Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

29 Haziran 2011 Çarşamba

Tehlikeli Sular: Dostluk'tan Büyük Düşmanlığa; Savaş mı?


Başbakan Erdoğan ve Dış İşleri Bakanı Davutoğlu Suriye ile “sıfır sorun”u gerçekleştirmemişler miydi? Evet, gönülden bravo demiştim.
İki ülke hükümetleri kaç kez toplandı? Aklımda kalan, iki kez..
Şimdi ise durum nedir?
İki ülkenin tankları sınırda birbirini gözlüyor!
Türk ordu komutanları Hatay’a gidiyor!!!
Suriye Türkiye’ye ateş püskürüyor!
Kardeşçe ve dostça ilişkileri biçak gibi kesilmekle kalmadı, neredeyse düşmanlığa dönüştü!
İki ülke arasındaki savaş olasılığından bahseder olundu dünyada ve Türkiye’de!
“Sıfır sorun” tam tersine dönüştü!
Neden, ne oldu?
***
Suriye’de bir kısım halk özgürlük istedi! Sokak gösterilerinin planlanmasının ardında ABD’nin olduğu ve parasal destekler verdiği ortaya çıktı!
Tamam, ABD desteklese de, hak ve özgürlükler isteğine haklı..
Ama bu hak ve özgürlükler, Ortadoğu’da yeni işgaller ve batı tasarımı için kullanılıyorsa, tamamen zırva! Orada ancak batının hak ve özgürlükleri olabilir!
Tamamen ABD kontrolüne girmiş ve Ortadoğu’nun ABD ve batı çıkarlarına göre yeniden tasarlanmış plan çerçevesinde, Suriye’ye ne olacak?
Parçalanmak mı isteniyor? (Neden demeyin, ama kontrollü bir yeniden biçimlendirme söz konuus olabilir)
İsrail’e peşkeş mi çekilmek isteniyor? (Suriye İsrail’a karşı Arap dünyası içinde önemli bir kale, Golan tepeleri İsrail’de!)
İran’a karşı bir harekata hazırlık mı? (Çünkü İran ile Suriye birbirlerini destekliyor, Suriye “düşürülürse” İran bölgede tamamen yalnız kalacak, tecrit olacak; bu anlamda, önündeki bataryalar, kaleler yıkılıp İran menzili netleştiriliyor!)
Bütün bunların içinde, Ortadoğu’nun “Kürt Meselesi” de var...
***
Seçimlere giden süreçte, iktidarın, Erdoğan’ın İsrail karşısında giydiği aslan giysisini de çıkardığını izliyoruz!
Kışkırtıcı gemi ikinci yolculuğundan vazgeçti!
İktidar ile İsrail arasında cilveleşme son sürat gelişiyor..
Derken, İran ile de ilişkilerde morarmalar olduğu haberleri ortalığa yayıldı!
İran, Ankara’nın Suriye tavrından hoşnut değil!
***
İktidar, Erdoğan, Davutoğlu, anladığım kadar, yeniden Batının (ABD’nin yani!) Ortadoğu politikalarına geri döndü!
Uygulayıcısı, destekçisi olarak...
Öyle mi?
Ankara, ABD’nin Suriye konusunda israrlı olduğuna, Libya’nın başına gelenin Suriye’nin de başına geleceğine kesin kanaat getirince, bu kez “erken davrandı”, Libya’da işgali gündeme gelince yaptığı gibi “NATO’nun orada ne işi var...” demedi, dememek için!
Bu şu demek: Ankara’nın Ortadoğu’da inşa etmeye soyunduğu ve kısmi başarı da elde ettiği “Ortadoğu’da kendine ait bir oyun alanı” –siz buna nüfuz politikası, Türkiye lehine gelişmeler de diyebilirsiniz– politika oyunu sona erdi!
 Çünkü, Ortadoğu’daki oyunun esas sahibi Büyük Güç devreye girdi, burası benim alanım, hadi bakalım, sen ancak benim politikalarımın gerçekleşmesinde rol alabilirsin.. dedi..
Ankara’da “gerçeği” gördü!
Çünkü ortada blöf falan yok!
***
Peki, yabancı gazetelerde, Newweek’te, Der Spiegel’de okuduğumuz “Türkiye bölgede yeni Osmanlılık rolünde..” değerlendirmeleri, haberleri, yorumları nedir?
Bunlar,
a) Suriye’deki yeni gelişmelerden önceki değerlendirmeler olabilir, yani zamanlama hatalı, geç kalmış, bir versiyon önceki görüntünün yorumlarıdır..
b) ABD Türkiye’yi bölgede kendi politikaları yörüngesinde tutmak ve kullanmak için, Ankara’nın eline bir elma şekeri veriyor olabilir: Senin Ortadoğu’da önün açık, beni izle, sana da pay var orada, benim çekileceğim, seni bölgenin otoritesi yapabilirim (ABD politikalarının ağası, jandarması vb)..
***
Öyle midir? Sanki öyledir!
Türkiye’ye birden Suriye ile düşman eden güç, korkutucudur!
Irak işgaline keşke katılsaydık, diyen askeri mantığın emekli komutanlarca seslendirilmeye başlanması dikkati çekti; 2003’de Irak işgalina katılmayarak ciddi bir fırsat kaçırdığına şimdi inanan Erdoğan iktidarı, anlaşılan şimdi 180 derece döndü!
Bizim askerler sonunda ABD’nın hızasına geldi gibi.. (Bu yeni durum, davaları da bitirecek yeni olgu olabilir, buna daha önceki yazımlarımda işaret etmiştim!)
Türkiye bu kez Ortadoğu’da savaşın içine sürülebilir!
Suriye’nin işgalinde önemli rol oynayabilir!
Böylece iktidara “Ortadoğu’nun Yeni Osmanlı Aslanı” yaftası asılabilir!
Dikkat, çok tehlikeli sulardayız!
***
İktidarın, yönünü “Batının çıkarlarına” göre konumlandırmaya yöneldiği görülüyor!
Ortadoğu’da “oyun alanı” sıfırlandığına göre!
İktidarın kurduğu “Avrupa Bakanlığı” da, bu yeni politikanın bir ürünü olarak doğdu, diyeceğiz..
Dikkat CHP!
Dikkat Büyük Millet Meclisi!
--8 Haziran 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

28 Haziran 2011 Salı

Cumhuriyet, Okurlar, Medya: Atatürk Cumhuriyet Gazetesini Bize Emanet Etti


Kartal Belediyesinin düzenlediği Kitap Fuarı’nda, çoğu Cumhuriyet okuru aydınlık insanlarla bir araya geldik. Geçen iktidar döneminde ve seçim sürecinde yaşadıklarımızdan yola çıkarak, yeni iktidar döneminde olası beklentiler üzerine bir ufuk turu yaptık... Cumhuriyet gazetemiz üzerine sorular yönelttiler. Cumhuriyet okuru her yerde sorar!
Bir okur gazete pahalı, çok satması için fiyatının düşürülmesi gerekir dedi. Evet ucuz değil Cumhuriyet, Ayda 30 lira.. Ama bu göreceli bir konu. Dar bütçeli okurlar, bu toplamın yarısını başka harcamalardan minik tasarruflarla karşılamayı deneyebilir. Ben içlerindeki emeği hesap ettiğimde, gazeteleri ucuz bulurum. Gazetenin yaşamı bütünüyle ilanlara bağlı olması da özgürlük zorlukları çıkartır. Bunu her gazete bir şekilde yaşar.. Cumhuriyet dahil! (*)
***
Bir okur, Cumhuriyeti yeteri kadar muhalif bulmadı.. iki aydır çok sevdiğim gazetemi bıraktım bile dedi.. Bir başkası, “kemalist olmayan, gazetede yazar olamaz” sert çıkışını yaptı! “Onu niye çıkarttınız, bunu niye aldınız diyen de..
Arkadaşlar bunlar yönetimin meselesi onlara sorun, kestirme yanıtıyla işin içinden sıyrılmak da mümkün değil.. Bunlar Cumhuriyet Okuru! Türkiye’nin Kurtuluş, Kuruluş’unun taşıyıcıları. Cumhuriyetin yetiştirdiği parlak insanlar, özellikle kadınlar!
Bir çok şeyin yanısıra, şu noktalara değindim:
* Beğenmediğiniz kişi veya yaklaşımlar olabilir, eleştirebilirsiniz. Okur olarak sizlerle pek çok şeyi paylaşabilirim. Ancak herkes gazete satın almamak için bir bahane bulsa, gazetenin kepenklerini indirmek gerekir. Cumhuriyet, bilime, özgürlüğe, insan ve bütün canlıların haklarına, ücstelik gezegenin haklarına saygılı laik, sosyal bir hukuk devletinin, bir ülkenin savunucusudur.. Kurtuluş ve arkasından Kuruluş’un, Atatürk’ün savunucudur ve iz sürücüsüdür. Kazanımların ve bütün gerçeklerin savunucusudur..
* Cumhuriyet, geçmişle gelecek arasındaki bağdır. Bu bağı hergün tazeleyen bir kurumdur; Cumhuriyet Atatürk’ün geleceğe bıraktığı mesajlardan biridir; bu mesajı hergün yayınlanarak sürdürmektedir!  Okurlar ve çalışanlar olarak, bize düşen en önemli görev, bu “mesajı”, çok daha kaliteli, bizden sonraki kuşaklara devretmektir...  Sanki Atatürk Yunus Nadi’ye değil de bizlere “Git çocuk Cumhuriyeti kur..” demiş gibi..
O kurdu, biz Cumhuriyet’i hergün daha büyük kitlelere mal ederek büyütmek zorundayız..
İşte böyle...

Nesnellik ve İyi Habercilik Kaka

(*) Basın Özgürlüğü zorda ve çıkmazda: Holding gazetelerinde, patronun mal varlığı, ticari ve siyasi ilişkileri, devletle ilişkileri, yatırımları, bağımlılıkları vb işin içine girer. Yöneticileri duruma göre de kendilerine balans ayarı yapmak durumunda kalır. Medyası olan patronların, eğer özgür basın gibi bir dertleri varsa, iktidarın maliye polislerine sıfır fırsat verecek kadar saydam olmalıdır.
Medya üzerinde iktidar baskısının ayyuka çıktığını bütün dünya biliyor. Başlıca sorunu demokratik sakatlık olan bir sayın Muktedir karşısında, en düzgün patronlar bile kendilerine durup dururken çeki düzen vermek zorunda kalabiliyor..  Şu günlerde, NTV’de bazı programların “yaz tatili” bahanesiyle erkenden kaldırıldığı söyleniyor. Basın Odası, Can Dündar’ın başarılı akşam haberleri.., en masumundan, “hele durumu görelim bir..” düşüncesiyle kaldırılmış olabilir.. Veya, iktidar bunlardan kesin hoşlanmaz, düşüncesi mi artık egemen oldu..
Nesnellik ve iyi habercilik bile tehlikeli sayılacak bir düzleme ulaştıysa, basın özgürlüğü diye hiç bir şey kalmamıştır ortada.. Hapishanelere tıkılan gazeteciler, Odatv, Şık ve Şener rezaletleri, medya özgürlüğünün sıfır noktasında olduğunun okkalı belgeleridir. Bu örneklerden “ders” mi alınıyor? Olgular zaten bu amaçla yaratıldı: Dikkat et, yakarım seni de!
İktidar ortaklarının, kurdukları kumpas ve tuzaklar, basın tarihimizin bugüne kadar rastlanmamış en karanlık dönemidir.
Meslektaşlarımızın başına örülen çorapların geçmişi, Ergenekon ve Balyoz davalarındaki hukuksuzluklar, keyfilikler, adaletsizlikler ve sahteciliklere uzanır. Oralarda yaptıkları provaları, medyayı dize getirmek ve değerli meslektaşları susturmak için kullanmaya yöneldiler..
İktidarın mottosu: satın aldığın al, alamadığını sustur, susturamadığını engelle, engelleyemediğini en azından tarafsız gibi yap...
Daha nereye kadar?
--27 Haziran 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

26 Haziran 2011 Pazar

Islık Çalan İktidar ve Anayasa Rehineleri


Türkiye kaynıyor, milletvekilleri hapiste, iktidarın oluşturduğu F Tipi Hukuk, milletvekillerini hapisten bırakmıyor veya milletvekili yapmıyor; savcılarla bütünleşmiş mahkemelere bakarsanız deliller toplanmamışmış!
Yalan ki ne yalan! Sadece ebedi ve ezeli olarak kullanabilecekleri bir yasa maddesine dayanıyorlar millete karşı! Kendisini yıllar once Ergenekonun Başsavcısı ilan eden Erdoğan’ın iktidarı, milletvekillerinin Meclis’e gitmelerini uygun görmüyor
Türkiye alev alev, Meclis boykot ediliyor, CHP yemin etmemeye hazırlanıyor..
Ama Başbakan ıslık çalıyor, iktidarın bütün adamları ıslık çalıyorlar.. Elleri ceplerinde başları hafif yana kaykık, gözleri uzaklarda ıslık çalıyorlar, fiuv fiuv fiuv..
Derken Başbakan durdu durdu sonunda konuştu: Anayayası değiştirirsek bütün sorunlar çözülür! Birbirinimizi yolunu kesmeyelim, gelin şu anayasayı yapalım..
Ama tutuklu milletvekilleri için tek söz yoku..
Bu şu demek: Anayasa’yı yaparsak, milletvekilleri de, yeni Anayasa gereği serbest kalır.
Yani: KCK’lılar dahil, seçilen milletvekilleri, yeni anayasa yapılıncaya kadar iktidarın esirleri olarak hapishanede kalsınlar!
Herhalde üzerlerinden Anayasa pazarlığı düşünüyorlar!?
Bir milletvekili verdim, sen de şu maddeyi kabul et”
Mustafaya karşı, örneğin 1 madde!
Haberal’a karşı 4. Madde!
BDP’lilere karşı şu ve bu maddeler!”
***
TV’lerde utanmaz bir tartışma sürüyor.
İktidara yakın ve CHP’yi düşman olanlar utanmadan, bu sorunu CHP çıkardı, diyorlar!
Şuna bakın: Eğer Ergenekon’dan tutuklu olanları aday göstermeselerdi ve seçtirmeselerdi bu sorun da ortaya çıkmayacaktı! (*)
Insaf mı desek, çüşünüz mü, yoksa ne!
Yurttaşlar milletvekili seçilme haklarını kullanıyorlar, ama onlar diyor ki:
Kullanmasınlar efendim, sorun çıkarmasınlar..·”
İktidar bağımlı veya dinci bağımlı kafa böyle çalışıyor!
Ama emin olun ki, kendileri bu durumda kalsalardı, yeri göğü inletirlerdi; iktidarın ne faşistliği kalırdı ne diktatörlüğü ne de kemalistliği!
Dünyanın en mağdur insanları olur çıkarlardı!
***
Şimdi aslında iktidarda olan kendilerine sesleniyorlar da haberleri yok: Faşist, anti demokrat, yargı devletini savunan darbeciler, insanlıktan yoksunlar, millet iradesini tanımazlar, dikta hevesliler… 
Çok doğru söylüyorlar!
Aynaya baksalar kendilerini görecekler, ama hayır!
Saçına bakıyor, tek teli türbanın dışından sızmış mı ona bakıyor, başını aynaya yaklaştırıp dişlerini kontrol ediyor, dilini çıkartıyor, eliyle jölesini düzeltiyor, bıyıklarını kırpıyor, kravatı yakışmış mı inceliyor… Boy aynasında etiğini, partolonunu kontrol ediyor!
Ama kendine bakmıyor!
Baksa, hem faşisti görecek, hem dikta yanlısını, iktidar zulmünü, hukukun guguk yapılmasını, insan hak ve özgürlüklerini çiğnediğini..
Hepsini görecek!
Vicdanın yerinde yeller estiğini de…
Uydurulmuş CD’lerle suç imal eden; ve tıpkı Arjantin, Şili, Evren ve şürekalarının kurdukları faşist diktalarda olduğu gibi, insanların yaşamlarını ve ailelerini har vurup harman savurduklarını görecek..
Bunları görecekleri için aynada kendilerine bakmıyorlar, saçlarına, başlarına, kıçlarına bakıyorlar!
***
 (*) Bir CHP başkan yardımcısına danışmanlık yapan “sosyal demokrat” bir profesör de, davet edildiği iktidarın TV’sinde, CHP yönetimini suçluyor, Silivri’den aday gösterdiği için! Ne hak ve ne hukuk, aslında Silivri’deki yargılamalara, tamamen iktidarın kafasıyla bakıyor, “eveeeet suçlular, onlar darbeciiii…
--26 Haziran 2011 / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı

24 Haziran 2011 Cuma

Başbakan ve Hayatı Yazıcı, Balbay ve Haberal İçin "Çıkamazlar” Demişti!


Üçüncü RTE dönemi başlamıştır! 
Vatana, Millete, İnsanlığa Hayırlı Olsun!

Beklediğim oldu, Balbay ve Haberal serbest bırakılmadı! Beklenmedik bir başka durum da oldu, YSK Hatip Dicle’nin milletvekilliğini elinden aldı AKP’ye verdi!
Oturup şükretsin Demokrasi ve Özgürlük Bloku! Kalan 35 milletvekilliği kendilerine bıraktıkları için!
Mahkeme kararları, özellikle çelişkili ve yoruma açık durumlarda, hukuku rahatlatıcı, haksızlıkları giderici, özgürlükleri ve demokrasinin sınırlarını genişletici olmalı!
Bakmayın siz kararı bir “mahkemeler”in verdiğini! Seçimlerden hemen bir kaç gün önce, Başbakan, Balbay ve Haberal’ın durumları için, bugün yaşanacakların ilk işaretini vermiş, Bakanı Yazıcı da Başbakanına açıklık getirmişti: ‘Anayasaya göre içeriden çıkamazlar..’
12 Haziran’da, tam seçim günü yazımda şu paragraf vardı:
***
 Önce liderleri (RTE) açıkladı ‘mahkeme karar verecek dışarı çıkıp çıkmayacaklarına, Meclis’e gelip girmeyeceklerine..’ Yani şunu demek istedi: ‘Benim mahkemem, benim yargıcım karar verecek buna’.. Derken bakan beyi (Yazıcı), Anayasa gereği çıkmaları mümkün değil demez mi!? Eğer bu konu tamamen hukukla, Anayasa ile, mahkemenin kararı ile ilgili ise, neden ağzınızı büzüp oturmuyorsunuz ve sağa sola hemen talimat vermeye başlıyorsunuz!
“Evet talimat diyorum: Çünkü oturduğunuz koltuklar tamamen talimat koltuklarıdır! Demokrasinin D’si yanınızdan geçmiş olsa, bu konuda susarsınız.. Anlaşılan Türkiye seçim sonrası yine büyük bir yarılmanın ve savaşın içine düşecek... Milletin verdiği hak, siyasi olarak gasp edilmeye çalışılacak.. Milletin iradesi mi? Kah kah kih kih! O işime geldiğinde irade, yoksa makarna piyale!
***
Evet aynen öyle oldu! İktidar, Türkiye’yi yeni bir yarılmanın içine sürükledi!
Bu iktidarın hiç bir davranışı benim için şaşırtıcı değil!
Savcılığın Balbay ve Haberal için verdiği ret kararı, mahkemenin kararı için de fikir vermişti. 3 yılı aşkın zamandır yaşanılan şudur: Savcıların kararları, iradeleri, istekleri ile mahkemenin kararları iradesi ve istekleri neredeyse örtüşüyor. Yıllardır Mahkeme Başkanı “deliller toplanmıştır, kaçmaları için bir gerekçe yoktur, serbest bırakılmalılar” diyor..
Ama kulak asan yok.. Neymiş, “kategorik suçlar”a giriyormuş... Savcıların istedikleri ceza yüksekmiş, bu nedenle serbest bırakılamazlarmış..
İnsanın haykırası geliyor, batsın sizin kategorileriniz!
4 yıldır aynı terane.. Yargılamaların esası, evrensel bir ilke olan, “insan mahkum olmadığı sürece masumdur, suçsuzdur” (masuniyet karinesi) anlayışına dayanırken..
..Silivri’deki savcılık ve mahkemelerde geçerli olan ise “suçluluk karinesi”dir.. yani “bunlar hem de azılı suçludur, sonuna kadar içeride tutulmalılar!
Bu anlayış ancak demokrasiden ve hukuk devletinden uzak yönetimlerde yaşanabilecek durumdur.. Türkiye bir hukuk devletidir, diyenlere şaşırıyorum her zaman!
Yandaş Medya da bu “Suçluluk karinesi” anlayışının, dolayısıyla hukuksuzluğun kopmaz bir parçasıdır!
Milletvekili seçilen insanları, henüz ortada fol yok yokken Meclis’e göndermeyen her adalet sistemi, ne düzeyde olursa olsun alınan kararlar, millet iradesi ve demokrasi düşmanı olur; uluslararası ve evrensel insan hakları kararlarına aykırı nitelik taşır!
Üçüncü RTF dönemi başlamıştır! 
Vatana, millete, insanlığa hayırlı Olsun!
---
Not 1: Hukukçu dostum Mustafa Gürkan, YSK’nın Hatip Dicle hakkında verdiği karar üzerine diyor ki: “Anayasa madde 76 diyor ki “terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler.”Anayasada “Terör Örgütünün propagandasını yapmak” gibi bir seçilme engeli  tanımlanması yapılmamış. Siz de “eylemlerin tahrik ve teşviki” kavramını genişletici bir yorumla her türlü örgüt propagandası bu kapsamdadır diye değerlendiremezsiniz. Anayasa örgüt demiyor “terör eylemleri” vurgusu yapıyor ve sonra “bu gibi eylemlerin  tahrik ve teşviki” diyor. Özellikle hak ve özgürlükler söz konusu ise, genişletici yorum yasağı vardır..
“Ayrıca… H. Dicle milletvekili seçilmiştir. Anayasanın 83. Madde 3. Fıkrasının son cümlesi karşısında, YSK’nın seçilenin milletvekilliğini düşürme yetkisi yoktur. Anayasada YSK’ya verilen “tutanakları kabul etme” yetkisidir (AYmd. 79). Etmezse ne yapacak? TBMM’ne doğrudan bilidirecek. AY böyle diyor (AY 83/3,son c.). YSK kendi kendini yetkilendirmiş.. Seçim tutanağı kurucu bir işlem değildir. Kurucu işlem seçimdir. Seçim tutanağı ihzari işlemdir. Bu nedenlerle YSK nın verdiği karar Anayasaya aykırıdır. Peki ne olacak? Anayasa Mahkemesine gidilecek ve yürütmenin durdurulması istenecek. Doğrudan AİHM ne gidilemez 12 Eylül anayasa değişikliği buna izin vermiyor.”
NOT 2: Prof. Cem Say: Tutukluyken milletvekili seçilenler konusunda herkes Anayasa'nın 83. maddesinin bu tip suçlamalar yöneltilen kişiler seçilirse davaların durmayacağını belirten fıkrasından sözediyor ama aynı maddenin bu kişilerin lehine hüküm içeren üçüncü fıkrası görmezden geliniyor. O üçüncü fıkrada, suç tipiayrımı yapılmadan aynen şöyle yazıyor: 
"Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez." 
Demek ki, milletvekili hapis cezası alsa ve bu ceza kesinleşse dahi, hapse konulamaz. Ancak milletvekilliği sıfatı düştükten sonra hapse girer.”
--24 Haziran 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

23 Haziran 2011 Perşembe

En Sıcak Konu, Çatışma Olur mu?


Bir- iki seçim değerlendirmesi daha gelecek, ama bu iktidar döneminin en sıcak konusunu, Kürt Soruun ve Suriye’ye, araya sokuşturalım..
Dönenim en sıcak konusu, Kürtlerle Türkler arasında büyüyen bir çatışma olur mu olmaz mı.. Kürt siyaseti, istekleri doğrultusunda siyaseti iyice sıcaklaştıracak bir politika izlemeye kararlı gözüküyor.. İktidar, Kürt isteklerine Anayasal çerçevede ne kadar yanıt vermeye hazır? CHP ne yapacak (*)?
Kürt Meselesi hangi dış ve iç siyasal kulvarda seyredecek.. Önümüzdeki 4 yıl içinde, AKP’nin ve Kürtlerin, gelişmelere göre, olası senaryoları nedir? CHP’nin senaryoları var mı?
Bu ve benzeri sorular, Türkiye yurdu açısından hem dört yıl sonraki seçimlerde iktidar savaşı açısından önemli.. Bu, partilerin iktidar oyunudur da!
Önceki gün Adana’da İlhan Selçuk anısına yapılar toplantıdan sonra, Adana ve Mersin’den bir grup Cumhuriyet okuru ile kahve sohbeti yaptık...
Anlatılanlar, Türklerle Kürtler arasındaki gerilimin son derece yüksek olduğunu gösteriyordu.. Biraz dehşet vericiydi de benim için.. Özellikle köy bölgelerinde, olası bir çatışmada savunma amaçlı olarak, önemli ölçüde silahlanmanın söz konusu olduğu söyleniyordu!
***
Şüphesiz, bu sorun, Ortadoğu’daki gelişmelerle de yakından ilişkili..
Arap ülkelerinde yeni bir döneme girilince, AKP’nin Arap ülkelerine (Ortadoğu’ya) açılım politikası ve bu bağlamda Komşularla Sıfır Sorun politikası bitti!
AKP, Ortadoğu’da kendine bağımsız bir politik alan yaratıyordu. Türkiye ile komşuları arasında sorunları çözmü politikasını önemsedim.. En büyük kazanım burada Suriye ile gelişmelerdi!
Arap ülkelerindeki başkaldırı ve özellikle Suriye’deki gelişmelerle, iktidar kendi “özerk politika” alan ve araçlarını yitirdi..
Çünkü ABD, daha büyük bir güç olarak, bölgeye ağırlığını koydu! Artık, Suriye ve Ortadoğu politikalarını ve bölgede gelişmeleri ABD belirliyor... Dolayısıyla, AKP’nin oyun alanını bozdu ve gaspetti!
Bunun da ötesinde, ABD, AKP’yi kendi politikalarının uygulayıcılığına doğru itiyor! AKP/ iktidarın da buna hızlı bir uyum sağladığı görülüyor!
Libya’da bunu gördük... RTE, NATO’nun orada ne işi var, derken, üç gün içinde NATO’nun Libyaya askeri müdahalesinin destekleyicisi ve pasif de olsa katılımcısı olarak kendini buldu! (Dünya lideri RTE!)
Benzer gelişmeyi Suriye’de yaşıyoruz. Hükümetlerin ortak toplantısından, iktidar bugün Suriye’de ABD isteklerini destekleme pozisyonuna geçti.. Demek ki büyük güç hareketlendiği zaman, ona ancak hizmet edeceklerdir!
Suriye ile dayanışma sıfırdır. Sadece, ABD’nin isteklerini oraya bildiriyorlar!
ABD Suriye’de kendine bağlı güçleri harekete geçirmiştir!
İlginçtir ki, Türkiye’de iktidar ve ABD yanlısı islami veya batılı kalemler ve medya da harekete geçti!
Suriye’nin büyük çoğunluğunun Şam’ın arkasında olup olmadığı önemli değildir! Önemli olan, askeri müdahaleye zemin yaratacak bir ortamın belirmesidir!
Suriye’de bir parçalanma bile olabilir!
Konumuz çerçevesinde, ülkemizde Kürt Meselesi, öncelikle Suriye’deki gelişmeler karşısında, nasıl bir yeni ve acil özellik kazanır?
***
Türkiye: Türklerle Kürtler arasında, tabii halklar arasında, çatışma çıkar mı? Çıkarsa bu Türkiye çapında yayılır mı?
Bu görüntü, Suriye ve Libya’ya benzer durumların Türkiye’de de yaratılması, yaratılmak istenmesi anlamına gelir mi?
Türk Ordusu’nu biçimlendirme operasyonları YAŞ kararlarında hangi noktalarda gerçekleştirilecek? ABD ve Cemaatin istekleri Ordu konusunda, neleri kapsıyor?
Adalet mekanizması iktidarın tam bir sopası konumuna dönüşmüştür..
Ordu’ya biçtikleri görev ve hizmetler nelerdir? 
--
(*) CHP Kürt bölgesinden oy alamadı. Alabilir mi? Beklenti(m) o yöndeydi! Ama AKP’nin iktidarda olma mekanizması çalıştı.. Kürt oylarının aktif kürt milliyetçiliği bağlamında siyasi sahibi BDP. Diğer oyları da AKP alıyor, iktidarda oldukça da alacak. Çünkü Kürtler iktidardan sosyal yardım vb olarak sürekli nemalanmaktadır. CHP’ye kitlesel kaymaları için, bu politik koşullar sürdüğü sürece, hiç bir neden olmadığı ortaya çıktı! Pek çok yanıtı ancak “sahada test ederek” görüyorsunuz, varsayımlarınızı yanlışlıyor veya doğruluyorsunuz; sosyal konular böyledir!
---23 Haziran 2011 / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı

21 Haziran 2011 Salı

İlhan Selçuk’u Düşünürken..


Bugünkü seçim sonuçlarını görseydi İlhan Selçuk ne derdi acaba?
Hayır, “Kahrolurdu.. iyi ki bu günleri görmedi” falan demeyin, sıradan ve beylik bir laf etmiş olursunuz..
Selçuk..
Kendi düşünsel ve siyasal doğrularına sadık...
Bu doğruları için de geniş bir ittifakı zorlayan...
Ama olayın çekirdeğinde duran bir insan.
Çok tuttuğu bir deyim: Fikri mukim..
Fikri mukim’lik, bence, uzun soluklu düşüncelerin yaşama ve dünyaya yol göstereceğine olan inançtır.
Bu düşünceler denenmiştir, sınanmıştır, insanlığın ve dünyanın geleceğine rehberlik edecek niteliktedir; ayrıca insanlığın onurunu gözetir...
Örneğin sol düşünceler ve bunların içeriğini oluşturan eşitlik adalet koruyuculuk emeğe saygı ve değerbilirlik...
Bilim / bilimsel düşünce aydınlanmanın mimarlarından başlıcalarındandır..
İnsanın ve düşüncesinin özgürleşmesidir..
***
Selçuk, büyük tarihsel süreçlerin ürünü olarak ortaya çıkmış ve insanlığı sarıp sarmalamış toplumsal ve siyasal fikirlerin öyle kolay ölebileceğine inanmadı...
“Moda” olana karşı durdu!
Moda, geçicidir; kalıcı olan ise, küçük ve büyük tarihsel döngüler halinde geri gelir...
Geri döner, çünkü tamamlanmamıştır! Aşılamamıştır ve insanlığın ona ihtiyacı vardır henüz!
Aydınlanmış toplum ve insan, Selçuk’un siyasal / düşünsel haritasının sınırlarını çizer..
Bir düş, ütopya mı..
Aydınlanma Çağı geride mi kaldı?
Ütopyalar (dönemi) biterse, gelecek de yoktur.
Örneğin, aşağılık demokrasi ile yüksek demokrasi arasında fark yoksa size göre, varolanın esirisiniz demektir.
İnsan ise isyan eden / başkaldıran bir varlık.
Varolana, sunulana, yetinilmek istenene, dayatılana, sonluluğa ve sona...
Tek başına, iki kişi olarak, büyüyerek / çoğalarak.
Tarihin Sonu”, insanlığın, ama belki de birey olarak insanın sonu olabilirdi ancak!
***
Büyük düşünceler dünyayı zaman/kuşak/yüzyıl farkı ile birlikte olsa, dolaşıp gelir... “Ben buradayım..”
Modalar iflas etmiştir veya gelip geçmiştir...
Burada fikri mukimlere düşen, büyük düşünceleri güncelleyebilmektir; güncel olanla, güncel insan ve toplumsal yapıyla uyuşturabilmektir.
Çünkü ne toplum ne insan ne de insan ilişkileri, dahası üretim ilişkileri ve toplum faaliyetleri, eskisiyle benzerdir..
Büyük düşüncelerin tarihsel dili, tarihsel toplumu ve zamanı farklıdır; biçimi ve iceriği de bugüne değişik gelir..
Bu farklı koşullar, eski ile yeninin konuşup anlaşmasını engeller..
Sürekli “Arayüz” düşünceler yazılmalıdır, büyük düşüncelerle bugünün anlaşabilmeleri için..
Aydınlanma, 18. ve 19. Yüzyılın diliyle ve hedefleriyle anlaşılması zor olabilir..
Bugünün aydınlanma dili ve araçları nedir, ne olmalıdır?
Bu, “marksist” düşünce ve analizler için de geçerlidir...
Yüzyıllık, yüzelli yıllık kavramların bugünü anlattığını ve anlaşılır kıldığını sanmak da, topluma “ham/ yabancı” gelecektir!
***
İlhan Selçuk, azınlıkta kendine yer buldu.
Önemli olan, geri çekilmeyen bir insan olmasıdır.
Aydınlanmış bir toplum ve demokrasiye, sıçramalarla gidileceğine inandı.
***
İnsanlık tarihinde şüphesiz ki kestirmeler, kestirme yollar vardır.
Mustafa Kemal’in “kestirme yolları/ yöntemleri”nin arka planında, çağdaş ve yeni bir toplum ve millet kuruculuğu koşulları yatıyordu!
Türkiye geçmişinden ve tarihsel coğrafyasının tutucu bağlarından epey sıyrılmayı başarmasını ve tarihsel coğrafyasındaki bugün farklı ve özgün bir konumunu (henüz ve hâlâ), Kurtuluş ve Kuruluş’un özgünlüğünden alır..
Güncelliğe sıkışıp kalmak, insan düşüncesini boğabilir.
Bu nedenle, düşünce halkalarını genişletmeliyiz..
Toplumların ve insanlığın devinimlerine, yarı çapları ve çapları daha büyük zaman döngülerinden bakmakta yarar vardır.
Bizler, şu anın değil, büyük devinimlerin birer parçacıklarıyız...
***
Selçuk’u sevgiyle ve saygıyla anarak...
---21 Haziran 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

20 Haziran 2011 Pazartesi

Seçimlerin Dinamiği – 3; İktidarın Potansiyeli Ne?

AKP, bu seçimlerde MHP dışında bütün sağ partileri silip süpürdü ve sağı “birleştiren” ana parti oldu..
Aldıkları yüzde 49.9, yine de geçmiş süreç içinde en büyük oran değildir.. (Bakınız dünkü yazım). 1950’de DP’nin 52,67’si; 1965’te Demirel’in AP’nin 52.87’si vardır. AKP’nin bu seçimlerdeki ana programı MHP’yi bitirerek, her türlü sağın en büyük birlikteliğini gerçekleştirmekti..
AKP’nin başarısındaki cila, eskinin “merkez sağı” partilerinden hiç birinin ortalıkta kalmamış olmasıdır.
***
Anavatan Anonim Şirketi, Doğru Yol neredeler? DYP seçime katılmış da haberim yok (0.15); DP diye de bir parti (0,65). HAS (0,76), BBP (0,74) en babayiğitleri Saadet (1,25)..
Anavatan AŞ ve DYP, 1994 sonraki krizlerle, soygun, talan, kayırmalarla  özellikle de 2001 iflası ile Türkiye’yi çökerttikten sonra (bu noktada DSP’yi de ekleyelim), ülkeyi büyüttükleri AKP’ye teslim ettiler... Seçmen affetmedi, bitirdi hepsini.. AKP de göreceli bir ekonomik istikrarla yürüyüp gitti.
***
AKP+FGH iktidarı, tarihten silinen merkez sağ partileri değildir. AKP+FG ötekilerden farklıdır; kısmen merkez sağdır, ekonomi politik açıdan onlarla aynı ama ideolojik olarak onlardan farklıdır. AKP’ye şimdi “merkez sağ” diyecekseniz, o zaman AKP le birlikte “merkez sağ”ın niteliği/içeriği değişmiştir.. “merkez sağı” AKP siyaseti ve ideolojisi belirliyor artık
Demireller/ Özallar, iktidarları için dini şüphesiz ki kullandılar, AKP ise kullanmakla kalmıyor, adım adım gereklerini yerine getirme gayretini de gösteriyor. İnançlarını uygulayıcı bir koalisyon var karşımızda.
Siyasal kökenleri tamamen dine dayalıdır, zaten FG Cemaatinin iktidara tırmanmasının açık anlamı, Türkiye’yi dini cemaat(ler)in yönetmeye başlamasıdır.. Arınç adındaki siyasetçi ne diyordu: Sadece Zaman okuyun yeter!...
Eskinin merkez sağı ile şimdinin dinci merkez sağının önemli farkı daha var:
İlki, parlamenter düzenin/oyunun asli parçasıydı...
İkincisi ise, parlamenter sistemi tamamen kendisi için kullanan, değiştiren, eğip büken, altından girip üstünden çıkan, gerekirse onun yerine kendi amaçlarına daha uygun olanını geçirmekte olan veya tamamen geçirecek kafa yapısındadır. Düzenin “asli parçası” değildir!
Edoğan+FGC için, kendilerine uygun bir parlamento yapısı ve biçimi, demokrasi anlayışı, medya bakışı, muhalefet tanımı, iş adamı tipi vb vardır. Tabii ki Adalet sistemini yeniden yapılandırırken gördüğümüz, bağımsızlık ve tarafsızlık anlayışı da!
***
Eğer bir “karşı devrim”den söz edeceksen, aslında tam da bugünlerden bahsediyor olabiliriz!
Helalleşme”nin anlamını burada arayınız!
Hadi bana eyvallah” diyor iktidar, yani!
Yaşanan onca kepazelikten sonra, varlığını korumak isteyen hangi siyasetçi, elini uzatacaktır?
Şüphesiz “helalleşme” taşlarından cehenneme yürüyenler her zaman olacaktır!
Ama Devlet Bahçeli’ye bakıyorum, son açıklamasıyla MHP durumu tamamen kavramış gibi!..
Ya varolacaklar önümüzdeki dönem ya da yok!
CHP’ye gelince... Ayrıca yazacağım. Bu önemli konu çünkü, şimdilik (içerideki zırvalıkları) dinliyorum..
***
Seçimlerden önce, 9 Haziranda şunu yazdım: “Türkiye tarihsel bir dönemece giriyor. Erdoğan+Gülen (ve Gül) iktidarı (hepsi tamamen aynileşmiştir) bekledikleri ‘sürpriz’i bulur ve tek başlarına Anayasa yapacak sayısal çoğunluğa ulaşırlarsa, 1923 Cumhuriyetinin üzerine tamamen bir sünger çekilecek, Erdoğan-Fethullah Cumhuriyeti kesinleşecektir.
Ahmet Hakan, bu tespitteki, Erdoğan-Fethullah Cemaati kaynaşmasını/birleşmesini doğruladı, bir bilen olarak.. Şüphesiz tam aynı değiller, iktidar onları şimdilik hemen hemen aynı yaptı.
Anayasa’yı istedikleri gibi yapacak bir gücü elde edememeleri, Türkiye’nin şansıdır!
Şimdilik bence Erdoğan-FG Cumhuriyeti’nin, Türkiye Cumhuriyetinin yerini geçmesi için, almaları gereken epey mesafe var.
Seçim planları tutmamış, hatta çökmüştür (Bak: “Galiptir Bu Yolda Mağlup” yazısı..)
Türkiye, ekonomik ve siyasi yapı olarak, (ve coğrafi yeri açısından) istikrarsızlıklar üretme potansiyelinden bir şey kaybetmemiştir..
Ve iktidarın anti demokratik, ezici/yokedici, karşı devrimci polisiye yapısı da, ülkede daha büyük istikrarsızlıklar üretme potansiyelini taşımaktadır..
--20 Haziran 2011 / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı