Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

27 Mayıs 2021 Perşembe

Bunlar daha iyi günleriniz...” Soylu kilit adam.. Peker iç siyaset konusu... Ağar eski vesayet

 Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 27 Mayıs Perşembe, 2021

 

  “Bunlar daha iyi günleriniz...”  Soylu kilit adam.. Peker iç siyaset konusu... Ağar eski vesayet

 

 

Düne damga vuran Cumhurbaşkanının Meral Akşener’e yönelik , “Rize'deki ders birinci, bunlar iyi günleriniz, daha neler olacak neler. Dua et ki fazla ileri gitmediler”.. Biliyorsunuz, Rize ziyaretinde Meral Hanıma organize bir saldırı düzenlenmişti. RTE’nin yanıtı, iç siyasetin seçimlere doğru çok sert, çatışmalı, kışkırtmalı, kimbilir başka daha nelerli geçeğinin işareti.

İktidarın, öyle kolay gitmeye niyetinin olmadığının işareti bu. “Daha neler olacak neler” sözü, seçimleri yaptırmamak, iptal etmeye kadar varabilecek bir sürecin işareti mi? Neden başka türlü yorumlayalım ki Cumhurbaşkanı öyle diyorsa.. Tam tersini söylemesi gerekirken...

Anlaşılan ülkenin ayrıca bazı bölgeleri de muhalefete yasak bölge ilan edilecek. Gidersen başına geleceklerden biz sorumlu olmayız, daha şimdiden gündeme taşındı... Gördüğüm kadar, seçim süreci içinde büyük olaylar söz konusu muhalefete karşı...

 

Türkiye uyuşturucu cenneti:

 

Sedat Peker’in gündeme getirdiği kokain-uyuşturucu madde ticareti ve Binalı Yıldırım’ın oğlunun adını zikretmesi karşısında, Cumhurbaşkanı, uyuşturucu madde kaçakçılığına ve ticaretine karşı ne kadar büyük savaş verdiklerini anlatırken inanılması güç sayılar söyledi:

* Ülkemizdeki cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü olarak bulunan 283 bin kişinin 88 bini uyuşturucu ve bağlantılı suçlar sebebiyle oradadır.

* Sadece son 3,5 yılda 530 binin üzerinde operasyon yapılarak 750 bine yakın uyuşturucu suçu şüphelisi gözaltına alınmış, bunlardan 85 bini tutuklandı... piyasa değeri 63 milyar lirayı geçen uyuşturucu malzeme ele geçirilmiştir.

 Çok ilginç: Bu sayılar neredeyse tamamen tam bir uyuşturucu madde ticaretinin yapıldığı bir ülke manzarası çiziyor. 530 bin operasyon... 85 bin kişi içeride.. 63 milyar lira..

Cirit atıyorlar!

Cumhurbaşkanı buradan bir övünme payı çıkartıyor. Aslında bu rakamların arka planı ve yorumu ise, ülkeye uyuşturucu madde girişinin katbekat arttığı, engellenmediği gerçeğidir. 63 milyar liralık çok çok büyük bir sektör. Baronlar Savaşı kitabının yazarı Timur Soykan, “genel kabul, 20 ton yakalanırsa yılda, 200 ton geçmiştir” diyor: Türkiye siyaseti, emniyeti, yargısında bu konuda büyük bir kirlilik ve rüşvet ağları var. Ama eskiden de bu durum söz konusuydu. Türkiye onlarca yıldır en önemli eroin rotasında. Ama son yıllarda kokain rotasına da dönüşüyor. Mafya devlet siyaset üçgeni bu kadar kök salmış bir sistemde etkin bir mücadele beklenemez...

 

“Süleyman Soylu’yu yedirmem”

 

RTE’nin şu aşamada S. Soylu’yu görevden alamayacağı beliydi. Bu ancak Bahçeli’nin onayı ve seçimlere giderken zorunlu bir değişiklik ile olabilir.

Fakat dikkat edin, Türkiye günlerdir Süleyman Soylu- Sedat Peker ile yatıp kalkıyor. Cumhurbaşkanı sustu ve adeta Bakanını Peker’in önüne attı. Yıprattı yıprattı yıprattı, ne partisinden ne hükümetten tek bir Soylu’yu savunma sesi çıkmadı. Tribünde hepsi seyrettiler..

Ne zamana kadar? Devlet Bahçeli Soylu’ya sahip çıkana kadar. Hemen ertesi gün Soylu’yu savunmak zorunda kaldı.

Soylu Cumhur ittifakının kilit adı, o da bunu biliyor.

 

Peker dış konu değil. Peki Ağar?

 

İç siyasetin yarattığı olaydır Peker. Düne kadar AKP – MHP saflarında bağımsız destek mitingleri yapıyordu. Erdoğan’a abi diyor, bu ne samimiyet? Soylu ile ortaya çıkmayan bir pazarlığın hesaplaşması var. Ne zamanki ülkede artık Reislik yapamayacak duruma getirildi, dışarıya gönderildi. Kapılar kapanınca, konuşmaya başladı. O dünyanın adamı olduğu için bildiği bütün kirli işleri açıklamaya başladı.

Hedefirde bir de Ağar var şüphesiz, çünkü Marina’nın gerçek sahibi olan, bugün komik bir şekilde FETÖ suçlamasıyla hapiste olan patronunu yediler, onunla birlikte Peker’i de. Marina gitti. Peker tamamen bir iç siyaset konusudur.

***

Ayrıca vesayet odaklarından bahsetmiyor mu AKP ve kalemşörleri..

Gülüyorum.

“Eski vesayet” Ağar ve adamları.

Ve bugün iktidarın en büyük destekçisi, yardımcısı, ortağı.. Oğlunu milletvekili yaptı.

Ve Soylu’nun da AKP’ye karşı kullandığı bir silah!!!

Vesayetin doruktaki bir adamı ile iktidar işbirliği halinde.. Ne zaman kadar, bilinmez.

26 Mayıs 2021 Çarşamba

Yazı işleriyle, habercileriyle, köşe yazarlarıyla bir bütün gazete

 Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 25 Mayıs Salı, 2021

 

Yazı işleriyle, habercileriyle, köşe yazarlarıyla bir bütün gazete

 

Çekin tuğlaları altında kim kalırsa kalsın... Cumhuriyet’in dünkü manşetiydi.

Ondan önceki gün be gün manşetlerine bakın...

Yetmez, iç sayfa haberlerine..

İktidarın ve belediyelerinin yolsuzluklarına, yasa tanımazlıklarına bakın..

Çevre katliamlarına karşı duruşuna, haberlerine..

Kadın haklarını savunan yazı ve yorumlarına, çocuk haklarına karşı amansız tepkili duruşuna, enflasyon ve işsizlikten ezilen emekçilere durmadan kucak açışına ve haklarını savunuşuna..

Dış politikada ülkeyi düşürdüğü zor duruma karşı yorumlarına, ülkenin geleceğine konan ipoteklere karşı çıkışına...

Yolsuzluklar, mafyalar, gazetenin hep gündeminde...

Artık, hele Sedat Peker’ın ifşaatları karşısında bence bakanlıkta hala nasıl ve neden oturuyor sorusunu verecek tek bir yanıt bile bulunamayan, hakkında soruşturma açılabilmesi için istifa etmesi gereğini bile duymazlıktan gelen ve bu cesareti gösteremeyen İçişleri Bakanı hakkında hiç bir haberi saklamayan bir gazeteden, Yazı işleri haberci ve yorumcu kadrosu ile cesur bir Cumhuriyet’ten bahsediyorum.

Ve iktidarın yıllardır durmadan üzerinde çalıştığı, ve baskılara karşı çıkmada okurlarıyla bütünleşen Gazete’den.

Hepsine helal olsun! Haklarında dava açılmamış insan zor bulursunuz..

Medyada bu kadro ile aşık atacak başka bir yapıyı da zor bulursunuz..

 

Gazeteyi yapanların ruhu

 

Demokrasi, Laiklik, Atatürk devrimleri, İnsan hak ve özgürlükleri, Kadın ve Çocuk hakları, insanca çalışma ve yaşama hakları, ülkenin bütünlüğü.. tüm bu ve benzer konular, gazeteyi yapanların ruhudur.

Emekten haktan hukuktan adaletten dayanışmadan yana..

Bu kadro hiç bir diktatörlükle uzlaşmaz, hiçbir yasa tanımazlığa göz yummaz, ister cumhurbaşkanı ister bakan olsun, hiç birinin hukuk tanımaz yasadışı baskısına boyun eğmez.

Haberde dürüsttür, olabildiğince dürüst olmaya çalışır.

Kaç yıldır Yazıişleri, tüm çalışanları ve köşe yazarlarıyla Cumhuriyet bu anlayışıyla, okurunun, sizlerin karşısına çıkıyor. Gazeteye canını ruhunu veren bu kadrodur.  

 

Cumhuriyet’in bu yapısı

 

En azından ben Cumhuriyet’in bu yapısını önemserim. Ötesini berisini değil.

Çalışanların paylaşmadığı bir cümle yorumu bahane ederek, Cumhuriyet’i en hafif deyimiyle kötü niyetli dedikoduların içine atmaya çalışanlara bakıyorum ve üzülüyorum.

Gazete’yi eskiden beri kötülemek için fırsat kollayanlar işbaşında.

Cumhuriyet okuru sapla samanı birbirine karıştırmayacak kadar özgür düşüncelidir.

O Gazete’sini ele alınca, haberlerine, köşe yazarlarının bağımsızlığına, özetle esas gazetesine bakacaktır.

Bu yapısıyla uyuşmazlık içinde olan, bu tür “iş kazası” denebilecek cümlelere de takılmayacaktır.

Gazete çalışanlarının direncini görünce böyle bir yazı yazmak ve Gazete’nin havasını yansıtmak ihtiyacını duyduğumu belirteyim. Benden başka da kimseyi bağlamaz..

Rusya ile 3 önemli çatışma konusu, nereye?


Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 24 Mayıs Pazartesi, 2021


 

İlki Cumhuriyet’in manşetindeydi. Bildiğimiz bir durumu Jale Özgentürk iş dünyasından, özellikle turizmcilerin görüş ve yorumlarıyla “Gizli Cezalandırma” başlığıyla duyurdu. Rusya’dan 1 Haziranda başlaması beklenen Türkiye’ye turist akınını, Rus hükümeti korona salgınını neden göstererek durdurdu, tabi uçakları iptal ederek.

Haziran sonunda durumu yeniden gözden geçireceklermiş. Ölme eşeğim ölme! Temmuz başında kısıtlı açsalar bile gitti sezonun yarısı ve hükümetin döviz beklentileri. Tam da o sırada Cumhurbaşkanı temsilcisi İbrahim Kalın ve Bakan Ersoy da Moskova’da turizm kanallarının açılması temennisinde bulundukları sırada.

Meselenin gerisinde Ukrayna’ya İHA- SİHA satışıyla ilgili olduğu herkesin bildiği bir sır. Bu, Moskova’nın, Ankara’nın Ukrayna’ya verdiği Rusya’ya karşı politik ve askeri desteğe bir yanıttı. NATO, Ukrayna’yı (Ve tabii Gürcistan’ı da!) tamamen Batının güdümüne sokarak bir NATO ülkesine dönüştürme çabasında. O zaman Rusya güneyden de tam kuşatılmış olacak (Bu kuşatma ile ilgili yazım: www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/orhan-bursali/bogazlar-rusyayi-kusatma-emeklilerin-duyurusu-1827207 ) Ukrayna- Rusya arasındaki savaşım- gerilimi NATO kuşatması açısından görmeden analiz yapılamaz.

Ankara, politikasıyla, Ukrayna’ya büyük askeri yardımıyla bu kuşatmada önemli öncü rol üstlendi adeta!

 

Ukrayna’ya SİHA satışı

 

Taa 2019’da Ankara Ukrayna’ya 6 adet Bayraktar TB2 SİHA (insansız bombardıman uçağı) ve 3 adet yer kontrol istasyonu” satmıştı. Ayrıca bir de Korvet satışı imzalanmıştı (www.dw.com/tr/ukrayna-rusya-geriliminde-t%C3%BCrk-sihalar%C4%B1/a-57205793 ) Türkiye bir silah ihracatçısı ülke konumuna yükseldi; “2002 yılında 248 milyon dolar olan savunma ve havacılık ihracatı, 2019 yılında 3,06 milyar doları” buldu. Ukrayna bu uçakları ayrılıkçılara karşı kullanıyor ve bu da Rusya’yı rahatsız ediyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un, bu askeri satış konusunda Ankara’yı da uyardığı biliniyor.

Dolayısıyla, Rusya’nın Batı ile en ciddi çatışma alanı Ukrayna ile Ankara’nın ilişkilerini bir şey olmuyor gibi seyrederek, Kalın ve Ersoy’u, kucaklarına milyonlarca Rus turisti doldurarak yolcu etmesi beklenemezdi. Buna karşılık Türkiye’ye alternatif turizm merkezlerine ise 500 uçuş başlattığını okuyoruz. Yorum güzel: Türk turizmi entübe durumunda bu yaz. Umarım kanallar bir şekilde açılır ve turizm tesislerini ayakta tutacak bir gelir akışı olur.

Çünkü, çok değerli tesisler bu yılın büyük sıkışıklığı içinde yok bahasına atmacaların saldırısına uğrama olasılığı var. Gerçi iktidarın tüm tesislerin yabancılara satılmasından bile hiç rahatsızlık duyacağını düşünmüyorum. Ülkeye “döviz” girdikten sonra!

 

Azınlıklar çatışmamız oldu

 

İkinci nokta, “azınlıklar” meselesi. Rusya ile özellikle Kırım’da 77 yıl önce Tatarların Nazilerle işbirliği yaptıkları gerekçesiyle sürgünü üzerine Ankara’nın yayınladığı bildiride “Türkiye, sürgünden 77 yıl sonra.. Kırım Tatarlarının mağduriyetlerinin giderilmesi, kimliklerinin korunması, refah ve esenliklerinin sağlanması için soydaşlarının yanında olmayı sürdürecektir" açıklamasına Rus Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Zaharova sert yanıt verdi.

2014 yılına kadar Kırım Tatarlarının bu sorunları konusunda Ukrayna’ya yöneltilen eleştirileri Ankara görmezden geldi. Demek ki Ankara için konu konjonktürel... Türkiye’nin etnik, dinsel, dilsel çözülmemiş sorunlar var... Ankara’nın bu tür söylemlere devam etmesi halinde, Rusya Türkiye’deki benzer sorunlara dikkat çekmek zorunda kalacaktır...”

Kastettiği açık: Kürt meselesi.. Kürtçe, Alevi meselesi.... Tabii PKK’nın Moskova’daki bürosu, Suriye’deki varlığı...

 

Bir hamle beklentisi

Ve tabii Üçüncü önemli konu Rusya’nın Suriye ile Türkiye’nin karşı karşıya pozisyonları..

Ankara Moskova ile şizofrenik bir ilişkiyi sürdürebileceğini düşünüyor. Hem savaşırım, hem sevişirim ve istediğim her şeyi yaptırırım alırım...  Ve Suriye’de Rusya’ya karşı ABD’yi beraberliğe ve savaşa çağırırım!!! Ama Ankara bunun böyle olamayacağını da sık sık sahada görüyor. (Sedat Ergin’in Suriye’deki satranç tahtasını analiz ettiği yazısını öneririm www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/suriyedeki-jeopolitik-problemin-icinden-cikabilmek-cok-guc-41813769 )

***

Moskova’nın, Suriye’de özellikle İdlip’te kurulu geçici denge durumuna karşı, artık Piyonla mı, Fil ile mi yoksa At ile mi bir hamle beklenebileceğini düşünüyorum.

Not: Geçen haftaki İntiharlar neyin habercisi yazımda, söz konusu araştırmayı CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer yapmışken, yanlışlıkla Gaye Usluer adını geçirdim.. Özür dileyerek düzeltirim.



20 Mayıs 2021 Perşembe

Yolsuzluk: 18 yılda neden ciddi tek soruşturma açılmadı? Çünkü...

 Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 20 Mayıs Perşembe, 2021

 

Uluslararası Şeffaflık Örgütü (TI) üyesi ve Türkiye Başkanı, hukukçu Oya Özarslan’a, Pazar ve Pazartesi yazılarımda 200 milyar dolarlık ihalelerin neden belirli şirketlere verildiğine ilişkin yönelttiğim sorular hakkında ne düşündüğünü sordum. Sağ olsun yanıtlarını gönderdi... Aşağıda paylaşıyorum.

 

 

18 yıl boyunca ülkemizde ciddi bir yolsuzluk soruşturması açılmaması, neyin gösteriyor?

Yanıt:  “Dünya Adalet Endeksi’nde Türkiye 2020 yılında 128 ülke arasında 107. sırada bulunuyor ve hiç hoşumuza gitmese de kurumsal bir devletin tam işlemediğini düşündüğümüz bazı Afrika ülkelerinden dahi geride. Doğrusu mafyatik ilişkilerin siyasetle yakın muhabbetinin ifade edildiği ve adli herhangi bir soruşturmaya başlanacağının umut dahi edilemediği bugünlerde bu endekslerin gerçek hayatta karşılığının olduğunu çok daha iyi anlıyoruz.

Geçtiğimiz sene Yolsuzluk Algı Endeksi puanlarını Dünya Adalet Endeksi ile karşılaştırmıştık. Açıkçası hukuk devletinin işlediği yerlerde yolsuzluk azalıyor. Çünkü kanunlar kesinlikle uygulanıyor, yolsuzluk cezasız kalmıyor, yolsuzluğa bulaşanlar yargılanabiliyor, cezalandırılabiliyor, yönetici sınıf ayrıcalıklı değil, siyasi baskılarla davalar engellenemiyor.

En yeni örnek ise eski Ticaret Bakanı hakkındaki iddialar. Bazı Avrupa ülkelerindeki benzer iddialardan dolayı yargılamalar oldu, şirketler cezalandırıldı, gelirlere el kondu. Bu zamana kadar herhangi bir savcı harekete geçmezken, bir de daha dün eski bakan hakkındaki iddiaların Mecliste soruşturulmasına ilişkin önerge reddedildi. Yolsuzluk iddiaları araştırılmazsa elbette yaygınlaşacaktır.

Adalet Bakanlığı resmi istatistikleri üzerinden yaptığımız bir çalışmada son 10 yılda ceza kanunundaki yolsuzlukla ilgili maddelerde %10 oranında daha az dava açıldığını ve gittikçe daha çok takipsizlik kararı verildiği görülüyor. Bağımsız yargının önemi burada ortaya çıkıyor işte.”

 

Açıklanan Türkiye yolsuzluk puanı ne kadar doğru veya buzdağının yüzde kaçını anlatır?

“Bu soruyu yanıtlamak kolay değil, çünkü yolsuzluk doğası gereği gizli işleyen bir mekanizmadır. Ve araştırılıp buna izin veren mekanizmalar ortaya çıkarılmadıkça, cezalandırılmadıkça artarak devam edecektir. Yani buzdağının suyun üzerinde kalan ufak kısmı diyebiliriz.”

 

Neden hep aynı şirketlere bu ihalelerin veriliyor?

“Kamu ihalelerinin şeffaflığı her ne kadar KİK kanunun girişinde kanunun en önemli amaçlarından biri olarak belirtildiyse de, kanun çıktığından bu yana geçen 20 sene içinde açık ihale kavramı altı oyulan bir mekanizma haline geldi. KİK resmi istatiklerinden yola çıkarak yaptığımız bir incelemede KİK kapsamında verilen açık ihale oranının son 15 yıl içinde %75’ten %63’e düştüğü görülmektedir. Bu rakamın içinde mega projeler gibi KİK kapsamında olmayan işlerin de olduğunu düşünürsek, açık ihale oranının aslında %50’lere kadar düştüğü ifade edilebilir. Yani gün gittikçe önemli miktarda daha az açık ihale yapıyoruz ve kapalı kapılar arkasında yapılan ihale sayısı artıyor.

Tüm dünyada uygulanan Açık ihale kavramının amacı, olası yolsuzlukları önlemek, rekabetçi, açık, şeffaf bir ortamda kamu yararının gerçekleşmesi için en iyi fiyata en iyi teklifin alınabilmesini sağlamak, bunun içinde işlerin kamusal ve toplumsal denetime açık olabilecek biçimde gerçekleşmesini sağlamaktır.

 

Şeffaf olmayan ilişkiler

“Dünya Bankası rakamlarıyla da belirlendiği üzere Türkiye’de kamunun kaynaklarının önemli bir kısmı belli gruplar elinde yoğunlaşıyor, kamuoyunda bilinen büyük projelerin neredeyse tümü bu hükümete yakınlığı bilinen şirketlere gidiyor. Şehir hastaneleri ile ilgili yaptığımız çalışmada da yine şehir hastaneleri sözleşmelerinin önemli payının hükümete yakınlığı bilinen gruplara gittiği belirlendi. Ve açık ihale ile yapılmadıkları, önemli kamu kaynağı transferi gerçekleştiği halde bu sözleşmeler ticari sır gerekçesiyle halktan gizleniyor.

Kapalı kapılar arkasında gerçekleşen bu işlemlerin aslını bilemiyoruz, ancak bu durum olası yolsuzlukların gerçekleşmesi ya da örtülü bir şekilde siyasetin finasmanının yapılması şüphelerini akla getiriyor. Siyaset ve iş dünyası arasındaki şeffaf olmayan ilişkiler bu yolsuzluk hadiselerine en uygun zemini hazırlar. Siyasetin finansmanına ilişkin yasal mevzuatın bulunmadığı ülkemizde ise kayıtlı olmayan bağışlar yapılması, maddi değeri olan birtakım avantajlar sağlanması ya da ilgili siyasi partinin ideolojisine yakın hayır kurumu olarak belirtilen bazı örgütlerin aracı olması çok yaygın ve dünyada da en sık kullanılan yöntemlerden.

 

Kızılay Başkent skandalı

“Geçtiğimiz yıl yaşanan Kızılay-Başkent gaz skandalı aslında bu ilişkilerin bir kısmını ortaya koydu. Kızılay üzerinden Ensar Vakfı’na aktarılan yaklaşık 8 milyon $’lık bağış, Vergi adaleti, kamu kurumlarının itibarı, güvenilirliği, siyaset, iş dünyası ve STK ilişkileri, şeffaflık, denetim ve etik gibi konu ve kavramlar çerçevesinde yaşadığımız temel sorunların tümünü barındıran bir vaka olarak hatırlanacaktır.

“Vergiden kaçınmak amacıyla Kızılay üzerinden aktarılan paranın, yurt dışındaki bir başka ilişkili vakfa gönderilmesi, bu vakfın kurucu yöneticileri arasında siyaset dünyasından birçok ismin yer alması bu konuda önemli bir ders niteliğindedir. Özelleştirme süreçleri, kamu özel iş birliği projeleri ve inşaat ve enerji sektörlerindeki büyük ihalelerden önemli pay alan iş çevrelerinin yine siyasal iktidara yakın sivil toplum örgütlerine para aktarması izlenmesi, denetlenmesi gereken bir durumdur.

“Bu ilişki sonucunda elde edilen kaynak kullanılarak sosyal yardım ve hizmetlerin politik amaçlarla dağıtılması veya yaratılan kaynağın kişilere aktarılması, devlete ait kimi fonksiyonların genelde özel çıkar sahipleri tarafından ele geçirildiğine işaret eder.“

19 Mayıs 2021 Çarşamba

Mart ayında 13’ü çocuk 112 kişi neden intihar etti?

 Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 18 Mayıs Salı, 2021

 

 

Gaye Usluer intiharların çetelesini tutuyor, Türkiye’yi yerel gazeteler dahil tarıyor ve rapor açıklıyor. Dün, pandemi süreci içinde 100’e yakın müzisyenin canına kıydığını yeniden anımsattı; hiç bir güvencesi olmayan bu sanatçı topluluğu karşısında vurdumduymazlık hüküm sürüyor..

Fakat daha önce açıkladığı başka bir sayı daha vardı: Mart ayı içinde 112 kişi intihar etti, en dramatiği ise bunlar arasında 13 de çocuk var. 12 intihar İstanbul’da

“Sadece Mart ayında 18 yaş ve altındaki canına kıyan 13 çocuktan ikisi 14 yaşında, ikisi 15 ve  altısı 18 yaşında. intihar ederek hayatına son vermiş. Bunlardan ikisi 14 yaşında, ikisi 15 yaşında, altısı 16, biri 17 yaşında

Ocak ayında 94, Şubat’ta 99 canına kıyma olayı. Aralarında 13- 14 yaşlarında çocuklar da var.

Giderek dramatikleşen bir tablo.

İntihar girişimleri ise bu tabloda yok.

 

Günde 9 kişi, yılda 3406

Ben daha fecisini söyleyeyim: Prof. Dr. Mustafa Yıldız (Kocaeli Üni, psikiyatri) diyor ki, 2012 yılına kadar intihar edenlerin sayısı yılda 2000’li sayılarla ifade ediliyordu. Ama 2022’den sonra 3000’li sayılara geçildi.  TÜİK verilerine göre 2018 yılında 3161 kişi intihar etti. 2019 yılında ise yıllık intihar sayısı 3406. Yani günde 9 kişi. (HBT, sayı 264)

Ailesini geçindiremeyen, işsiz kalan, dükkanını kapamak zorunda kalan erkekler göze çarpıyor. Tabii ekonomik ve sosyal sıkıntıların da 2013’ten itibaren yükselen intihar tablosunda yerinin giderek arttığını kabul etmeli. Ruhsal bunalımlar, insanı kendini değersiz, çaresiz ve yapayalnız hissetmesi...

Yıldız diyor ki: Kimi özkıyımlar varoluşsal nedenlerle gerçekleşir. İnsanlar için yaşama tutunmanın en önemli kaynağı yaşama kattığı anlamdır. Anlamsızlaşmış bir yaşamda kişinin kendi canına kıyması tümüyle bireysel bir karar...

“Varoluşsal özkıyımlar genelde iki farklı katmanda gerçekleşir. Birinci katmanda kişilerin barınma, beslenme, iş yaşamı, sevgi-saygı gereksinimi, gelecek garantisi gibi temel gereksinimleri karşılandığı halde, ruhsal açlığın giderilememesi ya da kendisini hiçliğe bırakmanın yeni bir yaşam boyutu olarak görülmesi gibi nedenlerle öze kıyılır.

“İkinci katmandaki özkıyım ise kişinin beslenme, barınma, korunma, sevgi-saygı, gelecek garantisi gibi temel gereksinimlerini karşılamada zorlandığı, geleceğin hiç umut vadetmediği, çaresizlikle bezenmiş varoluşsal bunalımlar sonucunda gerçekleşir.”

 

Toplumsal boyut

Türkiye’ye baktığınızda ülkede gelecek umudu giderek azalan bir toplum ve umut veremeyen bir iktidar. Zayıf ve kırılgan benliklerin çaresizlik içinde sele kapılması, umudunu yitirmesi, özellikle yükselen intihar olaylarının altında yata

Yıldız: “Toplumsal ve ekonomik buhran dönemleri, yaşanan salgın kısıtlamaları da dahil, doğrudan ya da dolaylı yollarla intihar oranlarını artırmaktadır. Toplumsal yapının en önemli harcı güven duygusudur. Kişilerin kendilerine, yasalara, diğer insanlara, geleceklerine güvenleri kalmadığında onları dünyaya ve yaşama bağlayan halat da kopmuş demektir.

“Mali sıkıntılar, çocuğunu besleyememe, tatil yapamama, aşırı çalışmak zorunda kalma, hastalandığında tedavi olamama, hukuk dışı bir uygulamaya maruz kalma gibi durumlarda öze kıyma eylemi kolayca denenebilir. Özkıyım, dayanılmaz zorluklardan kurtulmak için bireyin karşısında kolay uygulanacak bir seçenek olarak durur.”

***

Biliyoruz ki, iktidarın bu rakamları ve toplumun içine girdiği girdabı gördüğü yok.

En önemlisi çocuklar...

14-15- 17 yaşlarındaki çocuklar gençler neden intihar ediyorlar?

Evlerde bir yıldır neler oluyor, hangi dramlar yaşanıyor, çocuklar bundan nasıl etkileniyor, bilen var mı?

203 milyar doların yüzde 10’u ne eder?

 ilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 17 Mayıs Pazartesi, 2021

 

Aritmetiğim kısırdır, Allah eksik bırakmış, ama iyi ki sizler varsınız da anında bulursunuz ne ettiğini... ben de öğrenirim. Hesabını yapın ve bir kenara koyun.

Nedir bu diyeceksiniz, ama önce Türkiye’nin yolsuzluk endeksini merak ettim.

Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2020 Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Türkiye’nin 100 puan üzerinden puanı 40, yani sırası ise 180 ülke arasında 86.cı. Araştırmanın alt başlığı, “Kamu yönetimindeki  yolsuzluk düzeyine yönelik algı”.

Türkiye, Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile karşılaştırılıyor, 28 üye ülkeden daha düşük puan almış ve Romanya’nın ardından sonuncu sırada. OECD ülkeleri arasında ise Türkiye, sondan üçüncü sırada.

Türkiye 2012- 2020 arası yapılan endekslerde 9 puan kaybetmiş. Son 8 yıl içinde en çok gerileyen ülkeler arasında.

 

Liyakatsizlik ve yolsuzluk-çürüme atbaşı

 

Uluslararası Şeffaflık Derneği Başkanı Oya ÖzarslanŞehriban Kıraç’a yaptığı açıklamada diyordu ki (11 Ağustos 2019, Cumhuriyet):

Liyakatin olmadığı her yerde yozlaşma ve çürüme hakim olacaktır. İşi ehline vermek yerine kayırmacılığın geçerli olduğu devlet ve kurumlar mutlaka çöküşe gider, verilen hizmet kalitesizleşir, halk zarar görür, büyük kazalar ölümler olur, ekonomi zayıflar. Akraba, eş dost ve particilik kaygısıyla yapılan atamalara hemen her gün tanık oluyoruz, aile fotoğrafları çoğaldı, göreve gelir gelmez taraf etrafını önemli görevlere getiren ve bundan da bir hicap duymadan hayatlarına devam edenleri onların yerine utanarak izliyoruz.

Böylece ülkedeki liyakatsız adam seçmelerin ve atamaların nedeni de çok net tanımlanmış oluyor. Onlara, payını verip istediğiniz her şeyi yaptırabiliyorsunuz..

 

Payını vermek mi dedim?

 

Payını vermek lafını geçirdim yukarıda. Keşke geçirmez olaydım! Şimdi şunları yazmak zorundayım:

Ben demiyorum, iktidardan iş alan büyüklerde veya onların taşeronluğunu yapan inşaat şirketlerinin birinde çalıştıktan sonra emekli olan bir okurumla görüştüm, o diyor ki...

Dünkü yazımdaki “iktidarın durmadan aynı 5- 10 şirkete büyük ihaleleri vermesindeki çıkarı nedir?” soruma takılmış. Kısaca yanıt verdi: ..böyle bir ihale ile iş almıştı şirketim. Çıkarı, ihaleyi yapan kurumların yöneticilerinden başlayarak en üst kısma kadar komisyon almaları idi. Herhalde çıkar budur.

Sordum: yani nedir bu komisyon?

İhaleye davet edilen firmaların, masrafları ve çıkmaları için komisyonları (genelde %10 civarı) idareye toplamda yine 10 gibi, en yükseklere işin büyüklüğüne göre %5 gibi... Genelde Euro olarak ve hak edişler sonrası verilir (yani idareden para geldikçe, komisyonlar ödenmeye başlıyor; ob). Bu komisyonlar genelde yaklaşık maliyet masrafları da içerecek şekilde %100-200 arası artırılarak hesaplanır, TL bazlı ihalelerde. Komisyonlar, masraflar ve çıkmalar nakit olarak verilir.

 

Okurlardan da mesajlar

 

Bir okur: 100 liralık işi 150 liraya davetiyeyle veriyorlar,10 lirası milletin anasına koymak  refahı payı.40 lirası seçimde makarna  vd için finansman. fakat bunlar 5 kişi değil, onlarca.

Başka bir okur: Devlet ihalelerinin neden bu şirketlere verildiğini madde madde soru formatında yazmışsınız zaten, nedenleri o yazdıklarınız işte. Bir de okuyucuya niye nedenini soruyorsunuz?

Bir diğeri: Nihayet soruyu en açık ve yalın şekliyle siz bugünkü yazınızda sordunuz. Dileriz Muhalefet de bu cesareti gösterebilir.

***

Şimdi Acaba 86.cı sıra doğru mu, şüpheye düştüm. Yolsuzluk Algılamasını soruşturan ciddi kuruluşlara, iş dünyasının dosdoğru yanıtlar verdiğini düşünüyorsak, evet. Yoksa inin aşağılara doğru! Her soruşturma eksik bigi içerir, ama ortalama durumu da yansıtır.

18 yıllık süre içinde 203 milyar dolarlık toplam ihalenin yüzde 10’unu hesaplamışsınızdır. Bana söylemeyin lütfen, bilmek istemiyorum

17 Mayıs 2021 Pazartesi

Bir iktidar, 200 milyar ihaleyi neden 5 şirkete verir, çıkarı ne?

 Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 16 Mayıs Pazar, 2021

İkizdereli köylüler, başta kadınlar olmak üzere Cengiz İnşaat’ın Cevizlik Taş Ocağında ormanları ve yaşam alanlarını darmadağın etmesine karşı direniyorlar. İhalesi verilen Rize İyidere Lojistik Limanı inşası için köylülerin yaşam alanları kurban seçildi. Bakan bey, oraya gitmese daha iyi olurdu, en önemli açıklaması “ekonomik faaliyete engel olmaya çalışıyorlar” oldu.

Cengiz İnşaatın sahibi “milletin... koyacağım” açıklamasıyla tescillendi ülkede. Her aldığı ihale ile adeta dediğini yapıyor.  Kılıçdaroğlu’nun “5’li çete” olarak nitelendirdiği şirketlerin en önde gelenlerinden.

Bu yazının ana fikri, bir iktidar neden ihaleleri 5’li çeteye veriyor, bundan çıkarı ne, sorusudur. Bu sorunun yanıtını ben bilmiyorum. Şüphesiz kestirimlerim var, bir dizi yanıtı alt alta sıralar ve size en uygun olanı işaretleyiniz, diyebilirim. Ama bi dakka!

En son habere göre, Yusufeli (Artvin-Erzurum) Ayrımı Devlet Yolu İkmal İnşaatı İşi” 209 milyon TL’ye, Kılıçdaroğlu’nun 5’li çetesinden Limak inşaata verildi. Limak inşaat, Yusufeli Baraj Gölü altında kalan yolların yeniden yapılması için düzenlenen ilk ihale de 650 milyon TL’ye Limak İnşaat’a verilmişti.

“Kiğı-Yedisu Yolu İkmal İnşaatı İşi” ise 630 milyon TL Özaltın İnşaate verildi.

 

Sürekli doğal afette yaşıyoruz

 

Bunların hepsi pazarlık usulü ile. 18 yıl boyunca 200’e yakın değişiklik yaptıkları İhale Kanunu’nun 21/B maddesine göre bunlar. Ülke “Doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen olaylar içinde” sürekli yaşadığı için, iktidar istediği şirketi çağırıyor, sözde pazarlık yapılıyor ve ihaleyi veriyor. Tabii. Bu ihale bedelleri yapım zamanı içinde türlü çeşitli bahanelerle katlanarak artıyor. Hazine’den öde babam öde.

İktidar neden durmadan aynı şirketleri çağırıyor ihaleyi vermek için, ülkede yüzlerce benzer şirket olduğu halde. Soruyu soracağım yine: Çıkarı nedir bu şirketlerden?

 

18 yılda 203 milyar dolar

 

Limak, Cengiz, Kolin, Kalyon ve MNG dünya çapında ünlü, dillere düşmüş, Dünya Bankası raporlarına girmiş durumda. Bu yılın sonlarında dünya bankası raporlarına göre, kamudan en çok ihale alan dünyadaki ilk 10 şirket arasında 5’i de var.

Meral Akşener, bu şirketlerin 1018’de 30 milyar dolarlık iş aldıklarını açıklamıştı.

İktidar, şirketlere 18 yılda 203.7 milyar dolarlık ihale vermiş (yaklaşık 1.6 trilyon lira). Türkiye’nin milli gelirini 700 milyar dolara sabitlersek, üçte biri..

Türkiye'de neredeyse tüm otoyol, köprü, tünel, havaalanı ve hastane gibi büyük ihaleler bu şirketlere verildi (Limak 49 milyar $, Cengiz 42,1 mia$, Kolin 40,4 mia$, Kalyon 36,6 mia$, MNG 35,6 mia $)

Bu şirketlere tanınan ayrıcalıkları, silinen vergi borçları da cabası.

 

Bu şirketlerden çıkarınız nedir?

 

Bir iktidar, inşaat gibi işlerde durmadan belirli şirketleri tercih ediyorsa, herkesin, neden acaba, sorusunu sorma hakkı doğar.

Büyük işlerde, çağıracaksın paşa gönlünün istediği bu beş şirketten birini, sözde pazarlık usulü ile, al bunu yap diyeceksin.

Peki ama neden? Demiryolları, köprüler, otoyollar, yüksek hızlı tren yolları... hep aynı şirketlere, ihale bile açmadan çoğu zaman?

Bu şirketlere (gizli) ortak mısınız?

Bu şirketler kazandıklarının bir kısmını sizin hesabınıza mı yatırıyorlar, depoda tutuyorlar veya bir yerlere havale ediyorlar?

Bu şirketler ayrıca siyasi faaliyetlerinizin finansörleri mi?

Bu şirketler, yakın çevrenizden tutun, yandaşlarınızı, destekçilerinizi, seçmenlerinizi işe mi alıyorlar?

Tamam, biliyoruz ki havuz medyanızı sırayla bunlardan biri satın alıyor, TV- Radyo, gazete ve binlerce elemanı finanse ediyor.

Bu şirketler ailenizin, babanızın malı değilse...

Neden milyarlarca dolarlık ihaleler hep onlara gidiyor?

Eğer yukarıda akla gelen nedenlerin hepsi hayal ürünü ise, o zaman siz açıklayın:

Neden, neden, neden, neden?