Başka bir siyasetçi, örneğin Kılıçdaroğlu bunu yapsa, Erdoğan onu
yerden yere vurur, ne tutarsızlığını bırakır ne ciddi siyasetçiliğini.. Peki
Başbakan acaba ne dediklerini duyuyor mu, nasıl çelişkiler içinde yüzdüğünün farkında
mı?
Başbakanın son demeçlerinden birine baktım,
aaaa.. Bizim bu köşede, Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji’de de sık dile
getirdiğimiz, Doğan Kuban hocanın
işaret ettiği bir olguyu dile getiriyor: “Batılı
güçlerin derdi, İslam dünyasını paramparça etmektir..” (Mısır- Türkiye
Ekonomik İş Forumu toplantısında).
Eh yani dedim, sevinelim mi üzülelim mi.. Bu
bir kenara..
Pardon, bunu sağır sultan biliyor. İslam
dünyası kendi içinde parçalanmış, Batının eli kolu da bu parçalanmışlığın
içinde nemasını yiyor. Ama daha önemlisi şu: İslam dünyasını parçalamak istiyen güçlerden biri de sizin hükümet!
Libya’yı yıkan ve iç savaşın içine sürükleyen, onbinlerce Libyalıyı öldürten,
vee Kaddafi’nin ölümüne neden olan olaylar zinciri, NATO bombalamasıyla
gerçekleşti! Sizin de katkılarınızla..
Suriye’yi
anımsatmalı mıyım? Libya’nın hemen arkasından NATO’nun Esad’ı da yıkacağını sanıp hemen
çalışmalara başladınız.. Suriye’ye parçalamada ve bunca ölüm ve acıda,
iktidarınızın operasyonel çabalarını, silah, askeri ve sivil paylarını size
anımsatmalı mıyız?
***
Acaba diye düşündüm, Başbakan bu sözleri
kendisine mi söylüyor? Ama nasıl olur?! Bu durumlar için kültürümüze yerleşen
bir deyim var: Ağzından çıkanı kulağı duymuyor!
İnsanda genellikle düşünce-dil ve kulak
birlikteliği vardır. Dil beyinde üretileni dışa vurur, ağzından çıkan cümleler,
sözcükler özetle düşünceler de bir şekilde kulak kontrolünden geçer. Böylece
söylediklerin bir bütün oluşturur.
Ağzından
çıkanı kulağı duymamak, tamam, bu gerçekleşiyor ama yetersiz kalıyor.
Kanaat getirdim ki, Başbakanın iki ayrı
beyni, iki ayrı dili ve iki ayrı kulağı var.. eylemleriyle söyledikleri
arasında bir düşünce birliği kuramıyorsa, ancak böyle tarif etmek gerekmekte.
Libya, Suriye gibi islam ülkelerine karşı
yıkıcılık eylemlerine katıldığı için, beyninin öte yanı onu azarlıyor.
Tabii bu tür “çözümlemelere” hiç gerek
olmadan da, politikacı bu, dün başka bugün başka.. Veya burada başka Mısır’da
başka diyebilirsiniz. Mısır’da tribünlere oynuyor da..
Her neyse, Batı, Türkiye’ye koçbaşı olarak az
mı kullandı geçmişte.. Ve şimdi de RTE iktidarını kullanıyor!
***
ŞU PATRİOTLAR:
Bütün saldırganlıkların
ardında bir “savunma” gerekçesi vardır. Savaşlara hep bir gerekçe vardır..
Suriye’den bize sıçrayan bombalar
yurttaşlarımızı öldürdü. Şüphesiz hiç bir ülke buna tepkisiz kalamaz! Ama
burada sorun şu: Suriye Türkiye’ye saldırır mı, saldırma amaçlı mıydı bunlar,
saldırma planları var mı, olabilir mi?
Desteklediğiniz ÖSO askerleri ve köktendicileri
sınırda köşeye sıkışmış, hemen bize savaşın parçaları düşmüş. Kimse bunun
kasıtlı olduğunu düşünmüyor. Kendisi varlık yokluk savaşı veren Esad ve
hükümetinin Türkiye’ye füze ile saldırma planı olduğunu söylemek gerçeklikle
bağdaşmaz.
Peki Patriot füze sistemini neden Türkiye’ye
yerleştirmek istiyorsun?
Sanki
ülke Suriye saldırı tehdidi altında görüntüsü vermek ve Suriye’ye karşı
izlediği politikaları haklı göstermek için..
Bunun başka izahı yok.
Bir de şu var saklı olarak denmek istenen:
Ben eninde sonunda seni yıkacağım.. Sıcak savcaş bile patlak verebilir
aramızda. Senin bana füze atma olasılığın olabilir savaşta, bu nedenle ben Patriotları
yerleştireyim, onları havada iken avlarız..
Rusya dahil herkes Patriotlara karşı.. Bunu savaş
kışkırtıcılığı olarak ilan etti.
Heeeey Ankara, komşularına ve çevreye kulak
ver.. Suları ısıtma, tehlikeyi büyütme!..
--- 27 Kasım 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder