Evet, iktidar,
geceyarısı operasyonlarıyla bu kez sivil toplumu ve uzmanlık kuruluşlarını
devre dışı, etkisiz ve gelirsiz bırakmaya yöneldi.. Yine bir “torba yasa”
görüşülürken, bir önerge yasa maddesine dönüştürülüp için tıkılıyor ve 423 bin
mühendisin çatı örgütü olan TMMOB (Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları
Birliği)’nin yetki ve gelirleri kentlerin heyulası bakanlığa devrediliyor..
Meclis’te hiç görüşülmemiş, korsan bir yasa..
12 Eylül 1980 darbeci generalleri de, çok
kızdıkları mimar mühendis odalarının bu yetkilerini
kaldırmak istemiş ama başaramamıştı... İktidarın 12 Eylülcü rejimin
niteliklerini aşan ve ancak darbeci ordu ve generalleriyle kıyaslanabilecek
yasa, hukuk, adalet vb uygulamaları iler karşıya bulunuyoruz. RTE İktidarı, her
adımıyla, her yasasıyla, her kararıyla, polisiyle, bakanlarıyla,
milletvekilleriyle, valileriyle... kendisine yakıştırılan diktatörlük ve faşizm
rejimini inşa etmeyi sürdürüyor..
Biz bunları
sayıp döktükçe, karşımızda, demokrasinin=sandık
olduğuna inananlar, sadece, uygulamaların meşru ve yasal olup olmadığına
bakıyor. Evet, hukuki ve meşru gibi görünüyor herşey! İşte Meclis, oy
çokluğuyla bir kanun kabul ediyor.. İktidarda seçilmişler var.. O halde
toplumun kazanılmış bütün demokratik hak ve hukukunu yok edebilirler...
Meclis’te kabul edilen yasalar, Anayasa’ya, demokratik hukuk ve sosyal devlet
ilkelerine ve toplumun özgürce gelişmesine mi hizmet ediyor yoksa iktidarın
diktatörlüğüne mi, hiç önemli değil.. Adamlar Anayasa’nın herkes izin almaksızın gösteri, yürüyüş miting yapabilir açık
hükmünü bile takmıyor. Vali bey ve bağlı olduğu yukarıya doğru zincir,
anayasayı çiğniyor.
Bu iktidar,
Anayasa ile hiç bir zaman uyum içinde olmadı.. Anayasa’yı takmıyor. Ruhuyla
uyuşmuyor. İktidar herhangi bir yasa ile de kendini bağlı görmüyor..
Önemli olan,
birilerinin meşru yoldan iktidar gelmiş olması değildir, iktidara geldikten
sonra yaptığı gayri meşru, hukuksuz, yasa tanımaz, ülkeyi bölüp parçalayan,
keyfi ve diktatoryal, toplumu demokratik bütün giysilerinden arındıran
uygulamalarıdır. Seçimle iktidara gelmiş olması mı önemli, yoksa ülkeyi bu hale
getirmesi mi?
Temel mesele
şu: Bir iktidarın, gayri meşruluğa
düştüğü halde, hala iktidarda kalması, “demokrasi”ye uygun olabilir mi?
Bence hemen düşmesi, istifa etmesi, çekilmesi gerekir..
***
İktidar
adamlarının niteliklerine bakın hele: Anayasa Mahkemesi 10 yıllık tutukluluk
süresini iptal ediyor.. Bekir Bozdağ
hukukçu, Başbakan yardımcısı, yorumluyor hemen: Bu karar çok isabetli olmuştur, sevindim... Ama Mahkeme bize 1 yıl izin
verdi, bu demek değil ki tahliyeler olacak....
Bozdağ
adındaki, buz kütlesi gibi yüzünü gördükçe her keresinde kaygılarımın tepe
yaptığı kişi, öğreniyoruz ki, vaktiyle Ceza Muhakemesi Kanunu görüşülürken,
yine bir geceyarısı değişiklik önergesiyle, tutukluluk süresini 10 yıla uzatan aynı kişi.. Bu kez ise “isabetli
oldu” diyor... Bu kadar yüzkaralık, pişkinlik olabilir mi?
Ayrıca, Anayasa
Mahkemesi Başkanı, Fikret Bila’ya
açıklama yapıyor ve bu kişiyi yalanlıyor: Hükümetin
yeni yasa yapmasını beklemesi gerekmiyor mahkemelerin.. Hakimler ellerindeki
dosyaya göre hemen karar verme yetkisine sahipler.. Bozdağ ise, siyasi makamdaki kişi olarak, yalan yanlış
yorumuyla mahkemeleri etkilemeye çalışıyor ve adeta “salıvermeyin kimseyi”
diyor.. Bunların hepsi suç..
11 yıldır,
demokrasinin d desini görse mertek sanacak bu kişiler iktidarda. Bozdağ, RTE’yi
verdiği bu olağanüstü hizmetlerin karşılığını, Başbakan Yardımcılığı koltuğuna
tırmanarak aldı. Tıpkı jöleli bir fırdöndünün, her dönemin adamı bir yüzsüzün
de, benzer şekilde ödüllendirildiği gibi..
Bunların hepsi
“siyasal İslamcı”.. İktidarda siyasal İslamın has adamları, çocukları
oturuyor.. Her gün, her an, siyasal İslamdan
demokrasi çıkmazı kanıtlıyorlar..
Mısır’da Mursi bunu kanıtladı ve şimdi ülkesini
ateşin içine attı.. RTE iktidarı da durmadan bunu kanıtlıyor ve ülkeyi bir
yangın yerine çeviriyor...
Askeri
yönetimin Mursiciler üzerine ateş açarak 50’yi aşkın kişiyi öldürmesiyle, RTE
iktidarının, Gezi Parkı göstericilerinin üzerine aynı şekilde farklı silahlarla
ateş açarak 5 genci öldürmesi arasında, özünde
bir fark yoktur.. Polisin şiddeti ile Mısır’daki askerin şiddeti,
benzerdir...
Gezi Parkı
olaylarının hiç birini içinden yanından gözlemlemek ihtiyacını hissetmeyen bazı
gazetecileri, şimdi Mısır’da “olayların
içinde” görüyoruz..
Çünkü orada “asker” var..
Türkiye’de polisin öldürmesi,
kafa göz yarması, göz çıkartması, sakat bırakması, ne de olsa “meşru”, yani
herşey yasal ve seçilmiş bir iktidardın emriyle gerçekleşiyor!!!
Öldürme yasal!
Yasal olsun da, binlerce kişi ölsün...
--11 Temmuz 2013 / Bilim ve siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder