24 Şubat 2019 Pazar / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Büyük bir
geri adım attı YÖK... 2016’da üniversitelere gönderilen, adaletli- eşitlikçi,
kadınlara karşı yapılan ayrımları reddeden Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği konusundaki bildiriyi, iki yıl sonra geri çekti, ve
yerine, kadınlara karşı adaletli tutum gibi bir yeni yaklaşım konacağını
açıkladı..
İlki,
çağdaş, toplumsal ve dünyadaki gelişmelere uyumlu bir içerik iken, ikincisi ise
var olan durumu koruyucu, tutucu bir yaklaşımı çağrıştıran bir adım.
YÖK aracını kullanma
AKP’nin
iktidara gelmeden önce YÖK’ü kaldıracağım
açıklaması yapmıştı; bu görüşler tabii ki yalan çıkmıştı. YÖK’ün, kendi
amaçları doğrultusunda üniversite ve akademik kadroyu ve faaliyetleri yeniden
dizayn etmede çok başarılı bir araç olduğunu biliyordu. Tıpkı YÖK’ü yaratan 12
Eylül generalleri gibi..
YÖK gibi
güçlü bir araç, ülkenin - kaliteli bilimin ve öğrenimin - insan yetiştirmenin
yararına çok iyi kullanılabileceği gibi, kötü ellerde tersine de
kullanılabilir.
Siyasi
iktidarlar YÖK’ü kötüye kullanmayı bugün de başarıyla sürdürüyor. İktidar,
rektörleri genellikle kendine en iyi
hizmet edeceklerden atıyor, dekanlar öyle.. Rektörlük makamları siyasetin
temsilcileri konumuna dönüştürülüyor. Liyakat neredeyse yok gibi..
Üniversiteler açılıyor ama büyük çoğunluğu, üniversite ölçeklerine vurulsa,
hepsi sınıfta kalacak nitelikte.
Akademisyenler
özgürce düşüncelerini açıklamaktan yoksun, çünkü dışlanma, atılma, haklarında
soruşturma açılma tehditleri altındalar.
YÖK ve Yekta Saraç
Bu
koşullarda bile, YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın
çabalarını yakından izlerim. Toptancı yaklaşımları sevmem ve yanlış bulurum.
Saraç’ın mesela 2015’te tıp, hukuk, mimarlık gibi pek konularda üniversitelere
girecek öğrencilere koyduğu sınırlamaları doğru buldum ve yazdım. Tıp
okuyabilmek için ilk 40 bin öğrenci içinde olmanız gerekiyordu (geçen yıl 50
bine yükseltildi. Hukukta ilk 150 bin barajı 190 bine vb)
Bir akademik
yüksek kurulun iyi şeyler yapabilirliğine örneklerdi bunlar.
Ama 2016
Martında, üstelik Dünya Kadınlar Günü’nde YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın üniversitelerin kadın rektörleri ile buluşması ve
daha önceden hazırlanan Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi’nin kabul
edilerek tüm üniversitelere gönderilmesi gerçekten çok önemli bir adımdı..
Bu belge
için çalışmaları bir gurup kadın akademisyen çok önce başlatmıştı. Akademi
dünyamızda kadınlar üzerinde her türlü istismar, dışlanma, ötekileştirme,
cinsiyet ayrımcılığına, tacize karşı geniş bir araştırma yaptılar, üstelik bir
kitap da hazırladılar.
Cinsel tacizin kökeni
Gülriz Uygun ve Hülya Şimga kitaba giriş yazılarında, “Cinsel taciz ve saldırı, esas itibariyle, toplumsal cinsiyet
eşitsizliğinden kaynaklanır” diyerek, sorunun
temeline işaret ediyorlar. Bakın:
“Toplumsal
cinsiyete dayalı eşitsizlik, hiyerarşik eşitsizlikle desteklenmesi durumunda
cinsel tacizin ortaya çıkmasını daha da kolaylaştırır. Üniversiteler de
hiyerarşik ilişkilerin yer aldığı kurumlar olarak eşitsiz ilişkileri içlerinde
barındırır. İktidar ilişkisi çerçevesinde şekillenen bu eşitsizlikte ya tehdit
ederek veya ödüller vaat edilerek ya da bunlara dahi gerek duyulmadan, mevcut
olan konum cinsel yararlanma için kullanılır.”
Bu kesin
adaletsizlikle ilgilidir,ve insan haklarını içerir.
Aslında ceza
kanunumuzda 102. ve 105. maddeler cinsel istismar ve taciz ile ilgili gayet
ayrıntılı döküm veriyor ve ağır cezaları öngörüyor. Ama akademisyen bile olsa,
tüm kadınların uğradığı taciz ve dışlanma üzerinde büyük bir suskunluk
var.
Bunun adı var:
Akademi
dünyasında bu istismara son vermek için yapılan çalışmaların, 2016’da
üniversiteler genelgesine dönüştürülmesi adaletli bir adımdı.
Anlaşılan iki yıldır YÖK üzerinde
büyük baskı uygulandı. Tabii unutmayalım ki, “kadın- erkek eşit olur mu” diyen YÖK’ün
üst amiri Cumhurbaşkanı var. En gerici medyanın saldırıları ve yayınları var.
Sonuç, Yekta
Beyin büyük geri adımı oldu, “cinsiyet eşitliği toplumsal değerlere uygun
değil” gibi kadim erkek toplumun kadınları baskı altına alan uygulamalarına
yönelik çalışmaların “Adalet temelli
kadın çalışmaları” olarak düzeltileceğini açıkladı..
Dünyada ve Türkiye’de bunun adı Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’dir.