Hayır öyle az buz değil, bayağı bir kırılma söz konusu..
11 yıldır tartışma
nasıl başladı, hangi aşamalardan geçti anımsayan var mı? Sizi kastetmiyorum,
tabi ki unutmadınız! Yani laiklik üzerine tartışmaları.. Yeni rejimin, yeni
liderin hayranı ayran para pul unvan ekran köşe budalası yarım okumuş takım,
laikliği önemseyenlere koro halinde “laikçiler”
diye saldırıyordu...
Tabii burada kilit nokta, kim saldırttı ve ne adına hangi amaçla.. Bunu da
biliyorsunuz..
Neymiş, önemli olan liberalizm,
liberal demokrasi, birey hakları imiş.. Laikliği toplum ülke yönetiminin,
rejimin merkezine oturtursanız, demokarsi, liberalizm, birey ve hakları ortadan
kalkar ve önemsenmezmiş. Katı laik tutum, yani laikçilik diktatörlükmüş..
Laikçilik esas kemalist diktatörlüğün de temeliymiş.. Laikçilik de kemalist
ideoloji de yıkılıp giderse demokrasi gelirmiş..
Şüphesiz bu “rejim tartışması” türban üzerinden başarıyla yapıldı ve bugün
geldiğimiz nokta, yelkenlerini durmadan
bir din devleti, ülkesi ve rejimi için
dolduran bir iktidar yapılanmasıdır.. Siyasal İslami yönetim, artık böyle
bir ülke için, ilköğretimden itibaren insan yetiştiriyor. Laikliği fiii
uygulamada devlet ve yönetim dışı bırakıyor.
***
Cumhuriyet’in dünkü manşeti, Diyanet’ten 5 bine yakın din görevlisinin
devlete öğretmenliğe yatay geçişini anlatıyordu.. Son öğretmen atamalarında da,
temel bilimsel alanlarda o kadar öğretmen açığı varken ve hepsi atama
beklerken, 3 bin kadar kadronun neredeyse tamamı din öğretmenliği için kullanıldı.. Dozu ve şiddeti neredeyse her
gün arttırıyor..
Başbakan durmadan tekrarlıyor: İslami bir gençlik yetiştireceğiz..
Eğitimde yapılan neredeyse tüm değişikliklerin amacı bu. Yurttaşların
çocuklarını nasıl yetiştireceği meselesini hakkını hukukunu iradesini devralan
ve buna karar veren bir devlet, ne laik bir devlet ve hükümet olabilir; ne de
seküler bir toplum istemektedir..
Yaklaşık tanımı veya özü, dinin devlet ve siyaset işlerinden ayrılması
demek olan laiklik, bu iktidarın parça parça yokettiği bir ilke olmuştur.
Başbakanlık makamında oturan bir yetkilinin, hem okul yönetimini hem aileleri
seçmeli derslerde din derslerini seçmeleri konusunda uyarmaya zerre kadar hakkı
yoktur ve bu tutumuyla anayasayı çiğnemektedir. Öyle ki din derslerini aktif
olarak öğrencilere tavsiye etmedikleri gerekçesiyle öğretmenler hakkında
soruşturma bile açılabilmekte. Bu kadar ayan beyan ve bu kadar utanmazca bir
uygulama!
Laiklikte devlet okullarında sadece bilimsel bilgilere dayalı bir eğitim
verebilir.. Ama iktidar 4x4x4 eğitim yasasıyla, dini ölçek ve boyutuyla
islamileşmeyi yurttaşlara dayatıyor..
İktidar, dahası yerel yönetimler marifetiyle de, toplumda seküler hayatın mezarını kazıyor, örneğin
ramazanda Anadolu’da yemek yiyemeyen ve sürekli toplumsal dini bir baskı
altında yaşadığını hisseden bir yurttaş, nasıl bir toplumda yaşıyor? Birarada
yaşama hoşgörüsünün temelleri dinamitleniyor. Özellikle Alevilere yapılan budur ve tam anlamıyla bir sünni diktası hüküm sürüyor, ülke hem dinsel hem de mezhepsel
parçalanıyor.... İktidar Diyanet’i de fiilen toplumu islamileştirmenin aracı
olarak kullanıyor.
Bu iktidar, eğitim ve yönetim konusunda attığı her adımda “dini, islami bir
ölçü, ölçek, ilke, temel” ve kendine parasal bir fayda gözetiyor..
Toplumun çok farklı parçalarını
bir arada tutan ve tutacak olan seküler toplum ve laik yönetim, büyük ölçüde
sakatlanmıştır ve Türkiye’yi bir arada tutan bağlar baltalarla kesilmektedir..
***
Laikçilik diye bir şey yok. Laiklik ya vardır ya yoktur; laiklik kılık
kıyafet tartışması değildir; ne yazık ki koskoca bir düşünce sistemi,
demokrasi, kılık kıyafete indirgenmiş, ve sonuçta bir tek adamın islami
diktatörlük sistemi inşa edilmiştir.
Laikçi diye sisteme saldıranların hepsi, islamı bir güç ve yönetim aracı
olarak bol bol kullanan bir diktatörlüğün temellerini inşa için kullanılan
basit birer tuğlalardır..
Gizli Tanıdık
Sevgili İlhan Taşçı, tam da
yukarıda anlattığım sistemin hukuk ve yargı aracıyla nasıl kurulduğunu ve
işlediğini anlatan kitabı yazdı: Gizli
Tanıdık! İlhan, kim bu gizli tanıklar ne anlatıyorlar, diye soruyor ve
yanıtını veriyor. İlhan’ın sergiledikleri bir hukuk ve yargı faciasıdır. Ancak
keyfi bir yönetimde, bir diktatörlükte görülebilecek nitelikte olaylardır.
Savcıların ve polisin kullandığı ve normal koşullarda hiç birinin mahkeme
olarak kabul edilemeyeceği “mahkeme”lerin de mahkumiyet kararlarını
dayandırdıkları “gizli tanıklar” yargının nasıl katledildiğinin yaşayan
delilleridir!
İlhan’ın anlattıkları, bir diktatörlüğün,
hukuku yargıyı insanları mahkum etmek için sadece bir bahane olarak
kullandığının resmi geçitidir..
O kadar yani..
İktidar, islami ve tek adam diktatörlüğünü, önemli ölçüde de yasalarla
meşru temelde yargı eliyle yürütüyor. Yargı, iktidarın bir numaralı dönüştürme
aracıdır. Silivride Ergenekon ve Balyoz
davalarından mahkum olan bütün masumlar da bu aracın kurbanları..
“Gizli Tanıdık” için İlhan’a koskoca bir teşekkür.. Kitap sizleri
bekliyor..
-- 29 Eylül 2013 Pazar / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet