Önce 7 Cumhuriyet
çalışanı arkadaşımızın özgürlüğüne kavuşmasının buruk sevincine ortak olayım. “Daha nereye kadar tutabilirsiniz içeride..”
diye sormuştum, anladım ki vicdan, adalet, hukuk denen karmaşık şey yığınının
iki ucu açık.. bir ucu taş atsan ses gelmeyecek dipsiz kuyu... Kadri Gürsel’i, deli dolu Ahmet Şık’ı; Atalay ve Sabuncu’yu
işte bu dipsiz siyasi vicdan içeride tuttu. Bunun müsebbiplerini, vitrindeki
karar sahiplerinde değil, sarayın yargı – hukuk ile ilgili mahfillerinde
arayın.
Karar, şüphesiz ki
vitrindekilerin, Çağlayan’daki adliye binasına her girişlerinde gördükleri
sağlı sollu kılıçlı terazili gözü bağlı “adalet heykelleri”nde temsil edilen
vicdan ve ruhu da yerin dibine batıran cinsten. O heykellerin şeklen ve içi boş
olarak oraya konduklarının kanıtını yaşıyoruz durmadan. Belki de onları hiç
görmüyorlar bile.
İnsanların bu
kararlarıyla nasıl uyuyabildikleri ise psikoloji konusu. Tüm adalet
mekanizmasında “yoğun kişisel ruhsal bozukluklar” yaşandığı da bir gerçek.
Fakat bu durum hiç birinin masumiyetinin karinesi olamayacaktır.
Hiç şüphesiz ki gün
gelecek devran dönecek ve o adalet heykellerinin gözleri, ortalıkta olan biteni
görmek için açılacak...
***
Hey bilimciler, tümünüz tapınaktasınız!
“Sizin Allah’ın dışında tapmakta
olduklarınız, hepsi bir araya gelseler de bir sinek bile yaratamazlar..” Bu cümleyi bir yazının başına koyunca,
demektir ki gerisi boş zevzekliktir.
Elde Kuran sallanınca
“hey!” diye, Muaviye askerlerinin mızraklarının uçlarına Kuran sayfalarını
geçirerek Hs. Ali askerlerine saldırdığı kanlı savaş aklıma geldi! (1500 yıldır
süren, yorum adına birbirini
yiyenlerin, veya birbirlerini yedirenlerin dünyası!) Tartışmanın sonu.
İnançla, bilim ve akıl
mücadele etmez zaten. İlki insanın yarattığı kökten inancı, diğeri ise yine
insanın evreni bizzat gerçek boyutlarıyla anlamak için, düşünmeye cesaret ederek, ve bu uğurda çarpışarak ve ölerek geliştirdiği
yöntem ve elde ettikleri.. değiştiren, inşa eden ve canlılar yaratan... Yani
insanı diğer yaratıklardan kesin ayran, esas insanı insan yapan eylemler
bütünü.
İnsanoğlu düşünmeye
cesaret etmeseydi, içinden çıkan olağanüstü akıllar ve kolektif bilinçler
sayesinde ayrıcalığını koymasaydı, doğanın sıradan yaratıklarından farkı
olmazdı. Her yaratık gibi, kendi döngüsü içinde yaşayıp giderdi. Nitekim büyük
çoğunluk öyle yaşıyor.
Düşünmeye ve eyleme
cesaret ederek, bu sıradanlığı yıktılar, o “bilim budalalığı”na kapılanlar!
Karşıt konumdakiler de
mızraklarının üzerine ayetleri, inançları geçirerek, kendilerine bir büyük kalkan
yaratırlar, bilimin yüzyıllardın inşa ettiği zeka zincirinii tanımadığını ilan ederler.
Düşünmeye cesaret etmenin ve bunun
gereğini yapmanın zorluğunu anlıyorum. Bir yandan, yaratılan mahlukatların en
eşreflisi olmak, yani sahipli statülü olmak, güvenli bir konumdur. Geleceği de
bellidir, ebedi alemde asla ölmeyecek bir statü. Kolay terk edilecek bir durum
değil...
Öyle mi, yoksa bu yeni
fırsat yaratıcılığı mı?!
“Bilim Budalalığı”
Bir okurum anımsattı ve
baktım: “Bilim Budalalığı” yazısından
haberim olsaydı, “neyi tartışacağım” derdim. Bilim “dayatmacı bir anlayış.. Bir
pozitivist budalalığı.. Evrim teorisi de, adından da anlaşılacağı gibi bir
'teori', yani varsayım...
İslamın da bir nolu
düşmanı Evangelist köktendincilerin bilime – düşünceye karşı dünyaya ihraç
ettiği “Kreatonistler” üniversitelerimizde dönemin ruhuna uygun verimli bir
toprakta yeşerip boy atıyorlar. Evrime “Ayetli” saldırı, dönemin ruhunun
bağrına basacağı bir basamak.
Düşünsenize, birisi
Cumhuriyet gazetesinde Ayetli yazılar yazıyor, hem “profesör” hem de bilime ve evrime
saldırıyor. Bu ne bulunmaz bir nimet ekranlar için! Tam da yeni gelir
kapılarını açacak, kişi etrafında bir gündem yarattıracak bir manzara..
O ayet inançtan mı,
yoksa bir maymuncuk mu.. Merak işte!
30 Temmuz 2017 Pazar / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet