Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

30 Aralık 2015 Çarşamba

“ODTÜ Yıkılsın Üniversite Kurulsun’”cular Nereli?




Malatya Üniversitesi’ndeki fotoğraf tüyler ürperticiydi.. Yukarıda bir bakın. Pek çok açıdan kötü, karamsar.
Sadece, iki-üç bin yıl öncesinin ilkelliklerini toplum düzeni olarak bugüne satmaya çalışan IŞİD’ci ve benzeri uygarlık yıkıcısı kafaların üniversitelerde bulunuyor olması açısından değil. Bu hep olacak. Batı toplumlarında da olacak, bizde de. Şüphesiz bizde daha çok çünkü bu kafanın izdüşümü yukarıda doğru iktidar ortamına kadar uzanıyor.
Tüyler ürpertici veya dehşet uyandıran yönü olayın, taşıdıkları veya ilan ettikleri “ODTÜ Yıkılsın Üniversite Kurulsun” sloganında yatıyor.
ODTÜ üniversite değil mi? Hem de ülkemizin en baba bir kaçından biri.
Üniversite nedir? Üretendir, araştırandır ve yetiştirendir, öğretendir öncelikle.
Toplumların gelecekleri orada filizlendirilmeye çalışılır.
Bunlar hiç tartışılmayan konulardır.
Ama bu sloganı taşıyan örümcek kafa, bunların hepsini reddediyor.
ODTÜ dünyanın sayılı üniversitelerinden biriyse eğer, birileri ODTÜ’nün yıkılmasını istiyorsa, burada tam bir ihanet var demektir. Ülkenin geleceğini ayaklar altına alan bir ihanet, tabii ki topluma karşı bir ihanet.
Toplumun daha mutlu ve refah içinde yaşamasını sağlayacak, bu isteğe katkıda bulunacak iyi bir kurumun yıkılmasını istemek, geleceğin yıkıcılığına soyunmaktır. Hainlik buradadır.

Üniversitenin sitesindeki duyurulardan
ODTÜ yıkılsın, üniversite kurulsun diyenlerin kafalarındaki “üniversite düşü” nedir diye baktığınızda, şunları görürsünüz.
* Panel: Vahyin Işığında Salih Amel ve Müslümanlar 
* Konferans: Edebiyat ve Sembolün Dili 
* Din ve Trafik Sempozyumu
* Konferans: Orta Dönem İslam Devlet Düşüncesinde Siyasal İktidarın Meşruiyeti (maverdi Örneği)
* Konferans: Dindarlık ve Küresel Süreç
* Konferans: Kur'an ve Medeniyet Tasavvurumuz 
* Panel: Ehl-i Beyt, Hz. Hüseyin ve Kerbela 
* Çalıştay: Uluslararası Arapça Çalıştayı 
* Uluslararası Fazlur Rahman Sempozyumu
*  “Diriliş Dünya Görüşü ve Sezai Karakoç” Sempozyumu Yapıldı
* Ve bazı değişik haberler daha.. Bir de bir gazeteden haber var: İnönü Üniversitesi Türkiye’ye Model Oldu
  
Burası hangi üniversite?
Peki bu hangi üniversite? Mısır’daki El Ezher veya Suudi Arabistan’da bir üniversite mi?
Hayır Malatya’daki İnönü Üniversitesi. Ve hemen hepsi İlahiyat Fakültesi’nin aktiviteleri.. Sanki baştan sona  bir İlahiyat Üniversitesi sanırsınız.
O pankartçılar da orada yürümüşler. Eylem haremlik selamlık biçiminde vuku buldu ayrıca. Eylemi düzenleyenler de “İnönü Üniversitesi Müslüman Öğrenciler İnisyatifi” imiş.
Şimdi tabii ki o pankartı taşıyan ilkel beyinler, bakıyorlar ki ODTÜ’nün duyurularında böyle bir şey yok.. Eh öyleyse orası üniversite değil diyorlar. Yıkılsın ve dini tartışmaların yapıldığı bir üniversite kurulsun istiyorlar.

Parlayan bilim yuvasıydı
İlahiyat Fakültesi, bir zamanlar tarikat yuvası haline geldiği için YÖK’çe kapatılmıştı, bugün ise üniversitenin parlayan yıldızı olduğunu söylüyor oradaki bazı öğretim üyeleri.
Peki bilim? Yani Fizik, Kimya ve Biyoloji Bölümleri ne durumda? Eski rektör Fatih Hilmioğlu orayı bir bilim yuvasına dönüştürmek için büyük yatırımlar yapmış, İnönü Üniversitesi’nin bilim yuvası olarak yıldızı parlamıştı.  Ben bu durumu yakından izleyen bir insandım. Hilmioğlu’nun bu parlak başarısı, Ergenekon davasına dahil edilmesi ve Silivri’ye tıkılmasıyla ödüllendirildi! Derecesiz bir alçaklık yaşadık.
Sonrası, bugünkü yapı ortaya çıktı; bu bölümlerin araştırma görevlisi kadroları çok azaldı. 8 yıldır buralara tek asistan bile alınmadığı ileri sürülüyor.
Bir öğretim üyesi diyor ki “Büyük emeklerle 30 yıl önce kurulmuş olan ve geçen yıla kadar varlığını sürdüren Drosophila (meyve sineği) laboratuvarı son yetişmiş elemanı da rektör tarafından işten atıldığı için (50D kadrosu asistanı olduğundan) kapanmıştır. Nobel ödüllü ilim insanı Prof. Sancar, araştırmalarını bu organizma üzerinden yürütüyordu!”
Şimdi fotoğrafa bir daha bakın ve taşınan yazının anlamı üzerine yeniden düşünün..
29 Aralık 2015 Salı / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı
  


29 Aralık 2015 Salı

Terör, RTE’yi Başkan yaptırmanın altyapısı

Cumhurbaşkanı’nın Başkanlık Sistemi’ne geçiş stratejisinin en önemli ayağını PKK oluşturuyor. 1 Kasım seçimlerinden önce yazmıştım: PKK/HDP strateji değiştirdi, şimdiki politikalarıyla seni başkan yapacağıza geçtiler!
Bunun ilk aşaması 1 Kasım seçim sonuçlarıyla gerçekleşti. Şimdi ikinci aşamadayız, Demirtaş RTE’yi başkan yaptırmanın perdesini sonuna kadar açtı. Devlet kuracağız, özyönetim konusunda direneceğiz, direnişi destekleyeceğiz, demokratik özerklik ilanına geçeceğiz...

Barzani devleti iyi mi kötü mü
Kürtlerin gelecekte nasıl bir ortamda yaşayacakları üzerine kestirimler alır başını gider. Barzani bağımsız devlet kurma aşamasında. ABD kurduracak da, diğer iki parçasından biri İran’a kaçacak endişesi içinde. Kurulsa, aslında herkes rahat ettirecek bir yeni durum ortaya çıkabilir; ben emekli subayların
yaptıkları, “Türkiye aleyhine olacak” biçimindeki yorumlarına katılmıyorum.
Kürtler tarihsel devletlerine kavuşacaklar. Bu onların hakkı. Böylece diğer ülkeler de, daha rahat edecekler. Biz örneğin Bulgaristan’daki Yunanistan’daki Türklerin oralarda ayrı devletler kurmalarını istiyor muyuz? İsterlerse Türkiye’ye gelirler, istemezlerse orada yaşarlar.
Kürtlerin her yaşadıkları ülkede Kürt devleti kurma düşünceleri gerçekleşebilecek bir düşünce değildir. Her Kürt fraksiyonuna, ideolojisine bir Kürt devleti isteniyor ki, olay, bugünkü güneydoğudaki felakete yol açıyor.

RTE başkan olmuş umurlarında değil
Durum daha da kötüleşebilir. Şimdi HDP’liler de, bu köşede öteden beri tehlikesine işaret ettiğim gibi, bir Türkiye partisi değil, baştan beri Kürtlerin en azından özerklik, federasyon ve bir adım ötesi devlet kurmaya yönelik stratejilerin partisi olduğunu net olarak ortaya koydu.
Cumhurbaşkanı’nın en büyük hayalini gerçekleştirmesine yardımcı olacak zamanlara giriyoruz.
Kürt silahlı ve siyasi hareketinin artık zerre kadar umurunda değil, RTE başkan olmuş olmamış.
İzledikleri strateji, Türkiye’ye karşı savaş stratejisine dönüşmüş durumda. TAK diye örgütleri yeniden ortaya çıktı, Sabiha Gökçen’e havan topu atmışlar. Sabotajlarının yaygınlaştıracaklarını açıklıyorlar.
HDP’nin açıkça “direnişe desteğe” geçmesiyle, anlaşılan “direniş” dedikleri olayların kentlere sıçratılmasına neden olacak.
Terör cephesini yaygınlaştıracaklarına ilişkin işaretler yaygınlaşıyor.

Özgürlüklerin baskılanması “Türklerin sorunu”
Bu terör politikalarının yol açacağı tek şey, içeride demokratik hak ve özgürlüklerin daha fazla baskı altına alınmasıdır.
Bakıyorum, bazı ideolojik davranan gazeteci-yazarlar, yetmez ama evetçiler, her zamanki ebleh politikalarıyla, PKK’nın Güneydoğu politikasına, “direniş” diye nitelendikleri “terör faaliyetlerini” olumlayarak, ülkenin daha fazla güvenlikçi politikaların içine gömülmesine de arka planda destek veriyorlar.
PKK ve HDP, demokratik hak ve özgürlüklere saldırı politikalarını azdırıyor.
Kitlelerin bu durumlarda iktidarın etrafında toplanmasına yardımcı oluyor.
1 Kasım seçimleri sonuçları tamamen bundan kaynaklanıyor.
RTE”yi başkan yaptırma politikaları hızla tırmanıyor.
Başkanlık Sistemi’ne geçişin altyapısını hazırlanmasına yardımcı oluyorlar.
İlk seçimlerde, üçüncü baskın seçimde, bu gerçekleşir.
Eylemlerinin tüm ülkenin baskı altında yaşamasına yol açmasına yaklaşımları da şu sonuca yol açıyor:
Bu da Türklerin sorunu
28 Aralık 2015 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet 

İki konu: Bilimsel Varsayım ve CBT

Geçen Perşembe Habertürk’teki Enine Boyuna programında bir tartışma yaşadık. “Üçüncü Seçim” yapılabilir görüşüme kimse katılmadığı gibi, Cumhurbaşkanının, Başkanlık için kendisine çizdiğini varsaydığım stratejinin ana hatlarını açıklamam karşısında “sana Cumhurbaşkanlığı danışmanlığı gerekir, seni acaba şöyle iktidar saflarına mı oturtsak..” denli şakalara yol açtı.
Evet üçüncü seçim konuşulmuyor, ama biz gelişmeleri bu çerçevede okuyup gelişmeleri göremez miyiz? Bir analizciye düşen de bu değil mi?
Aslında toplum olarak “varsayım oluşturmaya” (komplo teorisi değil) ve bunun gerekçelerini ortaya koyarak gelişmeleri bu çerçevede okumaya yabancıyız.
Yaşadıklarımız olağan şeyler değil. Gelişmeleri anlamak için ne oluyor ve nereye gidiyoruz sorularına yanıt verebilmeliyiz.
Saptamam şu: yaşadıklarımızın odağında “Başkanlık Sistemi”ni gerçekleştirmeye yönelik faaliyetler var. Cumhurbaşkanının en temel meselesi. Geçen Pazar Pazartesi ve Salı günkü yazılarımda temel tezim ve gerekçeleri var.

Eğer şu doğruysa..
Cumhurbaşkanı Başkanlık Sistemi’ni bu ülkeye kabul ettiremezse, Cumhuriyet tarihinde istediği sayfayı açamayacaktır.
Bu saptamalar doğruysa varsayım üretiyorum: bu hedefe ulaşabilmek için gerektiğinde Üçüncü Seçimi bile dayatacaktır. Bu varsayımlar doğru deyip de sonra, ama o seçim olmaz diyemezsiniz.
Bu köşenin başlığı Bilim ve Siyaset’tir. Siyaset bilimi, önemli olayları açıklayabilmek için bir varsayım üretmeyi zorunlu kılar. Bu varsayımın doğru olup olmadığını gösterecek, siyasi gelişmelerdir. Bu varsayım ortadan kaldıracak tek gelişme, Cumhurbaşkanının başkanlık sistemi isteğinden vazgeçmesidir.
Üç yol var, başkanlık anayasasını meclise getirip referanduma götürecek çoğunluğu sağlamak (330 parmak). Bunun için MHP, HDP ve CHP’den adam devşirmesi gerekir. Bunu başaramazsa, başkanlık yatar. Tabii referandumda hayır çıkma olasılığı da güçlüdür.
Bunlar dışında tek olasılık kalır: Üçüncü seçimle HDP veya MHP’yi veya her ikisini de Meclis dışı bırakmak. Zaten sınırdalar, hele HDP baraj altında. O zaman 367’yi aşan milletvekili sayısıyla istediği anayasayı çıkartır.
Bunu ben mi görüyorum, onların düşünmediklerini ve planlamadıklarını mı sanıyorsunuz? 7 Haziranı reddedip 1 Kasımda kazanmayı planlayan, bunu da planlar.. Karşıdakinin siyasi zekasını küçümsemeyin. Dedim ki “RTE bir ara, ortalama siyasetçi değil”.

Bir veya iki yıl içinde
Eğer referandum gerçekleşmezse, çok iki yıl içinde, dahası gelecek yıl sonuna kadar bile, üçüncü seçimi bekleyin.. Siyaset bilimi bunu dayatıyor! Tabii öngörülemeyen sürpriz gelişmeler olabilir.
2010 yılı Haziranı’nda, daha henüz ortalıkta fazla bir şey yokken, varsayım ortaya attım: F. Gülen ve RTE iki ayrı ve farklı gövdedir. Siyaset yapma ve iktidar olma süreçleri çok farklıdır. Oysa tepede tek koltuk var. Bu koltuk iki kişiyi kaldırmaz, eninde sonunda çatışacaklar. Bunun temel siyaset gerekçeleri vardı.
Bütün gelişmeler bu çerçevede oldu. Bu çatışma en az 3 yıl önceden varsayılmıştı ve hayat tarafından doğrulandı. Çatışmanın Anatomisi, bunun hikayesidir ve siyaset ve toplum bilimleri hayatında bilimsel bir analizin en önemli ürünüdür. Hiç alçakgönüllü olmam bu konuda.

CBT Kapandı
Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji dergimiz, 1500 ve 1501 sayısıyla şahane bir kapanış yaptı. Neden kapatıyorsunuz sorusunu bile yöneltmedim. Cumhuriyet’in kurumsal kimliğine, 30 yıldır bilime, bilimsel düşünceye verdiği bu destekle sadece teşekkür edebilirim. Bir takım kampanyalar falan yapılıyor, bunlarla bir ilgim yok. Yeniden çıkartalım diye bir isteğim de.

Bilim ve Teknoloji’yi üreten ve bu birikime sahip arkadaşlar, öncelikle dijital ortamda BT’yi, yazarlarıyla vb. daha geniş, kapsamlı ve nitelikli var etmek için kollarını sıvadı zaten. Gördüm ki henüz yaşama koşulları olan ölmez, kendisine yeni yaşam ortamları yaratır.
27 Aralık 2015 / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

25 Aralık 2015 Cuma

Yılın Sonu, İki Bilge Konferansı, Bir Karikatür

Gündem, CBT sayı 1501, 25 Aralık 2015


1501’inci sayımız bu yılın son CBT’si. Hem üç-dört haftadır izlediğimiz iklim meselesini Paris’teki konferansla noktalıyoruz hem de renkli bir dergi sunuyoruz. Bu arada, yarın değil ama hemen sonraki hafta, 2 Ocak Cumartesi günü yapılacak olan İki Bilge Konferansı’nı erkenden anons ediyoruz.
Yılı toparlayacağız, geçen yıl hoş bilimsel hikayeler ortalığa döküldü, bunların bir kısmını sayfalarımızda duyurduk, bir kısmını es geçtik. Kimi öyküler büyük çoğunluğu ilgilendiren ve etkileyen çerçevede. Yani oldukça popüler olabilecek özellik taşıyor. Kimi bilim öyküleri ise, bizi sanki hiç illendirmez gibi duruyor, “sert bilim”, veya temel bilimin en uç noktalarında, anlaşılması da zor ama çok önemli. Bunlara gelecek yazılarımızda da yer vereceğiz. Bu sayımızda bu yılın ilginç bilim fotoğraflarından seçmeler koymaya başladık. Dev kertenkelelerin dövüşü var dergide...
***

 

BİLİM KARİKATÜRLERİ
Yılın karikatürleri seçimlerinden birini kapağa koyduk, bir başkasını bu sayfaya alıyorum: “Güçlü Bilim”in bugünkü manzarası resmedilmiş. Bilimin dayanağı olan dört ayağın çatırdamasını görüyoruz: Finansörler, bilim dergileri, bilim insanları ve bilimsel kurumlar. Öyle midir? Sanki tam öyle değil, ama bilimin dayanaklarını kapitalist sistem oluşturuyor. Bu mali çerçeve ayakta kaldığı sürece sistem çalışacak, ama bilim daha da piyasalaşacak, kâr getirilerine bakılacak. Kapitalist sistem zora girdiği sürece, yukarıdaki bilimi ayakta tutan sistem de darbeler alacak. 
“Artık piyasa için bilim yapılıyor” biçimindeki görüşlere katılmıyorum. Örneğin bizim derginin bir aymık sayısındaki yazılarına bakacak olursak, büyük çoğunluğu temel bilimsel araştırmalara dayanıyor. Laboratuvarlardan çıkan Nobelli ve başka ödüllü çalışmaların hepsi temel bilim. Zaten bu temel bilim de büyük ölçüde kamu kaynaklarınca finanse ediliyor. Neyse bir karikatür alt yazısında da konuyu biraz toparlamış olduk.
Aslında dergimizin öyle pek de dışarıdan karikatüre ihtiyacı yok. Tayfun Akgül, hem de bilimin içinden biri olarak, ülkemizin hemen hemen tek bilim karikatüristi. Mükemmel denecek kadar!

İki Bilge Konferanslarının 5.si: Kültür ve Uygarlık, 2 Ocak 2015

Başarıyla süren Doğan Kuban – Bozkurt Güvenç hocaların İki Bilge Konferansları’nın beşincisine geldik. Bu kez daha önceden duyuralım dedik ki okurlar takvimlerine alsınlar. Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Yerleşkesi’nde 2 Ocak tarihinde, yeni yılın ikinci gününde bekliyoruz. Konumuz Kültür ve Uygarlık.
Geçen ayki toplantıda, bir izleyicimiz şöyle dedi: “Bu toplantıları bize sorarak başlatmadınız, bizden böyle bir talep gelmedi.. Ama bu toplantıları bitirmek için artık bizden izin almak zorundasınız..” Biz de yaza kadar toplantıların süreceğini açıkladık. Haydi hayırlısı.. Yeni programı sonra ilan edeceğiz.
***
Okurlarımızdan 1500. Sayımız için gelen kutlama ve destek mesajlarından bir sayfa hazırladık. Herkese teşekkür ederiz. Cem Say, vefakâr dostumuz, Odatv’de 1500. Sayımızı duyuran ve kutlayan yazısında güzel şeyler yazdı hakkımızda. Sağolsun.
Kimseye gelin demedik kutlamaya, ama Ömür Akyüz dostumuz her zamanki gibi çıkageldi. Hazır gelmişken, etrafına toplandık ve zor konularda kendisinden bir fizik dersi aldık. Zor konularda belki yahu bunlar da bir şey bilmiyor diyeceği sorular sorduk, o da büyük bir sabırla anlattı. Kuvantum mekaniği.. Elektromanyetizma teorisi.. Newton mekaniği..
Tabi başka misafirler de çıkageldiler, Mesela Çoşkun Özdemir gibi.. 

Mercan ve Tansu gibi.. bir anı fotoğrafı da onlardan.
Gelecek hafta yine beraber olmak dileğiyle..