Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

13 Kasım 2012 Salı

Başkanlık, Açlık, İdam


Evet, önce iki mesajla (dün) sosyal medyada paylaştım konuyu: Başbakan R.T. Erdoğan’ın açlık grevcilerine karşı tutumu ile bütün yetkileri elinde toplamak istediği Başkan olma arzusu birbiriyle ne kadar örtüşüyor!
Örtüşen başka bir iradesi daha var: Başkan olma talebi ile İdam isteği!
Sosyal medya paylaşımındaz hemen yanıtlar geldi: “İstikrar diye buna derim ben!”.
Başka bir yanıt: “Batı'nın Ortadoğu'ya model olarak layık gördüğü lider tipi bu işte. Küresel kapitalizmle barışık, güç sarhoşu, otokrat, demogog.”
Başkanlık (bütün yetkiler!)- İdam - Açlık grevlerine karşı o soğuk, aldırmaz vurdumduymaz tutum... Bu üçlü davranış veya düşünce, tesadüfen bir araya gelen özellikler değil. Birbirini çağrıştıran, destekleyen ve kümülatif etkisi bakımından da ortaya net bir “Başkanlık Fotoğrafı” çekip koyuyor!
***
Başbakan, alelacele ismini verdirttiği Rize Üniversitesi’nde cüppe giyip konuşma yaptı. Ecevit’in adını da Zonguldak Kara Elmas Üniversitesine verdirtti ki, olayı örtbas etsin.. Hangi olayı diyeceksiniz: Bir insan, henüz iktidarının zirvesinde ve tam bir Muktedir konumunda iken, adını üniversitelere falan verdirtiyorsa, yanlıştır, etik değerlere aykırıdır, ve bence ayıptır. Cumhurbaşkanı’nın adının da, henüz gücünün zirvesindeyken üniversiteye verilmesi yanlıştır.
Bakın, Ecevit için aynı şeyi demem. Zonguldaklılar üniversitelerine Ecevit’in adının verilmesini isteyebilirlerdi ve bir kampanya açabilirlerdi. Yapmadılar veya ben duymadım!
Değerli olan, iktidardan gittikten sonra, başka güçlerin ve iradeerin böyle bir girişimde bulunulmasıdır. RTE iktidarın doruğunda iken, geçmişte bazılarının isimlerinin bugün nasıl silindiğinden bahsediyor! Belki de isimlerin kendi iktidarı dörneminde sildirildiği daha doğrudur! RTE, kendisinden sonra bu isimlerin hep ayakta ve orada kalacağından nasıl bu kadar emin?
İşte “Büyük Güç” budur! İnsanın iktidarda iken kendisinde duyduğu mutlak güç ve yanılmazlık budur. Bu tam bir otokrat kimliğin dışavurumudur. Ziyaret ettiği Brunei Sultanı Anayasasına ne yazmış (doğru mu araştırmadım, yakıştırma bile olsa, ülkede ve Sultan’daki genel kanıyı dile getiriyor): Hata Yapmaz!

“Dışarıdaki Gazeteciler”

Hapishanede olmayan “tutuksuz gazeteciler”, “Dışarıdaki Gazeteciler” adıyla kurdukları internet sitesinde basın özgürlüğünü savunuyorlar. Orada yayımlanan mesajımı, Otokratizmin Türkiyesi ile basının durumu örtüştüğü için paylaşıyorum:

Farklı kurumlarca gerçekleştirilen uluslararası ölçümlerde Türkiye’nin basın özgürlüğü karnesinin çok kötü olduğunu biliyoruz. 170’i aşkın ülke sıralamasında, iki farklı ölçümde Türkiye 118.ci ile 140.cı basamaklarda yer alıyor. Yine uluslararası demokrasi göstergelerinde de ülke yarı-özgür/melez rejimler grubunda bulunuyor. Yani Türkiye basın özgürlüğü ve demokrasi bakımından dünyanın en geri lükeleri arasında sayılıyor.
Demokrasi bütün kurum ve ilkeleriyle işlese, ülke özgür olsa, basın da özgür olur. KCK yargılamaları olsun, Odatv, Ulusal Kanal ve Aydınlık gazetesi üzerindeki baskılar ve yargılamalar olsun, gazeteciler üzerinde baskılar, uluslararası gazetecilik meslek örgütlerini bile isyan ettirici boyutlara ulaştı. İktidar hem medya (yazılı ve görsel basın) patronlarını, çeşitli devlet araçlarını devreye sokarak baskı altına alıyor, hem de doğrudan gazetecilere hukuki kumpaslar kurarak veya yasal faaliyetini yasadışı faaliyet olarak göstererek, yargılama yoluna gidiyor. Mesleki faaliyetlerde bulunan gazeteci yargılamalarının hemen hepsi, ne demokrasi ne hukuk ne de adil yargılama ilkelerine sığmakta..
İktidarın eleştiriye, muhalefete tahnammülü olmadığı bir gerçek. Bir yandan yandaş medya yaratarak kamuoyunu iktidarın politikaları doğrultusunda biçimlendirme amacını gerçekleştirirken öte yandan merkezi medyayı da baskılayarak, iktidar aleyhine yayın yapılmasını engelliyor. Öyle ki basın özgürlüğü için mücadele ülkenin acil bir sorununa dönüşmüştür..
Basın özgürlüğü yoksa demokrasi yoktur, insan hak ve özgürlükleri yoktur, saydamlık yoktur, tartışma yoktur, gerçeği aramak yoktur... 
Basın özgürlüğü yoksa, kapalı bir rejim ve diktatörlük vardır, yolsuzluk vardır, polis devleti vardır, keyfilik vardır, hukuksuzluk ve yasa tanımazlık vardır..
Türkiye özgürlükler alanındaki kazanımlarından vazgeçemez, bu haklarını hiç bir şekilde iktidarın politikalarına kurban ve feda edemez..” (www.pressout.net/gazeteciler-birbirimizin-davasına-sahip-çıkıyoruzturkish-journalists-calls-for-a-sensitivity-for-all-journalists-who-are-on-trial/)
--13 Kasım 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder