Mehmet Bedri Gültekin, L Tipi 1 No’lu cezaevi, F – 3 Alt, Silivri -
Değerli
Orhan Bursalı arkadaşım,
Merhaba!
Öncelikle Ergenekon ve Balyoz davaları ile ilgili olarak yoğun emek ve bilgi
ürünü olan yazılarından dolayı seni kutluyorum. Toplumun aydınlatılmasına ve
harekete geçmesine büyük katkı sunuyorsun.
Aynı
şekilde “Kürt Sorunu” konusundaki yazıların da doğru bir perspektifin ürünü ve
ne yapılması gerektiğine ışık tutuyor. Ben de 19 Şubat tarihli “Kürt
meselesini nasıl çözmeli?” başlıklı köşe yazınla ilgili olarak
görüşlerimi seninle paylaşmak istedim.
Öncelikle
durumu saptayalım. Bugün artık, Kürtlerin varlığının ve haklarının inkâr
edildiği 30 yıl öncesinin Türkiye’si geride kaldı. Kürtlerin demokratik hak ve
talepleri esas olarak kazanıldı. Hala karşılanmamış olan “hak ve talepler”
konusunda ise olumlu anlamda genel bir toplumsal mutabakat bulunuyor.
Ama
Kürt sorunu, bütün bu kazanımlara rağmen bugün, her zamankinden daha yakıcı
hale gelmiştir. Çünkü artık bir “hak ve özgürlükler sorunu” olarak değil, emperyalist
devletlerin bölgemize ve ülkemize yönelik hesaplarında kullanılan bir “araç”
olarak önümüzde. Onun için önerilecek “çözüm”’ün, her şeyden önce bu durumu göz
önüne alması gerekiyor.
Gelinen
aşamada Kürt sorununda iki program karşı karşıyadır. Üçüncü bir program yoktur,
daha doğrusu üçüncü bir programın hayata geçme olanağı bulunmuyor.
Birinci çözüm programının sahibi ABD’nin başını çektiği emperyalizmdir.
Özeti, Irak ve Suriye’nin parçalanması,
İran’ın kuşatılması, Türkiye’nin ise en azından bu aşamada etnik ve inanç
farklılıkları temelinde ayrıştırılmasıdır. “Türk Milleti”ni anayasa dışına
sürme çabaları ancak bu bütünsel plan çerçevesinde anlaşılabilir.
Elbette
Kürt milliyetçiliğinin, kendisinin egemeni olduğu, sınırları belirlenmiş bir
ülke rüyası vardır. Aynı şekilde AKP’nin dahil olduğu Ortaçağ kalıntısı
güçlerin, yüzyıllar öncesinde olduğu gibi, toplumumuzu etnik ve dinsel
farklılıklar temelinde ayrıştırma peşinde olduklarını da biliyoruz.
Ama
iki kesim de gerçekçidir. Gerek Ortaçağ özlemcileri, gerekse Batıcı Kürt
Milliyetçiliği, ancak emperyalizmin (ABD), Bölge’ye ve Türkiye’ye ilişkin
planları içinde yer aldıkları zaman hedeflerine ulaşma şansına sahip
olabileceklerini bilirler. Onun için çıkarları ve kaderleri hem birbirleriyle,
hem de emperyalist güçlerle birleşmiştir.
Herhangi
bir program, eğer uygulanabilmesini sağlayacak bir güce dayanıyorsa anlamlıdır.
ABD ve onunla işbirliği yapanlar, en başta bu “Süper Devlet”in Bölgede konuşlu
bulunan askeri gücüne dayanıyorlar. Bu silahlı gücün yanı sıra Suudi Arabistan
ve Katar gibi ülkelerin petrodolarları, AKP iktidarının sunduğu olanaklar,
Suriye ve Irak’ta cepheye sürülen şeriatçı terör örgütleri ve PKK; sözünü
ettiğimiz programın arkasındaki gücü oluşturuyor.
Kürt
sorununun çözümünde söz konusu olan ikinci program, işte bu güce karşı mücadele
içinde hayat bulmakta olan programdır. Kritik soru bunun nasıl olacağıdır. ABD
ve onunla birlikte hareket eden bütün güçlerle baş edecek bir kuvvet ortaya
koyamıyorsanız savunduğunuz çözümün bir “kıymeti harbiyesi” yoktur.
Öncelikle
belirtelim ki bu “kuvvet” vardır. ABD ve işbirlikçilerinin hedef aldığı
Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin birleşik gücü, alternatif programı
uygulayabilecek biricik güçtür.
Alternatif programın özeti, söz konusu ülkelerin
toprak bütünlüğünün ve egemenliklerinin korunması, Kürtlerin demokratik hak ve
özgürlüklerinin her bir ülkenin bütünlüğü içinde çözülmesi, ülkeler arasında
ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri alanlarda gerçekleşecek yakın
işbirliğidir. Hedefi, Batı Asya Birliği olan bir işbirliği.
Bu
“Birlik”, aynı zamanda dört ülke arasında bölünmüş olan Kürtleri de
birleştireceği için tarihten kalan bir sorunu da çözmüş olacaktır.
İran,
Irak ve Suriye arasında işbirliği bugünden oluşmuştur. Bu sayede emperyalist saldırı
Suriye’de direniş kayasına çarpmıştır. Nihai başarı için eksik olan, bu
işbirliği içinde Türkiye’nin olmamasıdır.
Türkiye
tam tersine AKP marifetiyle emperyalist cepheye ait programın emrine girmiştir.
Onun
için bugün, “Ben Kürt sorununu Türkiye’nin lehine çözeceğim” diye ortaya çıkan
bir siyasi hareket her şeyden önce, “Türkiye; Suriye, Irak ve İran’la birlikte
hareket etmelidir” demelidir.
Dört
ülke arasındaki birlik, emperyalistlerin Bölgeye burunlarını sokmalarını
önleyecek caydırıcı gücü ortaya çıkarır. Bu gücün dünya çapında çok önemli bir
cephe gerisinin de (Rusya, Çin, Hindistan, Latin Amerika vd.) olduğunu
biliyoruz.
Bölgesel
birliğin ortaya çıkaracağı güç ve sağlayacağı olanaklar, PKK dahil her türlü
terörü altı ay, bir sene gibi bir süre içinde bitirecektir.
Hatırlanacaktır,
1998 yılında Suriye ile Adana Mutabakatı’nın imzalanmasının ardından yarım
yamalak da olsa Bölge ülkeleri arasında bir işbirliği zemini doğmuş ve bunun
sonucu PKK’nın askeri yenilgisi, yaklaşık dört yıl süren bir eylemsizlik dönemi
olmuştur.
Daha
sonra AKP, “sıfır sorun” yalanı ile Bölge ülkeleri arasında işbirliğini
dinamitledi ve bugünkü tablo ortaya çıktı.
Değerli
arkadaşım,
Bölge
milletleri; yüz binlerce, hatta milyonlarca evladının hayatı pahasına çözümün
programını öğreniyorlar. Bütün çabamız, milletimizin de fazla bedel ödemeden
AKP’den kurtulması ve programın etrafında birleşmesi içindir.
İyilikler
ve sağlıklar diliyorum.
Saygılarımla.
Not: Kürt sorunu ile ilgili son iki kitabımı; “Kürt Sorununda Türkiye’nin
Çözümü” ve “Kürtçe Eğitim Sorunu” kitaplarımı da değerlendirmene sunuyorum.
Eleştiri ve katkıların beni mutlu edecektir.
Tekrar
selam ve sevgiler…
Hoşça
kal.
M. Bedri, 21 Şubat 2013