiler!
Umut Vakfı, yıllardır bireysel silahlanmaya son verilmesi ve toplumsal alanda silahlanma konusunda farkındalık yaratmak için çalışıyor. Yayınladığı, 2016 yılına ait Türkiye Bireysel Şiddet Haritasına göre, 2720 bireysel silahlı olay medyaya yansıdı ve 2056 kişi öldü, bir kısmı ağır 1961 kişi de yaralandı… Bunlardan kaçının sonradan öldüğü bilinmiyor 
Şiddet olaylarında ateşli silahların kullanımında önceki yıla göre yüzde 7’lik artış. 2016 yılında olayların yüzde 78’inde ateşli silahlar (yüzde 43’ünde kalaşnikof dahil uzun namlulu silahlar, yüzde 30’unda tabanca ve yüzde 5’inde de beylik silahları kullanılmış), yüzde 22’sinde ise çoğunluğu bıçak olmak üzere satırdan baltaya kesici aletler kullanıldı… 3 de patlayıcı ve bombalı bireysel saldırı yaşandı... Türkiye’de yaşanan şiddet ve cinayet olaylarının çok azının basına yansıdığı, ancak yaşanan bireysel şiddetin her yıl katlanarak arttığı görülüyor…”

Siyasi ve toplumsal iklimin sonucu

İktidar vurdumduymaz. Tüm bu silahlanma, şiddet ve cinayetler konusunda suspus. Daha çok, siyasal olarak teşvik edici.
“Milli haslet”lere karşı en “duyarlı” iktidarımız 16 yıldır hüküm sürüyor.
Cinayet ve şiddet, cahillikten kaynaklanıyor demek boştur ve saçmadır.
Cinayetler ve şiddetlerin bu kadar yoğunlaşmasının temel nedeni, siyasi iktidarın bunca yıldır ülkede yarattığı toplumsal ve ekonomik iklim ile birinci derecede ilgilidir.

23 Temmuz 2018 Pazartesi


23 Temmuz 2018 Pazartesi / Bilim ve Siyaset - Cumhuriyet
 Beyinler çalışıyor ve üretiyor.. 

Uzun zamandır kitapları taşımadım bu köşeye, bir siyasi analiz yapmaktan daha değerli hepsi.

İlki, Işın Çelebi’nin “Dünyanın Şu Haline Bak” (Alfa Yayınları). Epeydir elimin altında. Uzun zamandır bizim de yazıp çizdiğimiz, Herkese Bilim Teknoloji’de sık ele aldığımız dünya ekonomi ve siyasetinin ana nirengi noktalarında dolaşıyor Çelebi. Üstelik değişimin ve küreselleşme krizinin gerçekleşmekte olduğu çeşitli merkezleri gezip bizzat gözlemleyerek... Çin’den Hindistan’a kadar. Birleşmiş Milletlerde Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri konulu toplantılara bizzat katılarak..
Çelebi “yaşayacağımız gelecek dönemleri” anlatıyorum diyor. Siyasetin ve ekonominin zaaflarını gösteriyor. Kitabın bölümleri bir fikir veriyor: Küreselleşme ve Dijital Devrim.. 4 dalga halinde oluşan ekonomik krizler.. Bilimsel devrimin ürünü silah sanayi..  ABD’de küresel krizin etkileri.. Hindistan ve Çin’den bakış..  Orta Doğu, petrol ve silahlanma...Sürdürülebilir kalkınma, ne yapmalı? Türkiye’nin gelişme potansiyelleri, sorunları nasıl aşacağız?
Kitapta 38 tablo var.. Önemli bir söz almış: “Şu anda önceden ektiklyerini .içiyorsun.. Yarın ise şu an ektiklerini..” (Sheng-Yen Usta) Değişimin merkezinde Çin var yorumuna da uygun.. küreselleşmeden içe kapanıklığa giden biri dünyayı betimliyor, ama bu açı daha çok tartışılmaya muhtaç. Kolay, iyi düzenlenmiş- meraklısına hap gibi bir kitap.

Afet Affetmez

Ülkemizin iyi yetişmiş atmosfer, meteoroloji, afet yönetimi uzmanı Mikdat Kadıoğlu, yıllardır Türkiye’nin afet tehlikelerine ve yaşanmakta oan iklim değişikliğine göre yeniden örgütlenmesi, yapılanması gereğini yazıp çizer. Bilim insanı, hakikat arayıcısı ve bulgularını açıklayandır. Kadıoğlu bunu sık yapar. Kadıoğlu’nu ABD’den doktorasını alıp ülkeye döndüğü zamandan beri tanırım.
Kitap akademik dilden epey arındırılıp bir bilimsel rapordan çok okurun rahatça okuyup anlayacağı popüler içerik kazanmış. Bir rapo okumak sıkıcı ve ilgili kesimlerin işidir, ama bir raporu çok yaygın bir okura iletmek önemlidir, sonuçta bilgilendirilmiş bir toplum, uzmanın bilgilenmesinden çok daha önemli!
Bu bağlamda, afet, deprem, hava aartık kendi alanıyla ilgili ne varsa bilgi kirliliğine savaş açıyor; ama yetmiyor tabii, ülkemizde cahilliğe de savaş açıyor demek daha doğru olur. Bölümlerin başına “bu konuda neler bilmeliyiz” diye madde madde bölümler eklemiş. Okuru “acaba ben ne biliyorum” diyerek kendini test edebileceği bölüm girişleriyle karşı karşıya bırakıyor... Sel, rüzgar, yıldırım, deprem artık ne yaşanıyorsa afet adı altında, hepsi var kitapta. Tekin Yayınevi..

“Güç Odaklarının Mücadelesi”

İlker Başbuğ’un KırmızıKedi’de yayınlanan ve “Osmanlı’dan Cumhuriyete” gibi geniş bir tarihsel dönemi inceleyen uzun soluklu kitabı, ülkelerin büyümesine ve küçülmesine, yenilgi ve zaferlere, ülkeye etki yapan, önemli- büyük güç odakları açısından bakıyor. Merkezi otorite ile yanında ve karşısında olan güç odaklarının etki ve ilişkileri kitabın ana merakı.
Tam 32 bölümde incelemiş Başbuğ konusunu ve bölüm başlarına da ana konuları maddelemiş. Mesela 12.Bölüm “İnanılmaz Reformlar ve Toprak Kayıpları”, II. Mahmud’un, imparatorluğu yenilemek ve çağdaşlaştırmak için giriştiği büyük reformların yarattığı yeni güç odakları ve İmparatorluğun zayıflamasıyla ortaya çıkan içeride, dışarıda olumsuz güç odaklarını görüyoruz.
Etkisini sonraları iktidar savaşlarında göreceğimiz “Harbiye”nin bu dönemde temeli atılıyor. Daha sonra da “Mülkiye’nin.. II. Mahmut ile “başlangıçlar dönemi” başlıyor. Yani yeni ve modern güç odaklarını yaratacak dönem. Mahmut diyor ki, Arapçayı iyi öğrenmek en az 10 yıl ister.. tıp bilimlerinde eserlerin dilimize kazandırılması gerekir acil olarak.. Dünkü yazımda Kuban’ın Arapça ile ilgili söyledikleri aklıma geldi de.. Osmanlı’da üretmeye en önemli engelmiş..
Etkileri taa bugünlere uzanan tarihimize yeni bir bakış, yaklaşım sunuyor Başbuğ. Tarihi esas belirleyen güçleri öne çıkartarak. Ne kadar hacimli olsa da, iyi bir özet ve yeni bakış.