Ergenekon savcılığında yapılan değişiklikler, Erdoğan’ın, iç ve dış kamuoyunda oluşan büyük tepkilerin gazını alma girişimidir.. Çünkü Ergenekon davası, dengesiz bir şekilde hemen herkesi çarpmaya başlayan bir “salgın hastalık” niteliğine büründü! Öyle ki, son mahkeme kararı, İmamın Ordusu kitap taslağını bulunduranı bile, ergenekon üyeliğiyle suçlama noktasına vardı! (Kitap, Dokunan Yanar başlığıyla internetten onbinlerce kişiye ulaştı!)
Üstüne üstlük, bu kez “cemaatçi olmayan” ilahiyatçılara ulaştılar!
İktidar ve adamlarının bu “ölçüsüz” pervasızlığı, önce Türkiye’de, sonra da dünyada tsunami tepki dalgaları yarattı!
Bankacılar Birliği Başkanı Ersin Özince bile, Babacan’ın “bankacılara polisiye” önlemler tehdidine, gazetecilerin alınması gibi mi, yanıtını vermesi, Ergenekonun artık komik duruma düştüğünün göstergesiydi!
Başka neyin göstergesi? Türkiye’nin öyle sıradan bir İslam ülkesi olmadığının, büyük demokratik kazançlarının olduğunun, bu ölçüsüz/edepsiz saldırılara karşı bir direncin ve bağışıklığın oluştuğunun, ve Ergenekonun artık tamamen cıvığının çıktığının!
İşte bu noktada, önce Cemaatçi olduğu ileri sürülen, operasyonların başındaki polis şefi kızağa çekildi; ardından da Ergenekon savcılığına balans ayarı yapıldı!
***
Saptamaları sıralayalım:
Ergenekon davasının simge adı savcı Zekeriya Öz’dür... Ergenekon davası siyasidir.. Davanın arkasında bizzat Tayyip Bey vardır. Ergenekon davası, ABD onayıyla yürütülmektedir... Vikiliks belgelerine göre de, Büyükanıt ile Başbakan arasındaki, içeriği nin mezara götürülmesi üzerine yemin edilen “tarihi görüşme” sonrasında, Ordu üzerinde operasyon başlamıştır.
ABD, özellikle Birinci Irak operasyonuna 2003 yılında Genelkurmay’ın hayır demesi ile, Ordu’nun ipini çekmiştir. Çuval, bunun tepe noktasıdır. AKP’nin, tam tasfiyeci bir cesaretle Ordu’nun üzerine gitmesi, ABD’nin desteği sayesindedir.
Bütün bu süreç içinde, Cemaatin adamlarına da, “temizlikçi” rolü verilmiştir. Bunu hakkıyla bşarmaktadırlar. Her türlü bilgi belge sahtekarlığında da usta oldukları ve CİA desteği de aldıkları açık bir olgu olarak ortaya çıkmıştır.
Bugün, Türkan Saylan ve Çağdaş Yaşam üzerindeki komploda olsun, Odatv baskını ve gazetecilerin tutuklanmasında olsun, kitap imhasında olsun, bunlara sözde hukuki zemin oluşturan uyduruk belgelerin en kararlı tek savunucusu olarak ortada Cemaatin medyası kalmıştır: Başta Zaman ve Samanyolu!
Böylece son komploların esas sahibi de belli olmuştur!
Zeten iktidar ortaklarının gazetelerine baktığımızda, AKP ile Cemaatin biraz ayrıştığını gözlemliyoruz.
***
Erdoğan, her ne kadar gözükara görünse de, bu gözükaralığı desteksiz değildir. En büyük desteği ABD ve Avrupa’dan alıyordu. Tabii, büyük medya desteği ile içeride yaratılan “Ergenekon inanç kamuoyu”ndan! Öyle ki, bizde bazı avukatlar bile, bu inancın bir parçası olmuşlardır!
Oysa, kamuoyunun bir mutlak parçası olmaktansa, iddialar karşısında bilimsel şüpheci bir tavırla mesafeli ve anlama çabası içinde kalmak, her zaman daha doğrudur!
Ergenekon, belki de tamamen çökecek, veya üç beş generalin “darbe tartışmasına” indirgenecek, bazı yasadışılıklar cezalandırılacak..
Bugünkü inanç sahiplerinin o zamanki halini çok merak ederim!
Bugün gelinen noktada, kamuoyunda Ergenekon’a olan inançta bir çöküş yaşanıyor!
Operasyon, bu kez, ilahiyatçı profesörlere yönelince, Ergenekon’un bir salgın hastalık gbi yaygınlaştırıldığı, ayan beyan ortaya çıktı!
Bu ilahiyatçıların hiç biri cemaat yanlısı değildir, bazılarının Cemaat görüşlerine tamamen karşı oldukları biliniyor. Zekeriya Beyaz’ın üstelik Cemaat ve Saidi Nursi üzerine yazdığı kitabın belgelerine el konulmuştur! İmamın Ordusu, olayı ile ne benzerlik!
Şahin Filiz’e gelince, sahte inançlara ve sahte din yorumlarına karşı mücadele eden ciddi bir bilim insanıdır! Kuran’da baş örtmenin ne yeri olduğunu ne de bu konunun büyük günahlar arasında yer aldığını göstermiştir!
***
Erdoğan, kamuoyunda davanın çöküşünü ve tepkilerin dirence dönüşüğünü görmektedir. Kamuoyu algısına önem veren biridir. Cemaatın çıkarları ve zorlamaları, partisine zarar vermeye yönelmiştir... Bu gelişmeye, üç hafta önceki yazıda (Bir Analiz Denemesi, 6 Mart 2011) işaret etmiştik.
Polis-Savcılık-Mahkeme zinciri, kopmaz bir şekilde inşa edilmişti. İlk iki halkada zayıflama oldu.. Önce polis şefi, şimdi de Savcılık!
Beklenen, mahkeme ayağının da, siyasi iradedeki bu gelişmelerden gerekli uyarıyı almasıdır!
-- 31 Mart 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet