Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

30 Temmuz 2021 Cuma

‘Suriyeliler giderse ekonomi çöker’: Köle emeği sömürüsü

 obursali@cumhuriyet.com.tr

‘Suriyeliler giderse ekonomi çöker’: Köle emeği sömürüsü

29 Temmuz 2021 Perşembe


Büyük insanlık laflarının arkasından gelen itiraflar, dillerinin altındaki baklayı ortaya çıkardı. Kılıçdaroğlu, “Suriye’de iç savaş duracak, buradaki mültecilerin vatanlarına dönmesini sağlayacağız” dedi. Erdoğan yanıt verdi: “Biz bu ülkede iktidarda olduğumuz sürece bize sığınan Allah’ın kullarını biz katillerin kucağına atmayız. Bu kadar açık söylüyorum.”

Şam yönetimine karşı düşmanlığından zerre taviz vermeyerek “katil” diyen Cumhurbaşkanı’na baktığınızda sanırsınız ki “insani durumu” öne çıkarıyor. Fakat iktidar açısından aslında durumun hiç de öyle olmadığını, AKP’nin etkin iki isminin açıklamaları ile anlıyorsunuz.

‘GİDERLERSE ÇÖKERİZ’

AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın danışmanı Yasin Aktay ve Genel Başkan Yardımcısı ve Yerel Yönetimler Başkanı Mehmet Özhaseki’nin peş peşe açıklamaları, kazın ayağının hiç de öyle olmadığını ortaya koyuyor: Her ikisi de Suriyeliler giderse ekonomi çöker diyor. Yasin Aktay’ın bir sürü laf kalabalığını atın, geride şu sözleri elinizde kalır: “Çok önemli bazı yerlerden Suriyelileri bir çekin, Suriyeliler bir gitsin ülke ekonomisi çöker..”

Özhaseki’nin de laf kalabalığını ayıklayın, elde aynı söylem kalır: “..bazı şehirlerde sanayiyi onlar ayakta tutuyorlar. Gaziantep sanayisine gidin yüz binlerce insan en ağır ve en zor işlerde çalışıyorlar. Kayseri sanayisinde de öyle. İşçi bulamıyorlar, bu adamlar çalışıyor.”

Türkiye ekonomisinin çökeceğini ileri sürecek kadar büyük lafların abartısını gerçeğe aykırılığını bir kenara koyun, aslında AKP’nin tüm meselesinin ekonomiyle ilgili olduğunu görüyorsunuz.

UCUZ İŞGÜCÜ DEPOSU

Ama Aktay ve Özhaseki’nin gerçekte ne demek istediklerini, sözlerinin ardında yatanı tercüme etmek gerekir. Ama önce şu gerçeği yazayım:

Türkiye’de resmi 3.6 milyon Suriyeli var, gerçek rakam tahmini 4 milyon civarında.

Bunların 2 milyon kadarı çalışma çağında. 930 bin Suriyeli çalışıyor.. 813 bini kayıt dışı çalıştırılıyor.. Yani sadece 117 bini kayıtlı.

Ama Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 31 Mart 2019 açıklamasında Türkiye’de çalışma izni verilen Suriyeli sayısı 31 bin 185 kişi.

Gerçek şu: Suriyeliler müthiş bir ucuz işgücü olarak kullanılıyor, asgari ücretin altında ücret alıyorlar.

Resmi raporlar diyor ki: Suriyelilerin istihdam edildiği ilk üç sektör: hazırgiyim endüstrisi, ticaret ve konaklama, diğer imalat. Çoğu uzun saatler çalışmak zorunda, Suriyeli kadınlar ise yüzde 20 daha az ve asgari ücretin yaklaşık yüzde 25’i kadar düşük ücret alıyor.

En yüksek kayıt dışı oranlarına sahip ticaret, inşaat ve imalat sektörlerinde Suriyeli işçilerin yüzde 79.1’i çalışıyor. Tekstil, giyim, deri ve ayakkabı sektörleri neredeyse üç Suriyeliden birine iş veriyor.  

Tabii 127 bin 140 çocuk kayıt dışı olarak çalışıyor.

TEKSTİLİ AYAKTA TUTUYORLAR

Suriyeli mülteciler tekstil sektörünü ucuz işgücü olarak ayakta tutuyor, tekstil sanayisindeki ihracat artışının temel nedeni, bu ucuz işgücü. Bu sektörde normalde kayıt dışılık yüzde 30 gibi iken Suriyelilerle yüzde 38.5’lere varıyor. Kayıt dışılık sayesinde bazı işletmeler ayakta kalabiliyor.

AKP’lilerin söylediği de bu: Bu ucuz işgücü ve kayıt dışı çalışma olmasa, bazı şirketler ayakta kalamaz ve batar.  

“Yüksek kayıt dışılık oranları, inşaat sektörünün yanı sıra yiyecek ve içecek hizmetlerinde de görülebilir. Düşük ve yarı vasıflı işlerde yüksek oranda Suriyeli çalışıyor.” Bu saptama da AKP’nin “Türklerin yapmadığı işleri yapıyorlar” söyleminin ardında yatan gerçeği dile getiriyor.

Evet, Türkler 50-75 TL’ye, evini çocuğunu geçindiremeyecek, üstelik sigortasız işlere itibar göstermiyor olabilir.

İHRACAT HEDEFLERİYLE UYUMLU

Olayın bir de ihracat tarafı var. Kayıt dışı mülteci çalıştırmak, ihracata yönelik sektörlerin dışarıda rekabet gücünü artırıyor. Tekstil, mobilya vb. sektörlerde ihracat artışları bundan.

Hükümetin en çok ilgilendiği konu budur. Kendilerine övünülecek bir hedef koydular 200 milyar dolar ihracat... Buna ulaşabilmeleri, çok ucuz işgücünün piyasada olması, ihracat mallarının fiyatlarının düşük tutularak rekabette öne çıkması sayesinde olabilir.

Bu ucuzluk, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hayat standartlarını aşağı çekiyor. Bir kısmı iş piyasasından çekiliyor. İşsizlik artıyor.

EMEK DÜŞMANLIĞI

Bir iktidar düşünün ki ekonomide varlığını üç beş kuruşa ve kayıt dışı çalışacak mültecilere bağlamış. Kayıt dışılığın, sigortasızlığın artmasını teşvik ediyor.

İktidar, elinden gelse neredeyse çalışanların büyük çoğunluğunu kayıt dışına geçirecek. Tabii bunun hayat standardının, sigorta gelirlerinin vb. düşmesine olan olumsuz etkileri umurunda değil.

Yoksulluğun, gelir eşitsizliğinin hızla artması umurlarında değil.

Patronların yüksek kârları, dışsatımlar ve içeriye girecek birkaç milyar dolar daha çok ihracat girdisi önemli.

Yok insanlıkmış, Suriyelileri katile teslim mi edelimmiş, bize sığınanları korumak zorundaymışız..

Bütün bunların ardında, mültecileri emek piyasasının en ucuz köleleri yapmak programı yatıyor.

Ve Türkiye ekonomisinin ana yapısı da ağırlık olarak ileri ve yüksek teknolojiye dayanan bir üretim değil, ucuz ve yoğun emeğe dayalı olarak kalmayı sürdürüyor.

Yazık emeğe, çalışana, mülteci kölelere...

Yazıdaki veriler, şu linklerden alınmıştır:

www.ilo.org/ankara/publications/WCMS738684/lang--tr/index.htm

https://tr.euronews.com/2019/08/05/chp-raporu-1-milyon-suriyeli-kayit-dişi-calisiyor-200-bini-cocuk

https://multaciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi

29 Temmuz 2021 Perşembe

Ponzi hareketi ve tüketim toplumu iflası: AK

 obursali@cumhuriyet.com.tr


27 Temmuz 2021 Salı


Ponzi hareketini bilen bilir, bu hareketi, saadet zincirinin öyküsünü sonra yazacağım, Türkiye’de kripto paralardan tutun, ÇiftlikBank’lara (reklamında ineklerin olması rastlantı mı, yoksa bul karayı al parayı kumarına para yatıranları mı temsil ediyordu her bir inek?!), eminevlere kadar, kopacağı garanti bir dizi saadet zinciri konusuna gireceğim...

Ama birden düşündüm ki acaba AKP iktidarı “Tüketim toplumu” inşa ederken ülkede bir Ponzi hareketi mi kurmuştu da ne o fark etti ne de biz bildik?

Kaçıncı yazım, sanırım 4’üncü. Temel soru, AKP neden yüzde 30-35’lerde idi?

BANKALAR KİŞİLERİN PEŞİNDE

Yıllar içinde çok yazdık tüketim toplumu inşa etti, AKP diye... Ve seçimleri kazanmasının temel nedeni olarak da bunu gösterdik. Para oluk gibi akıyordu, herkesin cebinde 4-5 kredi kartı, bankalar üç beş kuruşu olan ve olmayanların bile peşinde koşuyordu kart ve kredi vermek ve paradan para kazanmak için...

CHP’ye “11 seçim kaybetti” diye olur olmaz, salt düşmanlığından veya bilmezliğinden veya iktidar ve yandaşlarının da aşağılayıp gözden düşürmek için saldıranlar, yüzde 40-50 oylarında ardında ne yattığı sorusunu merak etmeyenler, unuttunuz mu tüketim toplumu inşasını? 50 iken 400’ü aşan AVM’nin nasıl ve neden inşa edildiğini, ülkede?

Gelen doğrudan yatırımları, 70 milyar dolar bu ülkenin mal satımını sıcak paraları toplasanız, sallıyorum şimdi (ama çıkaracağım hesabını!) 4 trilyon dolar girdi bu ülkeye, 20 yıl iktidarda kalmanın sırrı buradadır.

ZİNCİR KOPUNCA

Bu bir saadet zinciriydi ve 2017’de tam koptu!

Bir Ponzi olayı yaşadık! Saadet zinciri kopacaktı, çünkü bu kadar paranın arkasının gelmesi mümkün değildi, sonuç iflas, ekonomik çöküntü, büyük yoksulluk.

Ekonomi her şeydir, belirleyicidir, tabii ülke fiili olarak işgal edilmiyor, parçalanmıyor ve satılmıyorsa...

Para akıyorsa herkes kazanını doldurmaya bakar.

Şimdi şu olguya bakın ve ne demek istediğimi anlatıyor: Dünya Bankası’nın hesabına göre “2003 - 2018 arasında Türkiye’de yoksulluk oranı yüzde 77 gerileyerek yüzde 37.5’ten yüzde 8.5’e düşmüş”Barış Soydan bir grafiği yazısına koymuş.

(https://t24.com.tr/yazarlar/baris-soydan/bunca-yoksulluga-ragmen-akp-nasil-hala-yuzde-35-aliyor-dunya-bankasi-nin-yaniti,31441) Burada hesap satın alma gücü paritesine göre yapılıyor, dolar üzerinden.

“Yoksulluktaki iyileşme 2018’e dek sürmüş. O yıl (Başkanlık seçiminden bir ay sonra) yaşanan kur kriziyle Türkiye yeniden yoksullaşmaya başladı. Yoksullaşma pandemide hızlanarak sürdü. Dünya Bankası’nın simülasyonuna göre yoksulluk oranı 2020’de yüzde 2.1 daha arttı, 1.6 milyon insan daha yoksullara eklendi, yoksul sayısı 10 milyona yükseldi...”

TÜİK de zaten bu yoksullaşmayı son raporunda vurguladı, ciddi maddi yoksulların oranı yüzde 27.4.

SON YÜKSELİŞ 2018

2018 AKP açısından son yükselişti, seçim öncesi anketler de Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerini Cumhur İttifakı’nın kazanacağını gösteriyordu. AKP yüzde 40 civarındaydı.

Dolar kuru 2018 ocakta ortalama 3.75, şubatta 3.80 iken, martta 3.90, nisanda 4 TL’lerde, mayısta 4.50’leri aşmış, haziran/temmuzda 4.90’lara dayanmış, ağustosta 6 dolarları aşmış, sonra yeniden 5’lere çekilerek yeni bir tırmanış için soluklanmıştı.

Bugün 8.60’larda.

Tabii milli gelir kişi başı 2017’de 10 bin 600, 2019’da 9 bin 600, 2019’da 9 bin 127, 2020’de 

8 bin 600 dolar.

2013’te 12 bin 616 dolardı!

AKP’nin düşüşü ekonominin düşüşü ile birlikte seyrediyor.

AKP bir Ponzi saadet zinciri yaratmıştı. Kopunca yüzde 30’ara geriledi. Kararsızlardan oy alırsa 35’lere tırmanabilir, bugünkü koşullarda.

Yani kaybı 10 (5) puan. 

BEKLEYİŞTE Mİ SEÇMEN?

Burada tutunmasının nedeni, saadet zincirini kurarsa yine bu adamlar kurar bekleyişidir esas olarak.

Yarattığı yeni orta sınıftır, hâlâ dağıttıklarıdır. Ayasofya, Karabağ, Karadeniz - Akdeniz petrol/doğalgaz vaatleri, çöküşe rağmen durmadan bir şey yapıyor duygusu-görüntüsü, Biden’la flört-dünya lideri havası...

Ben durmadan yaptığı sarayları, uçakları, lüks yaşamı, harcamaları, 3 bin otoluk gezileri vb. bile kendi büyüttüğü seçmeninin hoşuna gittiğini düşünüyorum. 

RTE, iktidara tutunduğu Ponzi saadet zincirini, seçimlere yaklaştıkça yeniden inşa etmekten başka bir şansı olduğunu düşünmüyorum. 

Nasılı, tartışma konusudur.

Seçmen kararsızlıkta kalmasın, muhalefetin her soruna çözümünü bilmeli

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Seçmen kararsızlıkta kalmasın, muhalefetin her soruna çözümünü bilmeli

26 Temmuz 2021 Pazartesi

AKP neden yüzde 30’larda” yazılarına gelen yanıtlarda, muhalefetin halkla somut çözümlerle buluşması önerileri giderek ağırlık kazanıyor. Okur, iktidara gelindiğinde ekonomi ve finans, adalet, eğitim, iç ve dış politika, sağlık, çevre ve şehirleşme konularında ne yapılacak diye soruyor.

Bunlardan bir demet daha sunuyorum. 

***

“Büyük başarılar kolektif çalışmalar sonucu elde edilir. Biz cumhuriyetçilerin, ülkenin sorunlarını belirleyip çözüm yolları ile politika oluşturmamız gerekiyor. Ancak bu nasıl yapılacak? Ana muhalefetin yapması gerekeni kısmen köşenizde yazıyorsunuz. CHP, tüm toplumu göreve davet etmeli. Fikir, görüş, çözüm önerisi gibi her düşünce, oluşturulacak kurullarda değerlendirilmeli. Gençlerin ve kadınların ağırlıklı olduğu, akademisyenlerin ve uzmanların oluşturduğu bu kurullar, çözüm önerileri ve politika geliştirmede parti meclisine düzenli raporlar ve öneriler sunmalı.

Parti örgütlenmesi de bu kurullarla yeni bir ivme ile tekrar yapılandırılmalı, aidiyet duygusu oluşturulmalı ve halk ile bağ kurulmalıdır. Genel başkanın zaman zaman konuşmalarındaki vaatler topluma yeterli ve düzenli olarak ulaştırılmalı ve seçmen kararsızlığa itilmemeli. Muhalefetin her soruna bir çözümünün olduğunu bilmesi ve nasıl çözeceğini de bilmesi önemli. Daha önce başka partiye oy vermiş seçmeni başka ne şekilde kazanabiliriz ki.” (Erdal Uzun)

***

“Kısaca söylemek istediğim: muhalefetin iktidara yönelik mevcudu eleştirmek ve sahaya inmekten başka (belediyelerin çalışmaları da başarılı) hazırlığı yok. İktidara gelindiğinde ne yapılacak? Öncelikle bu saçma sapan başkanlık modelini değiştirmek dışında, ekonomi ve finans, adalet, eğitim, iç ve dış politika, sağlık, çevre ve şehirleşme konularında ülkenin konularında birikimli, entelektüel kesimlerinin ve muhalefet partilerinin temsilcilerinin katılacağı çalıştaylar düzenleyerek iktidar hazırlığının yapılması gerekmiyor mu?” (Turgan Ülker)

***

“Hedef kitlesi olan ciddi maddi yoksunluk oranı yüzde 27.4 dahilindeki yoksullara, diğer araçlarla yanına çektiği orta kesimden bir kitleyi de ekleyerek, bu toplam kitleyi destekler ve yardımlarla, yeni oluşturduğu parti devletine bağımlı hale getirerek, gelirlerinde kendi gelirleri içerisinde oransal olarak ufak iyileştirmeler yaparak ve diğer siyasal araçları ile medyadan oluşan büyük propaganda makinesini kullanarak, oylarını yüzde 35-40 aralığında sürekli konsolide ediyor. Bunu yaparken de esasen sağ ve sol görüşlü, ulusalcı/ modern-milliyetçi ve cumhuriyet değerlerine sahip orta kesimin ana gövdesinin gelirlerini azaltıyor ve servetini eritiyor.” (Bülent Gürsoy). Bu konuda yazıları var: https://bgursoy66.wixsite.com/blog/post/i-ktidar-i-steyenler-okusun-2021 

NEYİ YIKALIM?

18 Temmuz tarihli Neyi yıkalım ki Türkiye’nin önü açılsın başlıklı yazıma da pek çok yanıt gelmişti, bunlardan biri de B.K’ye ait: “İsimlerini vermiş olduğunuz kendi alanlarında uzman olan kişilerin.. böyle olumlu bir konuda düşüncelerini paylaşmış olmaları gerçekten çok güzel, ama daha da önemlisi Sayın Gökhan Şen’in bu soruyu sorarak bu ‘yıkıcılığın’ önünü açmış olması. ‘Siz olsaydınız neleri yıkardınız’ sorusundan cesaret alarak, 40 yıldır turizmde görev yapan bir vatandaş olarak yanıtım:

Ben olsam artık sömürü sistemine dönüşmüş olan ve her şeyi yok eden bu turizm sektörünü yıkar, yerine gerçekten sömürüye kapalı, doğayı, çevreyi, denizleri ve dahi insanı yok etmeyen yepyeni bir turizm sektörü kurardım. Bir Alman bilim adamının iklim değişikliği ile ilgili şu sözüne katılmamak elde değil: ‘Biz büyükbabalarımıza 1933’te neden hiçbir şey yapamadıklarını soruyorduk, yarın torunlarımın da bana -iklim değişikliği konusunda- aynı soruyu sormalarını istemiyorum.’ Evet, turizm adına bugün çocuklarımızın geleceğini satıyoruz ve bu çocuklara bırakacağımız ‘yarın’ı hiç düşünmüyoruz.”

26 Temmuz 2021 Pazartesi

Bütün yük başkanlarda, örgütte metal yorgunluğu, CHP, AKP yüzde 30

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Bütün yük başkanlarda, örgütte metal yorgunluğu

25 Temmuz 2021 Pazar


Düşünce üretmeyi seven okurlar, “AKP neden yüzde 30’larda” yazılarına epey ilgi gösteriyor ve görüşlerini paylaşıyor. Bir fikir zenginliğine hizmet etmesi açısından bu paylaşımlara fırsat vermek istiyorum. Umarım muhalefet dikkatle izler ve tartışır.

S. D. Nebioğlu“Muhalefetin asıl kafa yorması gereken soruyu sordunuz. Bunca krize rağmen yüzde 30’lar hâlâ çok yüksek bir oy oranı. Bu düşüşün devamı gelir mi, orada demirlemiş gibi. Asıl irdelenmesi gereken şey de bu düşüşün yaslandığı psikolojinin ne olduğudur. Bir daha AKP’ye kesinlikle oy vermem, koptum oradan diyen bir kütle midir, yoksa, örneğin 3600 ek gösterge havucu çıkarıldığında heybeden ya da erken emeklilik önündeki engeller kaldırıldığında, daha bir hallice zam verildiğinde çalışana, emekliye, yönünü tekrar o tarafa çevirebilecek geçici dargınlık içerisinde, bir kütle midir? Bilinçli oluşturulan bir algı da var: AKP kötü bile olsa RTE iyidir.”

“Kararsızlar neden CHP’ye yönelmiyor? Sürekli RTE’nin söylediklerine odaklanmak yerine, ekonomide, sosyal yaşamda, yaşamın her alanında nasıl bir yol izleyeceklerini açıklamaya başlayarak ve her hafta bunları yineleyerek başlayabilirler işe. Örneğin, çalışanlar için uygulayacakları vergi oranları ne olacak, kimden yüzde kaç vergi alacaklar, yirmi yıldır devletin kanını emen rantiye için geçmişe dönük bir servet vergisi almayı düşünüyorlar mı?”

ÖRGÜT YETERİNCE ÇALIŞMIYOR MU?

Basri Koyuncuoğulları“Gözlemlerimde muhalefet ile ilgili karşılaştığım sorunlar ana başlıklarla şu noktalarda düğümlenmektedir: Ülkedeki kararsız seçmenin büyük bir çoğunluğu AKP’li seçmenden oluşuyor. Bunlar bohçasını hazırlamış kaçmak üzere olan genç kız gibi kapılarının önünde damat adayını bekler konumdalar. Ancak bekledikleri özellikteki damat gelmezse istemeye istemeye tekrar evine geri dönebilirler.

Daha önce AKP’ye oy veren şimdi ondan şikâyet eden vatandaşa çok kez yapılacak seçimde oyunu kime vereceksin diye sorduğumda, ‘hele bir seçim zamanı gelsin’ diyor. Bundan çok sıkıntılı sonuçlara gidilebilir.

CHP örgütlerinin çoğunda büyük bir atalet var. Nasıl olsa Millet İttifakı yapacağız. Genel başkan bunun için çok çalışıyor. Onunla birlikte belediye başkanları da çalışıyorlar.. Onlar bu işi çözecekler... Var olan CHP seçmeni de ilk kez CHP’ye oy verecek seçmene de yeni heyecan verecek kadrolarla yol yürümek isteğini görüyorum. 

Yerel örgütlerde bir metal yorgunluğu olduğu, kitleleri heyecanlandıracak yeni söylemlerle birlikte halkın beklentilerinin karşılanmaması çok büyük bir handikap yaratmaktadır. (Örneğin ne ezilen ne ezen insanca hakça bir düzen.. Bu düzen değişmelidir vb. gibi yeni söylemlerin olmaması.) Bütün yükün, genel başkanın ve belediye başkanlarının çabaları ile yürüdüğü görülüyor.

Sonuç olarak Millet İttifakı çok önemli. Onun üzerine inşa edilecek zeytin dalı projesi gibi bir proje ile bu dalın ana gövdesi CHP’nin solunda ve sağında kendisini demokrat ve yurtsever olarak gören, küçük ve büyük partiler mutlaka bu dallarda yer almalı.

Muhalefetin güçlerini birleştirip kitlelere yeni bir söylem ve eylemlerle halkı ekonomi ve güvenlik üzerine geleceklerini sorgulatacak yeni projelerle onlara ulaşmalıdır.”

GÖLGE KABİNE

Erhan Ekermen’den bazı öneriler: 

  • Gölge kabine: Her gölge bakan kendi konusundaki bakanlığı didik didik edip her ay basın toplantısı yapmalı.
  • Her ay bir ilde miting: RTE’nin 19 yılda yaptığı tüm gafları ve bugün ak dediğine ertesi gün kara dediği tüm konuşmaları belgeleri, fotoğrafları, dev ekranlarda illerde halka göstermek.
  • Belediyelerdeki yolsuzlukları soruşturmak için verilen şikâyet dilekçelerini işleme almayan polis, bakan, savcı ve hâkimlerin listelerini yayımlamak.

Boray Uğraşİktidarın yeni bir orta sınıf yarattığı ve bu sınıfı kendine bağımlı hale getirdiği çok açık. Bence muhalefetin yapması gereken, sandıkta mükemmel bir organizasyonla hileyi önlemektir.

25 Temmuz 2021 Pazar

Muhalefet, CHP süreci yönetebiliyor mu? AKP neden yüzde 30’larda?

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Muhalefet, CHP süreci yönetebiliyor mu? AKP neden yüzde 30’larda?

22 Temmuz 2021 Perşembe


AKP neden yüzde 30-35’lerde, CHP neden yükselmiyor, seçimler Kürt oyları üzerinde oyunlarla belirlenmeye çalışılıyor, neden gibi sorularıma okurlar ve sosyal medya izleyicilerinden çokça yanıt geldi... Bunlar arasında önemli gördüklerimi paylaşmak isterim.. Ama her şeyden önce, dün Ayşenur Arslan’ın Medya Mahallesi’nde CHP yönetimine yönelik paylaştığım şu çağrımla başlayayım:

CHP’nin seçmen gücünün iyice inşa edilmesi gerekir. Yüzde 19 - 26 arasında dolaşan anketlerin ortalamasını yüzde 22-23 aldığımızda, her şeyin Millet İttifakı’nın inşasına bağlanması ana politikasının yetersiz kalacağını görmeliyiz. Bu ittifakın ana direği olarak CHP’nin yüzde 30’ları bulması, seçim sonuçlarına daha bir kesinlik kazandıracak, muhalif seçmene güven verecek ve CHP’yi çekim merkezi yapacaktır.

CHP’nin tüm politikalarını başkanı ve yakın çalışma arkadaşları yürütüyor. İçinde bulunduğumuz seçim süreci, üreteceği sonuçlar itibarıyla çok önemli. Bu bakımdan, yönetim kendini aşmalı, bugün görev almayan geçmişteki tüm saygın politikacılarını ve kanaat önderlerini ikna ederek resmi olarak ülkenin geleceği için görevlendirmeli ve birlikte çalışılmasını sağlamalı.

Bu, büyük bir güç seferberliğini beraberinde getirir. Bugün oydu, şuydu, buydu, yanlıştı, doğruyduyu bir kenara bırakmak gerekir. İki yıllık bir özverinin katkısı büyük olacaktır. Bu, yanlış tartışmaları da önleyebilir...

BU ÇÖKÜŞÜN ALTINDAN ÜLKEYİ NASIL KALDIRACAKSINIZ

Politikayı yakından izleyen değer verdiğim bir bilim insanımız salı günkü yazım üzerine mesaj gönderdi:

AKP’nin yüzde 30 oy potansiyelini koruyor olması ve CHP’nin oy potansiyelinin hâlâ yüzde 25’lerde kalması, önümüzdeki seçimler ve sonrası için kesin bir şey söylemeyi engelliyor. Kararsızlar, her an değişebilecek siyasi ortam ve AKP’nin siyasi manevraları dengeyi etkileyebilir.

Kanımca CHP’nin ve Millet İttifakı’nın en büyük eksiği, seçimleri kazanmaları durumunda yapacaklarını, programlarını açık bir biçimde ortaya koymamış olmalarıdır. Parlamenter sisteme nasıl geçilecek, ekonomik durum nasıl düzeltilecek, Türkiye’nin bütçesi nasıl bir biçim alacak ve nasıl harcanacak, faiz yükü ne olacak ve benzer sorular madde madde ve bütçe kaynaklarına dayanarak yanıtlanmalıdır.

Bunların açıklanması öncelikle kararsızlar üzerinde etkili olacaktır... Seçimi kazanacak en güçlü ve herkesin etrafında birleşeceği kişi kimse, aday o olmalıdır...”

ÇÖZÜM ÜRETMEYE İNANÇSIZLIK

Başka bir okurum: “Burada konu AKP’nin yüzde 30’luk blok oyu. CHP bir bütün olarak değişim vaat etse, yeni ve nitelikli kadroları öne çıkarsa yüzde 30’un bir kısmı gelmeyecek mi! 1977’de Ecevit ‘Toprak işleyenin, su kullananın’ dediğinde adayların yaş ortalaması 40’ın altında, kariyerli ve ilk defa aday olan kişilerdi...

Bir başkası, Can Atacan: “Halkın büyük kesimi borçlu durumda. Borçlandırılmış bireylerin hareket yetenekleri de kısıtlanmış olur. Bireyler borçla (ki bunlar bankalara olan kredi borçları) edindikleri kazanımları yitirme endişesi yaşar durumda tutulmakta. Siyasi iktidarın değişmesi durumunda borçlarını ödeyememe endişesi, mevcut durumun devamını isteksiz de olsa sürdürmeye itiyor.

Siyasi iktidarın değişmesi ile iktidara gelecek olan muhalefetin çözüm üretme yeteneğine olan inançsızlık. Ali gider Veli gelir düşüncesi de iktidardan kopma eğiliminde olan kesimin muhalefete destek verme isteğini kırmakta. Muhalefetin bunca yıldır hâlâ buna karşı yöntem geliştirememiş olması yukarıdaki algıyı güçlendiren diğer bir etken...

DİNAMİK SÜREÇLERİ YÖNETEBİLMEK

Diyorum ki muhalefet ve iktidar ilişkisi ve uygulamaları dinamik bir süreçtir. AKP bu dinamik süreci, iktidar olma avantajını kullanarak yönetiyor.

Muhalefet, dinamik süreci gerektiği gibi yönetebiliyor mu?

Tabii en önemlisi, nasıl yapacaksınız sorusuna doyurucu, programlarla yanıt üretmektir.

Konu tek adam rejimi mi, yoksa güçlendirilmiş parlamenter sistem mi, ikilemi arasında sıkışıp kalırsa seçmenin oyu da baştaki ikilem arasında sıkışıp kalabilir.

Bu dinamik süreçte henüz iktidarın avantajlı konumda olduğunu düşünerek politikalar üretmek gerek.

Bu bakış, her zaman için muhalefeti dinamik tutar, atak yapar.