Çok basit bir denklem
var.. demokrasi, yani çoğulcu bir toplum ve anlayışın olup olmadığını anlamak
için.. Bırakınız büyük lafları, demokrasi teorilerini, parlamentonun varlığını,
seçimlerin olup olmadığını, çok partilerin varlığını… Bunların hepsi
palavradır, görünüşte olabilirler ama aslında bir tür “sürgün” edilmişlerdir.
Anayasa’da kuvvetler ayrılığının sözü edilir, ama aslında anayasaya tam aykırı
siyasal bir durum fiiliyatta hüküm sürer..
Sahneye bakıyorsunuz,
herşey var kardeşim. Muhalefet partileri var.. Meclis var.. Yargı var.. varoğlu
var.. “Demokratik paramenter sistem” bütün öğeleriyle ayakta..
Kendime söylüyorum
şimdi: Ula daha ne istiyorsun!
Yanıt veriyorum: Ula senin kadar aptalını görmedim.. Bunlar
varsa, varlar mı sanıyorsun!
Bu konuşmayı burada
keseyim, yoksa “daha ne istiyorsun”
diyen içimdeki benin kafasını gözünü
yarmamak için kendimi tutamayacağım!
***
Bir iktidar
partisinin ülkeyi nereye götürdüğünü anlamanın en sıradan bir yolu var: Basın özgürlüğü…
Herşeyi bir kenara
bıraktım.. eğitim yasasını.. alkol yasasını, akp’li belediyelerin fiili olarak
alkolu yasaklamalarını vb…
Bir iktidar düzenli
ve sürekli basın özgürlüğünü yokediyorsa, medyayı iktidarlaştırıyorsa, patron
üzerinde baskı kurup gazetecilik faaliyetinin iktidarın çizdiği çerçeve içinde
yürütülmesini sağlıyorsa… hoşuna gitmeyen yazarları röportajcıları attırıyorsa…
sansür uygulatıyorsa… iktidarbaşının uşakları hemen hergün telefonla efendisinin
nelerden rahatsız olduğunu bildiriyorsa ve medyayı yönlendiriyorsa…
…Medya patronları, eyvah yarın önüne nasıl çıkarım, yüzüne
nasıl bakarım, bir şey nasıl dilerim, şu ihaleye nasıl gireririm ve alırım,
eğer medyamda aleyhine eleştirel bir şeyler çıkıyorsa… düşüncesiyle,
efendinin istediği bir medya tasarlıyorsa..
Yarın maliyesini gönderir, bir açığımı bulur
cezayı keser, yedi ceddimi siler, geleceğimi kurutur, vergi kaçıramam, daha çok
zengin olamam… diyorsa.. (tabii ki canı cehenneme!)
***
Başbakan yıllardır
patronları medyayı gazetecileri açıkça, net, tartışmasız, durmadan hedef
gösteriyorsa üstelik.. (o bu konuda konuştukça, aşağıdaki aletleri de medya
üzerinde gerekli operasyonlara hemen soyunuyor)
İktidarbaşının medya
ile uğraşması, tekil bir olay üzerinden (olur a çok kızar bir habere yoruma
falan, o da insandır!) ve bir-iki kezlik olmayıp da, süreklilik-düzenlilik gösteriyorsa…
Medya üzerinde
operasyonları durmadan sürüyorsa.
Üstüne üstlük bunu
sadece lafla değil, devlet gücüyle yapıyor ve maliyecilerini salıyorsa..
Bu da yetmedi, tmsf
denilen aleti ile, televizyonları ve gazeteleriyle “borcun var” diyerek medya
şirketlerine el koyuyor ve onları iktidar borazanlarına dönüştürüyorsa..
Ne o ülkede özgürlük
vardır, demokrasi..
İktidar totalitaristtir.
Ülkeyi diktatörlüğe götürmektedir.. veya fiilen diktatörlüğünü kurmuştur..
***
“Ama bak sen yazıyorsun istediğini, başkaları da yazıp çiziyor, bak
Sözcü, Cumhuriyet, Yurt, Aydınlık ve daha az satan sol gazeteler var, HalkTV,
Ulusal Kanal ve şimdi de ana akım tv olmaya soyunan +1 TV var.. bunlar medya
özgürlüğünün işaretleri değil mi, ne atıp duruyorsun medya özgürlüğü yok diye..”
Bu iktidarın sık sık
yönelttiği bir görüştür..
1) Bir diktatörlük
için önemli olan halkın oy veren büyük kesimini şartlandırmaktır. Gazete okumak
yerine televizyon seyreden kitleleri iktidar kulvarında tutan baskıcı
politikalar izlersin. Belirli tv’lerde dizilere mizilere odaklanmış milleti gündemden
kopartırsın, tartışma programlarında yandaş eğilimlilere ağırlık verirsin..
olayları iktidar bakış açısıyla sunarsın, kamuoyunu tek yanlı biçimlendirirsin..
Toplumda iktidarın
bakış açısından bir algıma oluşturdun mu bu sana seçimler için yeter.. Sürekli
iktidar olmanın yolu sanırsın bunu.. Gezi olaylarından günlerce haberi olmayan
insanlar tanıdım, çünkü muhalif veya iktidar yanlısı olmayan haber kanallarının
varlığından bile habersizlerdi!
2) Medya üzerinde
sistematik bir iktidarlaştırma uygulaması ile, muhalif medya da giderek bir
kenara, azınlığa itersin.
3) 2,5 - 3,5 bir medya
oluşturduktan sonra, buçuğun yaşaması
iktidarın işine gelir. “demokrasininin varlığı”nın kanıtı, işlevini görür..
3) Gazetecilerin,
komplolarla veya yasasız-hukuksuz yorumlarla içeri atılması bile totaliter bir
yönetim altında yaşadığmızın kanıtıdır..
***
Basın özgürlüğüne
düşmanlıkta gelinen nokta: RTE’nin İleri
Demokrasiyi Koruyucu Güçleri’nin (yani polisinin) Taksim’de gazeteci avına
çıkmalarıdır..
Onur Erem, Evrim Kurdoğlu,
Eda Sönmez, Özcan Yaman, Yunus Dalgıç, Arif Balkan, Tuğçe Tatari, Makbule Cengiz,
Şengül Derin, Dilem Taştan, Barış Yarkadaş, Elif Akgül, Gökhan Biçici, bu sürek avının hedefleri oldular, hepsine derin geçmiş olsun..
***
Diktatör, sadece
kendi görüşüne özgürlük, ister.. Bir de milli iradesi kavramının palalısına.
Diktatörlüğün demokrasi
altında sürdürdmenin yeni anlayışı şöyledir:
Kamuoyunu kontrol edersem, muhalefetin olmasının bana sadece yararı olur..
Demokrasi, bir
manzumeler zinciridir.. Biri ikisi yoksa, hiç yoktur..
Kimileri parlamenter demokratik sistemde bazı
arazlar var, ama işliyor sanıyor da..
Aldanıyorlar bile diyemiyeceğim..
--- 8 Temmuz 2013 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder