Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

26 Mayıs 2015 Salı

Bilim ve teknolojiyi sevdiren dergi: Cumhuriyet Bilim ve Teknoloj

CBT Sayı 1470, 22 Mayıs 20015

Türkiye gibi bilim geleneği zayıf bir toplumda bilimsel üretimin önünde onlarca engelden söz etmek mümkün. Ancak niyetimiz bu değil. Bilim ve teknolojide önemli açmazlarla karşı karşıya bulunan bir ülkede, tüm bu olumsuzluklara rağmen, son 28 yıldır ilkelerinden taviz vermeden, Türkiye’de bilim ve teknolojiyi halka taşıyan Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji (CBT) ekinden söz edeceğiz bu yazıda.
CBT’de yer alan yazılar bilim ve teknolojiyi halkla buluşturması nedeniyle bilim dergileri arasında özel bir yere sahip. CBT ile birlikte, bilim ve teknoloji halka indi, geniş kitlelerle buluştu ve bu satırın yazarının da içerisinde bulunduğu bir kuşağın yetişmesinde önemli bir işlev gördü. Bu nedenle CBT bir derginin çok ötesinde, adeta bilim ve teknoloji  akademisi işlevi görmektedir.
Cumhuriyet’in kültür pınarlarından, her yazısı ile okuyucuyu aydınlatan Doğan Kuban çözümlemeleri... Müfit Akyos, Aykut Göker, Osman Bahadır, Baha Kuban, Ali Akurgal, Hayrettin Ökçesiz, Tanol Türkoğlu ile birlikte birçok akademisyen ve aydın CBT’ye katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle CBT’yi Türkiye’nin bilim ve teknolojideki en temel bilgi kaynaklarından biri olarak nitelendirmek abartı olmaz.
Türkiye gibi bilim geleneği zayıf bir toplumda bir dergi bu kadar çok sevilip, benimsenmeseydi 28 yıldır yayında kalması mümkün olamazdı. CBT o kadar çok benimsendi ki CBT’nin yayında olduğu Cuma günleri Cumhuriyet gazetesi daha fazla talep ediliyor.
CBT’nin bilim ve teknolojiye ilişkin yaklaşımını (tezini) şu şekilde özetlemek mümkün: Türkiye bilim ve teknolojide sıçrama gerçekleştirmeden azgelişmişlik kısır döngüsünü aşamaz. Ekonomik büyümenin asıl kaynağı teknoloji ve teknolojik yeniliklerdir. Bu nedenle ulusal yenilik sistemin oluşturulması kaçınılmazdır. Türkiye’nin mevcut üretim yapısıyla azgelişmişlikten kurtulmasını beklemek ham hayaldir. Bu nedenle üretim yapısının yüksek teknolojiler temelinde dönüştürülmesi gerekmektedir. Aksi halde düşük teknoloji ihracatçısı bir ülke olmaktan kurtulmamız mümkün değildir.
Bilim ve teknolojinin gelişmesi ise eğitimle yakından ilintilidir. Teknolojideki gelişmeleri temel bilimlerdeki gelişmeler öncelemektedir. Bu nedenle fizik, kimya, matematik ve biyoloji gibi temel bilimler stratejik olarak öncellikle ele alınmalıdır. Büyük kurtarıcının söylediği gibi “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” kuşaklar yetiştirmeden Türkiye’nin bilim ve teknolojide söz sahibi olması imkansızdır. Kısaca, bilim ve teknolojide yeni bir paradigmaya ihtiyaç bulunmaktadır...
Bursalı 1450. sayısında ve birçok sayısında amaçlarının ne olduğunu açıkça ortaya koyar: “Bilimi, doğruyu, bilimsel düşünmeyi, gerçeği, ülkemize katkıyı, ARGE ve bilim üretmeyi yaymak ve hak edenin hak ettiği yerlere gelmesi için çaba sarfetmek...”
CBT salt pratik teknolojik gelişmeleri değil, bilginin doğası ve kaynağını ilgilendiren epistemolojiye  (bilgi felsefesi)  ve ontolojiye (varlık bilim) ilişkin kuramsal çözümlemeleri de okuyucuyla buluşturur. CBT felsefe geleneği son yıllarda daha da aşınan bir toplumda bilimsel araştırmanın zorluklarından hareket etmekte, bilimsel düşünmeyi teşvik etmektedir.
Bursalı da ekonomi ve teknoloji konusunda yazdığı yazılarla bilim hayatımıza önemli katkılarda bulunmaktadır. Bursalı, CBT’de ve yazdığı kitaplarda bıkıp usanmadan, şu soruların yanıtını arar: Neden teknolojiden geriyiz?, neden bilim üretemiyoruz?, mevcut eğitim sistemiyle bilim ve teknolojide sıçrama gerçekleştirmemiz mümkün mü?, insanı merkezine alan bir ekonomik sistem inşa edilemez mi?, sosyal gelişme olmadan ekonomik kalkınmanın anlamı nedir?, ARGE’ye gerekli önemi vermeden teknolojide dönüşüm mümkün mü? Bursalı bu ve benzeri sorularla  okuyucuyu düşünmeye teşvik eder… okuyucuyu uyarır… Ülke sevgisini içi boş, kof kavramlarla değil, bilim ve teknoloji çözümlemeleri ile ortaya koyan, bilim ve teknolojideki gelişmeleri her hafta CBT sayfalarına taşıması nedeniyle Türkiye CBT yazarlarına çok şey borçludur…bu katıksız bir yurt sevgisidir...
Sonuç olarak, “Katı olan her şeyin buharlaştığı”, giderek magazinleşen ve tüketime dayalı Amerikan yaşam tarzının bilinçlerimizi teslim aldığı post-modern zamanlarda, CBT’nin anlam ve önemi daha da artıyor. CBT bu anlamda modern zamanlara ait  büyük anlatıların mümkün olduğunun adıdır da.
Eğitimin giderek piyasalaşıp metalaştığı günümüz piyasa ekonomilerinde CBT bilginin kamusal niteliğini okuyucuya sunarak da önemli bir işlevi yerine getirmekte. Başka bir ifadeyle, günümüz kapitalist toplumlarında teknolojik gelişmenin kapitalizme özgü bir mantık içerisinde gelişmesi ve yanlılığı kaçınılmazdır. Bu nedenledir ki, kapitalist toplumlarda teknoloji insanlığın temel ihtiyaçları için değil, kapitalist sınıfın kar arayışlarına göre şekillenmektedir. Ancak bilimin sadece bir sınıfa özgü bir edinim olmadığı, insanlığın ortak ürünü olduğu gerçeği göz önüne alındığında bilimsel bilgi piyasanın dar/kar mantığına teslim edilemez. Bu noktada CBT’nin önemi daha da artmakta bilginin kamusal niteliğini öne çıkararak önemli bir işlevi yerine getirmektedir.                                                                                                              
Bir kuşağın yetişmesinde bir okul işlevi gören CBT’nin  daha adil ve eşitlikçi bir dünya ütopyasını yitirmeden, bundan sonraki yıllarda da bilim ve teknolojiyi kamu yararı çerçevesinde halka, taşıyacağına olan inancımız tamdır…iyi ki varsın CBT.
Bayram Ali Eşiyok’un bu yazısı, İktisat ve Toplum dergisinden kısaltılarak alındı (www.iktisatvetoplum.com)

Seçim Sonrası Kaotik Bir Dönem Bizi Bekliyor Olabilir / 7 Kriz Senaryosu

Bu son yazım, siz okuduğunuzda Moskova yolunda olacağım; bir haftalık geziden sonra umarım buluşuruz yeniden. Siz seçim sonuçlarını merak edip durun, ben seçim sonrasına ilişkin kuşkular ve olabilecekler üzerine düşünüyorum. Olumsuz senaryo olarak, güçlü bir kaosun gırdabına sürüklenebilir ülke. Seçim sonucu ne olursa olsun.
Her durumda, iktidarın mümkün olan en çok oyu kaybetmesi, Türkiye için en hayırlısı olacaktır. Koalisyon, hiç bu kadar ülke için hayırlı bir seçenek olarak ortaya çıkmamıştı. Bu nedenle, iktidarın pespaye medyası vargücüyle ve gece gündüz koalisyonların ne kadar kötü olduğunu, CHP’nin bu ülkeye ne kadar kötülük yaptığını, HDP üzerinden AKP’yi yıkmak için çalışıldığını, CHP-MHP ve HDP koalisyonunun kurulacağını, akıl almaz yalan dolanla anlatıyor.
Aslında bu cehennemi yalanlar, iktidarın bıçak üzerinde durduğunu gördüğünün de işareti sayılabilir. Hayırlara vesile olsun! Kendilerini ezeli ve ebedi iktidar sananlar, yeni Türkiye masalının ve Beştepe iktidarının sona erebileceği derin korkusu içinde kıvranıyor.
Peki seçim sonrası kaosa yol açabilecek durumlar neler olabilir?

7 Kaos Durumu
1) Sandıklarda hile: Ankara ve Üsküdar yerel seçimlerindeki derin şaibe, hırsızlık vb durumları örtbas edildi ve itirazlar yerelde tıkandı kaldı. Ama bu kez, genel seçimlerde saptanabilecek veya devreye sokulabilecek büyük hileler, Türkiye çapında infiale yol açacaktır. Şüphesiz iktidar “herşey hukuki” diyecek, Yüksek Seçim Kurulu örgütleri eliyle haklı ve ciddi itirazlar reddedilebilir ve sanki herşey yasalmış gibi gösterilebilir. Burada seçimlerde sık görülen ufak tefek hilelerden değil, iktidar değişimini etkileyecek sistemik olaylardan bahsediyorum.
Böyle bir durum, ülkeyi ciddi kaosa sürükler.. Bu uzun süreli bir İktidar yüzlerce TOMA’sını ne günler için anam babam kurban olsun diyenlere yaptırıyor? Umarım böyle bir durum asla ortaya çıkmaz, çünkü sonucu bilinmeyen ve herşeye açık bir kaosun sonuçları yaşanır. Sandıklar üzerinde muhalefetin ve sivil örgütlerin sıkı kontrolü, böyle bir sonuçtan ülkemizi de iktidarı da koruyabilir.
2) Ülkeyi yeniden seçimlere götürmek: Geçen yazımda da belirttiğim gibi, Beştepe’nin zayıf veya azınlık bir AKP iktidarı durumunda, sürekli seçimleri gündeme getirme manevrası da, müthiş istikrarsızlık yaratır. Beştepe’nin derdi, ülkeyi hukuka uygun bir hükümete kavuşturmak değil, bugüne kadarki düzenini sürdürebileceği bir hükümettir.
3) Savaş olasılığı: Seçim sonrasında olağanüstü durum yaratmak için Suriye bir savaş meselesi yapılabilir. Yeni seçimlere böyle bir atmosfer ardından gidilebilir.
4) AKP çoğunluk iktidarı: Şüphesiz ki bu olasılık zayıf değil. Ancak, Beştepe ve hükümetin, Türkiye’yi, sahiplendikleri yüksek yargının, devletin tüm organlarının, polisin, MİT’in tam kontrolünde ülkeyi yönetmeyi ağırlaştırarak ve daha derin bir totaliterlik baskısı altında sürdürmeleri de, ülkeyi giderek patlayacak bir kazana dönüştürebilir.
Demokrasiye, parlamenter düzenin, anayasanın kurallarına göre değil, giderek artacak Beştepe’nin sorumsuz ve keyfi yönetimi, kesinlikle yönetilemez bir ülke durumu ortaya çıkartacaktır. Sürdürdülebilir bir iktidar olmayacaktır.
5) Beştepe’ninBaşkanlık Anayasası”nı dayatması ve referandum koşullarının ortaya çıkması da, ülkeyi sürekli siyasi ve ekonomik kriz koşullarında tutacaktır.
6) Ekonomik Kriz: AKP iktidarı kurulsa da, ülkeyi saran ekonomik zorluklar ve kriz koşulları, bütün bu siyasi çatışmalarla birleşince, yine yönetilemez bir ülke ile karşılaşma olasılığımız büyüktür.
7) Beştepe Krizi: Beştepe sorumsuz yönetimiyle, istediği Anayasayı geçiremediği koşullarda bile, fiili başkanlık rolünü oynaması, başlıbaşına bir kriz konusu olacaktır.
***
Kısaca “koalisyon olasılıkları” üzerinde de durursak: Daha önce yazdığım gibi, en büyük olasılık MHP-AKP koalisyonu olur. Seçim biter çözüm süreci yeniden başlar beklentisinin yanlış çıkma olasılığı büyüktür. Bu süreç sona ermiş, veya Kürt Silahlı ve Siyasi Hareketi’nin beklentileri sonuçsuz kalabilir.
Can Dündar’ın HDP’nin dışarıdan AKP’ye destek verme olasılığını izlenim olarak yazması, minik bir kıyamet kopardı. Bazı yazarlar öyle olsa bile bunu gündeme getirmenin zamanı mı, bu HDP’ye akacak oyları etkiler, diye endişelendi. HDP’ye oy verecekler üç kağıda getirilerek değil bilerek oylarını versinler. Nefretin büyüklüğü, endişelenseler bile insanlara HDP’ye oy verdirecektir.

Zor günlere giriyoruz.
--25 Mayıs 2015 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

RTE Muhalefete Hükümet Kurma Göreve Verir mi? / Başbuğ'un kitabı: Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler

24 Mayıs 2015 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet, Orhan Bursalı

İktidarda kalmak için herşeyi yaparlar” kanaatinin bu kadar yaygın olduğu başka bir seçim süreci anımsayan var mı? Zorlamayın kendinizi, bulamazsınız. Seçim sahtekarlıklarını önlemek için ülke çapında bu kadar yaygın bir sivil toplum örgütlenmesi oluşmuş muydu? Hayır. İnsanların iktidarın yapabileceği 10 sahtekarlık diye tüm milleti uyaracak ve dudak uçurtacak maddeleri saydıkları bir dönem? Anımsamıyorum.
Peki, Anayasa’yı takmayan bir Cumhurbaşkanı, AKP liderine benzer bir başka iktidar sahibi var mıydı? Ettiği yeminin, daha ederken büyük bir palavra olacağını, ben alışılmadık bir Cumhurbaşkanı olacağım diyerek önceden haber veren birine rastladınız mı? Anayasa’yı, reijimi, parlamenter sistemi bekleme odasına aldığını açıklayan biri oldu mu?
Hükümete talimat veren, Başbakanın ve hükümetin aldığı kararları işlemez ve geçersiz kılan, icra yetkisini fiili olarak devralan? Böyle bir cesarete kim sahip olabilirdi ki!
Derin şükran borcu
Yargıya talimat veren, mahkemeleri göreve çağıran... Yargıtay’da görev değişimi sırasında, görevi biten yargıç kılıklı bir emeklinin, yeni Yargıtay başkanına “birilerini fazlasıyla rahatsız etmeden görev yap..” denilen ve Muktedir’i işaret eden bir ülke olduk mu hiç?
Ayrıca “bu görevi değerli kardeşime devretmenin mutluluk ve gururunu yaşadığım için yüce rabbime hamdü sema ediyorum” diyen birisinin orada yıllarca oturabileceğini düşünebilir miydiniz.. Hayır, bin kez hayır.
 Yenisinin, kendisini atayan Cumhurbaşkanına derin şükran borçlu olduğunu belirtme gereğini duyması? Bunu böyle diyen, şükranın gereğini de yerine getirmez mi.. Daha önce de Danıştay başkanının iktidarla nasıl büyük bir uyum ve işbirliği içinde çalışmanın ilkeleri olduğunu açıklaması..
Geçmişte hiç bir devlet başkanı, başbakan veya herhangi bir kimse, Türkiye’de böyle bir durum yaratmayı aklının ucunden geçiremezdi. Anayasayı çiğnemek mi? Özal, bir kez çiğnemekle bir şey olmaz dediği için, bir tek mahkeme önüne çıkartılmadı.. Tamam, yasalar sık sık kendine yontuldu, çiğnendi, görmezlikten gelindi, ama Anayasa herkesin tabi olduğu en üst yasaydı.. Onun üstünde de Yüce Divan vardı.
Bugün Yüce Divan, Yargıtay, Danıştay falan filan var mı yok mu, ne derece var, kim için var ve kimler için yok.. Hepsinin tartışıldığı ve önemli ölçüde de yok sayıldığı bir dönemdeyiz.
İktidarı Bırakır, diyen yok
Evet böyle bir Türkiye yaratan, tüm demokratik, anayasal ve yasal herşeyi kendine tabi kılmayı göze alan bir izlenim veren bir Cumhurbaşkanının, seçim sonuçlarına göre nasıl davranabileceği tartışılıyor.
Mesela, diyelim ki kendi partisi çoğunluğu bulamadı. Diyelim ki partisine görev verdi, ama hükümete ortak veya dışarıdan destek de ve Meclis’ten güven oyu da alamadı.
Acaba, mesela muhalefet parti liderine hükümeti kur görevi verir mi?
Yoksa oyalar-boyalar ve hükümet kurulamıyor diyerek Meclis’i fesheder ve ülkeyi yeniden seçimlere mi götürür?!
Sordum soruşturdum, çevremde AKP’nin iktidarı bırakacağına inanan kimseyi bulamadım.
Ülke zorlu bir sürecin içinde. Seçim sonrası kaotik bir durumun içine düşebilir. Sonuç ne olursa olsun.. Bunu irdeleyeceğim..

İLKER BAŞBUĞ’UN KİTABI


“Ermeni suçlamaları ve Gerçekler” Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un, çok düzgün kaynakların incelenmesine dayanan bir el kitabı değerinde kaleme aldığı kitabı öneriyorum. Başbuğ, Ermeni Meselesi ve Soykırım suçlamalarını ve buna karşı varolan belgeleri ve soykırımın uluslararası hukuktaki yerini herkesin kolayca anlayacağı bir sadelikte anlatıyor.
Zaten amacını da, bu iddialar karşısında milleti aydınlatmak ve herkesin bu konuda bir fikir sahibi olmasını ve iddialar karşısında doğru bir tutum alabilmesini sağlamak olarak açıklıyor.

Suçlamalar,  Suçlamalara karşı gerçekler ve Genel bakış bölümleriyle, konuyu özetliyor. Başbuğ, mümkün olduğunce konuya nesnel yaklaşıyor. Amaca çok uygun, Başbuğ’un eline sağlık..

22 Mayıs 2015 Cuma

Refik Üreyen ve Oktay Yenal Üzerine, Üniversitelerimiz Uluslararası Sıralamalarda Nerede

CBT Gündem sayı 1469.. 15 Mayıs 2015


Refik Üreyen, Arçelik ARGE’sinin kurucusu/geliştiricisi ve sanayinin ARGE’ye yönelmesinde büyük hizmetleri olan bir insan olarak ARGE tarihimize geçmişti, onun kaybı üzerine da bu köşede yazmış ve anmıştır. Ailesi, tabii Işıl hanım, dostlarını bir yemeğe çağırdı. Ne yazık ki o sırada şiddetli bronşitten dışarı çıkamadım ve katılamadım. Refik Üreyen adına mühendislik öğrencilerine bir öğrenci bursu verilmesi kararlaştırıldı.
Mezun olduğu İTÜ Makina Fakültesi’nde bir mühendislik öğrencisine, maddi destek, mentorluk, staj imkanları sağlanacak. Burs için fonu da, “çalışma hayatı boyunca emek verdiği organizasyonlar içinde kendisi ile yakın çalışma fırsatı bulmuş kişiler”ce oluşturuldu. Fon genişledikçe burs verilen öğrenci sayısı da artacak. 9 ay boyunca yıllık 3600 TL tutacak burs Eski Arçelikliler Derneği verecek. Öğrencinin, Makine Fakültesi’ne giren ilk yüzde 10-20 veya ilk 50 kişi arasında olmasına dikkat edilecek. 
Öğrencinın her dönem sonu 3.00/4.00 ortalaması veya ilk 20’de olması gözlenecek. Fon’a ilk elde 72 kişi katıldı. 100 TL’lik asgari katılım payı aranıyor. (Eski Arçelikliler Derneği, Garanti Bankası Selamiçeşme Şubesi, Hesap No: 846/6299069, IBAN no: TR16 0006 2000 8460 0006 2990 69)
***
   Oktay Yenal dergimizin yazarlarındandı ve iktisat tarihi üzerine de tanınmış bir isimdi. Dostları arkadaşları, Yenal için bir tanıtım filmi yaptılar ve bir toplantı düzenlediler. Ne yazık ki İstanbul dışında bulunduğum için Pazartesi günü Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılan anmaya katılamadığıma üzüldüm.
Yenal’ın “çocukluk ve gençlik yıllarından yakın dostu olan Rahmi Koç, kızı Ayşe Yenal Vance, Mehmet Yaltır, Prof. Dr. Emre Gönensay, Burhan Karaçam, Refik Erzan, Şevket Pamuk, Bülent Gültekin, Ekrem Ekinci, Ayhan Çilingiroğlu gibi isimler, Oktay Yenal anısına düzenlenen toplantıda anılarını” paylaşmışlar.. Prof. Yenal, Robert Kolej’in ilk Türk Dekanı idi ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi onun çalışmalarıyla sağlam bir temele oturmuştu. Yenal anısına çekilen “Geçim için Seçim İlmi” isimli kısa film ve “Değişik Yönleriyle Prof. Dr. Oktay Yenal” adlı belgesel gösterildi..
Yenal’ın kitapları: “Development of the Financial System” Four Studies on the Economic Development of Turkey (London; Frank Cass&co.1967); İktisat Siyasası Üzerine İncelemeler (1999); Ulusların Zenginliği ve Uygarlığı - Eğitim Boyutu (2003 ve 2010); Cumhuriyetin İktisat Tarihi (2003 ve 2010); Görünen Köyün Kılavuzu (2002); İktisat Penceremden/ Anılar - Düşünceler (2005); Hayal Penceremden/ Şiirler, Skeçler, Resimler (2009); Tiz perdeden Gümbür Gümbür (2011) Oktay Yenal Kitabı Söyleşi: Ersel Ergüz
Anısına sevgi ve saygıyla…
EN İYİ GENÇ ÜNİVERSİTELER
İngiltere’de yayınlanmakta olan,  Times Higher Education (THE) haftalık dergisi kuruluş tarihleri 50 yılı aşmayan dünyanın en iyi genç üniversiteleri sıralamasını açıkladı. Dünyanın en iyi genç 100 üniversitesinin yayınlandığı listeye 13.sırada Sabancı, 28.Bilkent ve 31. Sırada Koç Üniversiteleri girdi. Başarı listesi için dikkate alınan ölçütler:
1. Eğitim (eğitim kalitesi ve öğretim atmosferi): % 30;
2. Araştırma (bilimsel araştırmaların sayısı, fonları ve saygınlığı): % 30;
3. Atıflar (bilimsel yayınların diğer araştırmacılarca kullanım istatistikleri): % 30;
4. Uluslararası çeşitlilik (uluslararası öğretim elemanları ve öğrenciler): % 7,5;
5. Endüstri geliri (araştırma projelerine verilen finansal destek): %2,5.
ODTÜ 10 ALANDA BAŞARILI
Bir başka sıralama yapan İngiliz eğitim danışmanlığı şirketi, Quacquarelli Symonds (QS) farklı alanlarda en iyi üniversiteleri açıkladı. Dünya çapında 3.551 üniversitenin 36 ayrı bilim dalında değerlendirildiği ve her alanda ilk 400 üniversitenin listelendiği araştırmada, Akademik saygınlık, İşveren görüşü, yayın başına düşen atıf sayısı gibi kriterleri gözetilmiş. 14 alanda 9 Türk üniversite listede yer aldı. ODTÜ 10 alanda listeye girdi. ODTÜ 2 alanda en iyi 100 üniversite arasında. Ayrıca, İnşaat Mühendisliği ve Makine-Havacılık-Üretim Mühendisliği alanlarında Türkiye’den kendi alanında “Dünyanın En Başarılı 100 Üniversitesi” listesine giren tek üniversite.
Haber şöyle:
“Sıralamalarda, İTÜ 2 alanda (İnşaat Mühendisliği, Makine-Havacılık-Üretim Mühendisliği) ilk 150, 3 alanda (Elektrik-Elektronik Mühendisliği, Malzeme Bilimleri, Yer ve Deniz Bilimleri) ilk 200, 1 alanda (Çevre Bilimleri) ilk 250, 1 alanda (Fizik ve Astronomi) ilk 300 ve 2 alanda (Matematik, Bilgisayar Bilimleri ve Bilgi Sistemleri) ilk 400; Bilkent Üniversitesi 1 alanda (Politika ve Uluslararası Çalışmalar) ilk 150, 1 alanda (Elektrik-Elektronik Mühendisliği) ilk 200, 3 alanda (Makine-Havacılık-Üretim Mühendisliği, İngiliz Dili ve Edebiyatı, Bilgisayar Bilimleri ve Bilgi Sistemleri) ilk 300 ve 1 alanda (Fizik ve Astronomi) ilk 400; Boğaziçi Üniversitesi 1 alanda (Elektrik-Elektronik Mühendisliği) ilk 250, 2 alanda (Makine-Havacılık-Üretim Mühendisliği, Bilgisayar Bilimleri ve Bilgi Sistemleri) ilk 300 ve 1 alanda (Fizik ve Astronomi) ilk 400; Hacettepe Üniversitesi 1 alanda (İngiliz Dili ve Edebiyatı) ilk 300 ve 1 alanda (Tıp) ilk 400; Koç Üniversitesi 1 alanda (Politika ve Uluslararası Çalışmalar) ilk 200; İstanbul Üniversitesi 1 alanda (Tıp) ilk 300; Sabancı Üniversitesi 1 alanda (Elektrik-Elektronik Mühendisliği) ilk 300; Ankara Üniversitesi 1 alanda (Tıp) ilk 400 üniversite arasına girdi.”

Gelecek Cuma yeniden birlikte olmak dileğiyle..