CBT
Gündem, sayı 1374, 19 Haziran 2013
Bu hafta kapağımıza siyaset
bilimi oturdu.. Ülkenin en can alıcı ve can yakıcı çok temel bir sorunu
karşısında, demokrasinin ne olup olmadığı, demokrasinin sandık mı olduğu
tartışmalarına kayıtsız kalamazdık.. Bu konuyu siyaset bilimcimiz Prof. Ersin Kalaycıoğlu ile konuştuk.. Uzun
ve verimli bir söyleşi ortaya çıktı.. İlk bölümünü bu hafta yayımlıyoruz.. Bu
bağlamda, Siyasal İslam ve Laiklik konusunu da arkadaşımız Osman Bahadır yazdı..
Bir bilim dergisi olarak, şüphesiz ki demokrasi ve sandık
konusu bizi birinci derecede etkilemektedir.. Demokrasiyi sandığa ve
sonuçlarına indirgediğinizde, astığı astık çaldığı düdük olan bir iktidarla
karşı karşıya kalıyorsunuz.. Bu tür bir totaliter güç karşısında etkilenmeyecek
bir şey kalamaz.. Tabii bilim de.. Bilim ancak gerçekten demokratik koşullarda
gelişebilecek bir sektördür.. Kaldı ki, bu iktidar bilimle hep bir hesaplaşma
içinde oldu. Bilimi sevmedi, dışladı, bilim kurumlarını dağıttı.. Bilimci diye
siyasi görüş olarak, İslami ideolojiye yakın insanları tercih etti. Oysa büyük
çoğunluğu aslında liyakat bakımından bilimde pek de esamesi okunacak insanlar
değildi. Ama önemli olan onların da profesör gibi akademik unvanlar
taşımasıydı.. Şöyle düşünüyorlar: Kendi
adamlarımı tercih ederim.. ayrıca “onlar” laik bilimci ve üstelik tanrıtanımazlar..
Bu kadar basit bir denklem/düşünce içindeler..
Bilimi sevmiyorlar ama teknoloji üretmek istiyorlar! Yani
dam üstünde saksağan! Teknoloji üretecekler, zor bilimsel süzgeçlerden geçip
başarıya imza atmıştır.. Bilimi sevmemenin ne demek olduğunu bilmezler mi,
böyle bir iktidarla ne derece çalışabilirler?
Nitekim, Bilim Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, TÜBİTAK ile birlikte geriye beyin göçü projelerinden ve
propagandalarından sonra, son demecini görünce, ayakları suya ermiş, dedim.
Diyordu ki Ergün özetle: Türkiye’den
büyük bir beyin göçü var dışarıya doğru, ama bunun olumlu yanı, dışarıdaki
beyin gücümüzün giderek büyümesidir, oradan bize de yararı olur..
Ne desem bilemedim.. Ama bu olgu şu gerçeğin itirafıdır
kısaca: nitelikli beyinlerimizi burada
tutamıyoruz.. Çünkü onları üniversitelerimizde, bilim kurumlarımızda,
şirketlerimizde istihdam edemiyoruz.. ABD ve AB’de kendilerine sunulan
olanakları biz sunamıyoruz.. Ne maaş ne laboratuvar şartları ne bilim atmosferi
ne bilimsel üretim için gerekli kritik kütle ne proje, ne ne ne..
Siz önce, vay bu
proje evrim kokuyor, evrim ise güncel bir mesele değil diyerek
reddettiğiniz tutumunuzu sorgulayın herşeyden önce.. Bu tutumunuzun farkında
değiller mi sanıyorsunuz nitelikli bilimciler.. Geçen hafta sormuştuk ya, dünyada ciddi bir üniversite veya bilim
kurumu gösterin ki, evrim olgusunu, teorisini reddetsin.. önlerine gelen ciddi
bir projeyi “evrim konusu tartışmalıdır” gerekçesiyle geri çevirsin..
TÜBİTAK’e sormuştuk, gösterin bir kurum
diye, ama yanıt beklemiyorduk, çünkü verecekleri yanıt yoktur..
Bu arada, TÜBA’nın hükümetleştirilmesi üzerine, kurulan Bilim Akademisi, Evrim Teorisi Üzerine
bir açıklama yaptı.. Konu, reddedilen matematiksel evrim projesi:
“TÜBİTAK Bilim İnsanı Destekleme Dairesince başvuru
sahiplerine iletilen Panel Raporunda bu olumsuz değerlendirme biyolojik evrim
konusunun “ülkemizde olduğu kadar tüm dünyada tartışmalı” ve üzerinde henüz
uzlaşılmayan bir konu olduğu, önerilen etkinliğin “bilimsel içerikten çok
eğitim ve/veya siyasal, kültürel sosyal boyutlarının dikkat çektiği” gibi
gerekçelere dayandırılmış. Bilim eğitiminin iyi
yapıldığı yerlerde evrim konusu okullarda öğretilir. Okullarda okutuluyor olması evrim teorisinin “yenilik boyutunun
yetersiz” olduğu sonucunu getirmez...”
Devamla: “Gerçek şu ki uluslararası bilim camiasında evrim
tartışmalı bir konu değil. Modern biyoloji bilimi, matematiğin dilini
konuşmaktadır. Biyoloji bilim dallarının birleştirici kavramı olan evrim de,
giderek daha yoğun matematiksel ve hesaplamalı yöntemlere başvurmaktadır.
Matematiksel Evrim, dünya çapında güncel ve heyecan verici bir araştırma
alanıdır.... TÜBİTAK hakemlik sürecinin ciddiyet ve güvenilirliği üzerine ciddi
kaygılara yol açmaktadır...
“Evrim teorisi günümüz biyolojisinin ve
biyoteknolojisinin bağlayıcı temelini oluşturur, genetik hastalıkların tedavisinden,
tarımdaki yeniliklere, yeni ilaç tasarımına, mikroorganizma popülasyonlarının
kontrolüne, ekolojik dengelerin anlaşılmasına uzanan yararlı uygulamalara
kaynak olmuştur. Bütün bunların
Türkiye’de geçerli olmayacağını sanarak, bilimdeki gelişmeleri görmezden
gelerek teknolojide ve eğitimde başarılı olabilmek de pek olanaklı değildir...
“Destek programlarıyla Türkiye’de bilimin önünü açması
beklenen TÜBİTAK’ın bilimdışı ve ideolojik önyargıları yansıtan gerekçelerle
verdiği bu karar.. bilimi anlayıp değerlendiremeyen bir toplumun bir bilgi
toplumu olarak gelişmesini sürdürebilmesi zordur... TÜBİTAK Başkanlığını ve
Bilim Kurulunu evrim teorisinin tartışmalı olduğu iddialarına açıklık
getirmeye.. çalışma usullerini gözden geçirmeğe davet ediyoruz.” Açıklamanın tam metnini (http://bilimakademisi.org) sitesinde okuyabilirsiniz..
ALPASLAN IŞIKLI
Profesör
Alpaslan Işıklı 13 Temmuz günü aniden
aramızdan ayrıldı.. Hayatı, emeği savunmakla ve bilimsel düşünmenin ülkemizde
yaygınlaşması için geçti. Işıklı, kendi yaşam öyküsünü kendi kalemiyle “Gün
Doğmadan” adlı eserinde anlatır.
Işıklı’yı tanıtan yazılardan alıntılıyorum: Bu eserinde diyor ki ‘Dünü iyi anlamak, bugünümüzü
belirleyen nedenlerin gün ısıgına çıkmasına sağlayacağı katkılar dolayısıyla gereklidir. Yarınlarımızın
biçimlenmesine katkıda bulunacak olan bugünkü sorumluluklarımız ve
çabalarımız da, dünle birlikte düsünüldüklerinde anlam
kazanabilir…’ Anıları okuyunca; emek, sabır, mücadele, azim ve
kararlılıkla örülmüş dopdolu bir hayatı görüyor, yaşıyor ve öğreniyorsunuz…”
Işıklı
başka bir dünyanın mümkün oduğuna inandı ve bunun çin mücadele etti… Bugün en
çok da bu düşünceyi savunmaya ihtiyacımız olduğu bir zamanda, aramızdan
ayrıldı.. Işıklar içinde yatsın..
Gelecek
Cuma yeniden birlikte olmak dileğiyle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder