Acaba nasıl ağır
hatalar, yanlışlar yaptık ki, ülkenin başına bunlar geldi; biz de utançtan
yerin dibine girmek ve kaybolmak duygusuyla - yerin üstünde kıpkırmızı yüzle dolaşmak
arasında kaldık? Önceki akşam kızım geç vakit Kadıköy’deki gösterilere
gidiyordu, genellikle giderim, destek veririm, gözlem yaparım; ama üzerime
çöken dağın altındaydım, veya bedenim bir bataklığa ağır ağır gömülüyordu
sanki..
İki gün evde görevliye
kapıyı bile açmak ve bir şeylerle yüzleşmek gelmedi. Sonunda sokağa çıkabildim.
Kendimi başım önünde eğik dolaşırken yakalıyorum, sonra silkinerek
dikleşiyorum, diyorum ki bu senin utancın değil..
Biliyorum, bireysel
kaçış yoludur bu, vicdanım tam ise tersini söylüyor, dahası bu suç, bu utanç senin diye haykırıyor..
Soruyorum kendime: Acaba ne yapmadım ki, neyi eksik veya yanlış yaptım ki,
böylesine rezilane bir yönetim, benim ve ülkem hakkında karar veriyor.
Sağcı
yönetimler tamam, kifayetsizler, yeteneksizler, batırıcılar tamam... Siyasetin
finansmanı da hep yolsuzluklaürla yapılır... Ama neredeyse tüm bir kurulun,
başındaki ile birlikte, böyle bir batağın içinde görüntüsü vermesi..yooo yoo bu
ağır geliyor... Burada mutlaka benim senin onun bizlerin hepimizin ağır hatası
var, suçu var.. Bunları nasıl getirip tepemize ülkemizi teslim edebildik?!
***
Biliyorum,
diyeceksiniz ki bu ilk kez mi.. Bu ülkeyi 2001’de de büyük bir bataklığın içine
itmediler mi.. 60 yıldır 20’ye yakın krizle bu ülke, Menderes-Demirel- Özal-
Çiller – M.Yılmaz (Ve Ordu) sarmalında oradan buraya sürüklenmedi mi.. RTE ve
ortakları kimlerin referansı? Türban neyin örtüsüydü? Camiler-kubbeler
-kılıçlar -topuzlar, Alpaslanlan, Osmanlılar.. Fetihler.. Neyin kılıfıydı..
Tarihimizde doğru, namuslu, milleti bütünleştirici ne varsa herşeyi yerle bir
etmeye kalkışmaları da, büyük soygunun sürdürülmesi amaçlı değil miydi..
Bu adamlar, milyarları
villalara yığmak hedefiyle nasıl olup da böylesine örgütlenebildiler, bu
milleti bu kadar kandırdılar, peşlerinden sürükleyebildiler...
Türbanları, içki
yasakları, din eğitimleri, imam hatipleştirmeleri, camileri, namazları,
tarikatları, cemaatleri, beş çocuk dayatmaları ile milleti yoksullaştırma
çabaları.. bu iktidarın daha sayamadıklarımızın hepsi, bir büyük yalan, ülke
çapında bir büyük büyü, milleti- yoksulu uyuşturucu silahları, ülkenin üzerine
büyük bir örtü... kendilerine uygun bir “milli irade” tasarlayıp, iktidarlarını
sürdürme politikaları.. Milli irade hiç bir şeydir, veya çok şeydir.. Milli irade,
bir hukuk ve toplumsal- anayasal sistemin unsuru olarak vardır. Yolsuzluğu
rüşvetçiliği kanıtlanmış bir kişi, sandıktan çıksa bile ülkeyi yönetemez...
Orada milli irade yoktur..
Millet sanığı çöpe
atar..
***
Türkiye büyük bir
savaşın içine çekiliyor.
Bugünün sürdürülmesi
üzerine bütün politikaların, bütün ısrarların, bütün dayatmaların, bütün
yalanların ve peşin inkârların varacağı sonuç, büyük bir çöküştür. Büyük
acılardır, büyük vuruşmalardır.. Derin yarılmalar, büyük kayıplar,
gözyaşlarıdır..
Bu ülke diktatörlüğe,
bir yolsuzluk ve rüşvet iktidarına, izin veremez.
Türkiye muz
cumhuriyeti değildir..
Bu ülkede hep bir
Afrika diktatörü olma heveslisi olageldi.. Ama hiç barınamadı..
Türkiye’nin tarihi hiç
bir şey mi anlatmıyor?
Bu iktidar içinde hiç
mi bir kişi yok, restini çeksin, gerçekleri söylesin ve ülkem için, milletim için, gelecek için bundan sonra olacaklara ortak
olamam desin.. Hey orada kimse yok mu?
Bunca milletvekili
içinde bu gidişe dur diyecek ülkenin batağa giden yazgısını dönüştürecek bir avuç
neden çık(a)mıyor.. Hepsi mi gözbağlı, ekonomik bağlı, kötüye bağlı..
Bu hükümet devam
edemez...
***
Başbakan, ne kayıttaki
sesi inkar ediyor ne oğlunun sesini.. ne de böyle bir konuşma olmadı diyor..
Sadece montaj diyor.. bir de “devletin
kriptolu telefonlarını bile dinlediler”.. En büyük itiraf budur! Kriptolu
telefonları dinlediler derken, hiç montaj falan demiyor! Kimin kriptolu
telefonunu? Başbakan ve oğlunun.. Onlar kim? Devlet! Derken kabak, kriptolu
telefonlardan sorumlu TÜBİTAK çalışanlarının başında patlıyor: kapı dışarı! Bilseydim
elindeki telefonların da dinlenebileceğini, bu konuşmaları yapmazdım
diye düşünüyor.. Tuzağa düşürülmüşlük duygusu!
Başbakanın yapacağı
tek büyük iyilik, bir adım geri çekilerek, hiç bir perdelemeye girmeden,
gerçeklerin, salt greçeklerin ortaya çıkmasına olanak vermesidir..
Sonra, haklı çıkarsa,
daha büyük bir geri dönüşünün de kapılarını açmak..
Bunu yapmadığı
taktirde, bu ülkeyi zaten yönetemez...
Ya bir adım ileri
atacak, ya bir adım geri...
***
Biz de hep beraber
düşünelim.. Biz nerede hata yaptık?! Neyi başaramadık?!
---27 Şubat Perşembe 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet