Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

28 Ekim 2017 Cumartesi

Aytun Çıray, istifa ile iyi mi yaptı? Ve İyi Parti


Dr. Aytun Çıray, CHP içinde iki dönem iyi şeyler yaptı, iktidara karşı politik duruşu da cesur ve irdeleyiciydi. Cumhuriyetçi ve demokrat kişiliğiyle tanındı. Bütün partilerin anası CHP’dir, ben de kökten CHP’liyim, açıklaması dikkat çekiciydi, istifa ederek Akşener’in partisine katıldı.
Partide bir uyum sorunu mu vardı, sanmıyorum, ama istifası üzerine bazılarının “CHP bir daha adam seçerken dikkat etsin, CHP’li olmayanlar böyle çeker gider..” biçimindeki yorumlarına katılmıyorum.
Çıray’ın kararını destekler misiniz?  
Türkiye olağanüstü uzun bir zor dönemden geçiyor. Hiç bir kuralın neredeyse kalmadığı, düzgün siyasetin bile yapılamayacak bir duruma getirildiği, insanların haksız hukuksuz içeriye atıldığı, kişiliklerin tek bir karaktere indirgendiği, herkesin itilip katıldığı bu sürecin normalleşmesine hizmet edecek siyasi adımların desteklenmesini önemli gördüğüm için, evet.


İktidarın gerilediği dönemin fırsatı

Akşener ve arkadaşları bu süreçte önemli bir fırsat yakaladılar ve partilerini açıkladılar. Erdoğan’ın zayıfladığı, iktidarın oy tabanında geri çekilme yaşandığı bir dönemde.. (yüzde 40’ın altındalar)
Ayrıca MHP’nin de gerilemekte olan bir iktidara yamanması ve erime sürecinin ortaklarından biri olması, tabanının zayıflaması da, bu fırsatın diğer önemli bir ayağıdır.
Meral Akşener (ve arkadaşları), politika yapma olanaklarının tamamen tüketilmesi ile bu yeni oluşuma yöneldiler. Mücadelelerini partileri içinde yaptılar, iktidarın hukuki cambazlıklara verdiği destek ile artık MHP içinde yaşam alanları kalmadı, üstelik çoğu da atıldı. Ve büyük mağduriyet yaşadılar...
İktidarın zerre kadar sevmeyeceği İYİ Parti oluşumundan bahsediyoruz.
İktidarın yüzde 40-49 arası oy almasının tek nedeni, CHP- MHP dışındaki eski sağ- merkez partilerin erimesidir. Bu partiler ülkeyi çökertti ve AKP’ye uzun iktidar yolunu açtı. Uluslararası durum, 2012’lere kadar süren büyük AB ve ABD desteği, sözde reformcu görüntüler, hepsinden önemlisi akan trilyon dolarlar, AKP’ye verilen oy desteğinin gerekçeleridir.
Ama deniz bitti ve meyilli araziden aşağı iniş başladı.
İşin ilginci, Erdoğan siyaseten her şeye kadir role tırmandıkça, erimenin de hızlanmasıdır.
İşte İyi Parti bu sürecin ürünü olarak doğdu.

İktidar seçeneği artacak

İyi Parti’nin sağ ve merkez kesimden bir alternatif umut olarak destek alacağını ben de düşünüyorum.
Böyle bir durumda Aytun Çıray’ın bu yeni oluşuma katılması, şüphesiz yeni partiye önemli bir destektir.
CHP’nin Çıray’ı kaybetmekle ana oylarında bir azalma olmaz, ama yeni partinin kısa sürece büyümesine önemli bir katkı sağlayabilir.
Siyasi partiler yelpazesine İYİ Parti’nin yüzde 10’ları aşan bir güçle katılması, eğer sandık orada duruyor ve siyaset yapma olanağı ortadan kaldırılmıyorsa, durumu değiştirecek önemli bir faktör olacaktır.

Oylarını kimlerden alır

İYİ Parti şüphesiz CHP’den belki 2-3 puan oy çekecektir. MHP’yi en az yüzde 5 ile eritir, AKP’den bir o kadar hoşnutsuz seçmeni kapar.
Bu, kurucuların birleştirici olmasıyla, tıkanmış siyaseti açma becerileriyle, ciddi demokrasi söylemiyle, AKP’ye oy veren tabandan bir kısmını inandırma ve gönül rahatlığıyla oyunun rengini değiştirmesine olanak vermesiyle mümkün olur.
Meral Akşener, AKP’ye oy veren kadınlar üzerinde özellikle etkili olursa, büyümeyi gerçekleştirmeyi başarabilir.
AKP bloğunun parçalanması, Akşener’in rol kapması, Türkiye’de iktidar seçeneklerini arttıracaktır.
 Programa baktım, iktidara gelirlerse bir yıl içinde yeniden parlamenter sisteme geri dönme, siyasi partiler yasasını demokratikleşme sözleri, ön seçime yaptıkları vurgu çok olumludur.
CHP’nin bu yeni oluşumdan endişe etmesi gerekmiyor.
Sadece sorun çözme ve plan program odaklı, büyük çalışkanlık göstermesi ve ülkenin sorunlarına çözüm üretmek için ülkenin bilgi ve bilgelerini harekete geçirmesi gerekiyor.

Mesela İstanbul’u yönetmeyi neden istiyor CHP?
26 Ekim 17 Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

25 Ekim 2017 Çarşamba

İstanbul’a yeni düşman ve tehdit: Kanal İstanbul


Cumhurbaşkanı İstanbul’u mahvettik derken, gerçi bir gerçeği dile getiriyordu ama sözlerinin içeriği açık değil ve şimdi ne yapılması gerektiği konusunda da suskundu.
İstanbul’u mahvettik dedikten sonra Kanal İstanbul Projesine hâlâ devam edileceği açıklamasına ne diyeceğiz? Kanal İstanbul’un kent üzerindeki, kuzey ve kuzey batı yönünde baskıyı son derece artıracağı, yeni ve daha büyük nüfus yoğunlukları yaratacağı açık değil mi? Uzman olmaya gerek yok, kime sorsanız size evet der. Zaten projeye bakarsanız, büyük yerleşimlerle birlikte finans kaynakları da yaratmaya yöneldiğini görürsünüz.
Kanal İstanbul, kentin tabutuna çakılacak son çivi olur.
Kent yerleşim uzmanları, İstanbullular, tarafsızların da katılacağı, siyasetten arınmış salt İstanbul’un üzerindeki ölüm bulutlarını tartışacağı bilimsel bir toplantı düşünmez mi?
Biz Anadolu’ya yeniden yerleşmeliyiz gerçeğini burada sık dile getirirken, İstanbul’un boş alanlarını da betonlaştırmalıyız, kuzeyden batıdan iyice sarıp boğup tam öldürmeliyiz politikasından başka bir ruh ve seçeneği olmayan bir iktidar var karşımızda!

Anadolu’ya yeniden yerleşmek

Dr. Serdar Şahinkaya’nın bu yıl bir panelde yaptığı sunumda, Kuban Hoca’nın “Anadolu’ya yeniden yerleşmeliyiz” önerisine canlılık kazandırdı. Kuban hocanın yazısına Dr. Oğuz Oyan da katkıda bulundu ve geliştirdi.
Şahinkaya’nın yazısında bir tablo var. İstanbul’un nasıl azmanlaşmanın da ötesine geçtiğini gösteriyor. Ülkenin toplam iktisadi faaliyetlerinde İstanbul’un payını gösteriyor (2014 yılı ve 2003’de göre hepsi artmış):
Yerel birim sayısı: % 23,6;
Çalışan sayısı %30.6
Maaş ve ücretler %37.9
Ciro %36.1
Yatırımlar %30.
İstanbul’un yanına Ankara ve İzmir’i de kattığınızda, yoğunlaşma daha büyük. Eşitsiz ve dengesiz gelişme, sosyal haklar, ücretler vb..

İki önemli yorum

Şahinkaya: “Artık Türkiye merkezli, ülke içinde iktisadi bütünleşmeyi sağlayan, adaletli bölüşmeyi amaçlayan bir iktisadi kalkınma perspektifi, çok daha kritik bir önem taşımaktadır. Türkiye’de planlama, yeniden bir toplumsal hedef haline dönüştürülmeli, dış dünya ile ilişkilerin ve bu alandaki kontrol mekanizmalarının “yeniden” ve “akıllıca” tasarlanması gerekmektedir..”
Oğuz Oyan: “Mesele çılgınca bir şişmeye dur denilmesi ve ülke ölçeğinde dengeli bir mekân düzenlemesine geçişin planlanabilmesidir. Oysa şimdi yapılanlar, üçüncü köprü ve üçüncü havalimanıyla kentin sulak alanlarının, yeşil örtüsünün ve hava akımlarının tahrip edilmesi ve giderek yeni mekânların imara açılmasıdır... İstanbul Kanalı projesi bütün bunların üzerine tüy dikilmesi anlamına gelecektir.. Planlanan 1915 Çanakkale köprüsüyle birlikte Marmara bölgesinin bir bütün olarak en yoğun ekonomik etkinlikler bölgesi” olacaktır.
Cumhurbaşkanı “İstanbul’u mahvettik”.. sözlerinde şüphesiz samimi bir itiraftır. Peki, önerisi nedir? İstanbul’u tamamen ezip bitirecek projelerin sürmesi, durmak yok yola devam anlayışı mı?

Okur Önerisi: Su aktarmaya paydos

Türkiye 81 ile bölünmüştür. İllerin sınırlarından başka illere doğal olmayan yöntemlerle su aktarmanın Toprak Etiği gerekçesiyle engellenmesi gerekir. Her bölgenin doğası, insan da dahil, tüm unsurlarıyla karalarıyla, sularıyla, flora ve faunasıyla- bir bütün olarak savunulması gerekir. Düzce’nin-İzmit’in sularını İstanbul’a taşımak, Kızılırmak’ın –Gerede’nin sularını Ankara’ya taşımak ahlaksızlıktır.
Bölgelerdeki şehirleşme ve nüfus:
* O bölgenin doğal  su kaynakları ile sınırlandırılabilir,
* O bölgenin ürettiği atık, bölgenin sınırları içinde ve 1 kuşaklık (20 yıl maximum) süre içinde doğada stabilize edilebilir ise, Doğan Kuban hocamızın söylediği 1 milyonu geçmeyen sürdürülebilir şehirler kendiliğinden oluşur.
Namık Özcan, ODTÜ Mak. Yük. Mühendisi
24 Ekim 17 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

23 Ekim 2017 Pazartesi

Cumhurbaşkanı: Mahvettik itirafı ve geriye dönüş

Cumhurbaşkanı İstanbul’u 15 yılda elbirliğiyle mahvettiklerini itiraf etti. Neyse ki bu itiraf  “aldatıldık..” kapsamında değildi şükür; kentin batırılışında yerel-merkezi AKP yönetimlerini ve tabii ki tüm bunların başı olarak doğrudan kendisini sorumlu tuttu!
Hiç art niyetli olmadan belirteyim: Bu iyi bir şey, aması maması olmadan kötü bir şey yapıldığını söylemek fazilettir. Bu önemli bir adım olabilir İstanbul için, eğer itirafın gereği yapılabilecekse. Bu itirafın arkasında “evet mahvettik ama artık yapacak bir şey yok, mahvetmeye devam..” da gelebilir. Bilmiyoruz. İstanbul’u geriye döndürmek imkansızdır, ama felaket şu andan itibaren nerede göğüslenebilirse, ve geriye göç ne kadar iyi örgütlenebilirse, ülkenin geleceği için umut filizleri yeşereblir!

Tek bir yıkım örneğiniz yok

İstanbul’un tarihi silueti bile kayboldu. Salt bir örnek: Cumhurbaşkanı, Sultanahmet Camii’ni gölgede bırakan Zeytinburnu’ndaki o kötü namlı 16/9 gökdelenin fazla katlarının yıkılması gerekir demiş ama, ama tek katına bile dokunulmamıştı. Çünkü o gökdelenin pek çok katı iktidarın merkezi ve yerel çeşitli adamlarıyla parsellenmiş durumdaydı.
Cumhurbaşkanı, yıkım konusunda tek bir örnek olay yaratmadı. İstanbul’u saran ucubelerden herhangi birine bile “bu artık yapılamaz..” demedi.
Tam tersine, iktidar görülmemiş bir rant oluşumunun sürekli peşinde koştu, en değerli bölgeler ucubelerle donatıldı, mesela Bakırköy sahilleri bile yerel halkın büyük direnişine rağmen Ankara’nın kararıyla en pahalı gökdelenlerle donatıldı ve sahiller halka kapatıldı..

İnsanın zerresi yok

Tüm bu inşaat faaliyetlerinin içinde insanın zerresi yoktu, onlar gökdelenlerin “kümeslerine” kapatılan bir şeylerdi. İnşaat her şey, insan ve kent ruhu hiç bir şeydi...
Çünkü inşaat sektörü bu iktidarın temel faaliyet ve adeta temel büyüme motoruydu; hala öyle.. Mesela sanayileşmenin payı bu dönemde en az 7 puan azalarak yüzde 15’lere gerilemişti. Temel bir büyüme alanı adeta terkedilmişti. Endüstri 4.0 tüm gelişmiş ülkelerin parolası olarak göklere imzasını çakarken, bu gerileme, ülkenin geleceğini de karartıyordu.
Bakın, siyasetin zerresinden söz etmiyorum. Ne eğitimin kalitesizliğinden, ve içeriğinin boşaltılmasından, ne hukuk ve adalet yoksunluğundan...
Bunlar olmadan, zaten geleceğin olmasının imkansızlığından da söz etmiyorum..

Yeni bir başlangıç

İstanbul ve ülke için acil bir gelecek planlamasıyla ve Anadolu’ya yeniden yerleşme düşüncesiyle işe başlamak, her şeyin yeniden başlangıcı olabilir.
Büyük proje, şaşalı köprüler, otoyollar deniz altından durmadan tüneller yapmak değildir.
Tüm bunlar İstanbul’u daha da yaşanmaz hale getirir, Anadolu’yu daha çok kente yığar, nüfus arttıkça daha çok yeni yol ve köprüler zorunluluğunu ortaya çıkartır. Bu tamamen bilimsel bir saptamadır.
Bu kapsamda titizlikle korunması gereken İstanbul’un Kuzey bölgesidir. Suyu, havası, iklimidir. Burası da kaybedilirse, İstanbul tamamen ve kesin olarak boğulur ve ölür, Sayın Cumhurbaşkanı!

İnsan mı değerli arsa mı

Şu andan itibaren kentte tüm yeni gökdelen faaliyetlerini durduracak adımlar atınız.. elde kalmış arsaları yeşile döndürünüz. Bu itirafınızın ilk gereğidir. Hem “mahvettik” hem de yola devam demek, birbiriyle taban tabana zıttır.
İstanbul’un tüm merkezi alanlarını büyük boş alanlarla parklarla geriye halka kente kazandırmamız şarttır. İnsanın ve kentin şiddetle buna ihtiyacı var ve hiç bir arsa, yapı, bundan daha değerli değildir. Bu ilkeyi kabul etmekle büyük dönüşüm başlayabilir. TOKİ’yi buradan çekiniz.
Yoksa, İstanbul’un ardından ağıt yakarken, son öldürücü darbeleri vurmaya devam edersiniz.

Doğan Kuban hoca bakın ne diyor: Yeniden Anadolu’ya yerleşmeliyiz!
23 Ekim 17 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet