Evet, önce iki
mesajla (dün) sosyal medyada paylaştım konuyu: Başbakan R.T. Erdoğan’ın açlık grevcilerine karşı tutumu ile
bütün yetkileri elinde toplamak istediği Başkan
olma arzusu birbiriyle ne kadar örtüşüyor!
Örtüşen başka
bir iradesi daha var: Başkan olma talebi
ile İdam isteği!
Sosyal medya
paylaşımındaz hemen yanıtlar geldi: “İstikrar
diye buna derim ben!”.
Başka bir
yanıt: “Batı'nın Ortadoğu'ya model olarak layık
gördüğü lider tipi bu işte. Küresel kapitalizmle barışık, güç sarhoşu, otokrat,
demogog.”
Başkanlık
(bütün yetkiler!)- İdam - Açlık
grevlerine karşı o soğuk, aldırmaz vurdumduymaz tutum... Bu üçlü davranış veya
düşünce, tesadüfen bir araya gelen özellikler değil. Birbirini çağrıştıran,
destekleyen ve kümülatif etkisi bakımından da ortaya net bir “Başkanlık Fotoğrafı” çekip koyuyor!
***
Başbakan,
alelacele ismini verdirttiği Rize Üniversitesi’nde cüppe giyip konuşma yaptı.
Ecevit’in adını da Zonguldak Kara Elmas Üniversitesine verdirtti ki, olayı
örtbas etsin.. Hangi olayı diyeceksiniz: Bir insan, henüz iktidarının
zirvesinde ve tam bir Muktedir konumunda iken, adını üniversitelere falan
verdirtiyorsa, yanlıştır, etik değerlere aykırıdır, ve bence ayıptır.
Cumhurbaşkanı’nın adının da, henüz gücünün zirvesindeyken üniversiteye
verilmesi yanlıştır.
Bakın, Ecevit
için aynı şeyi demem. Zonguldaklılar üniversitelerine Ecevit’in adının
verilmesini isteyebilirlerdi ve bir kampanya açabilirlerdi. Yapmadılar veya ben
duymadım!
Değerli olan,
iktidardan gittikten sonra, başka güçlerin ve iradeerin böyle bir girişimde
bulunulmasıdır. RTE iktidarın doruğunda iken, geçmişte bazılarının isimlerinin
bugün nasıl silindiğinden bahsediyor! Belki de isimlerin kendi iktidarı
dörneminde sildirildiği daha doğrudur! RTE, kendisinden sonra bu isimlerin hep
ayakta ve orada kalacağından nasıl bu kadar emin?
İşte “Büyük Güç” budur! İnsanın iktidarda
iken kendisinde duyduğu mutlak güç ve yanılmazlık budur. Bu tam bir otokrat
kimliğin dışavurumudur. Ziyaret ettiği Brunei Sultanı Anayasasına ne yazmış
(doğru mu araştırmadım, yakıştırma bile olsa, ülkede ve Sultan’daki genel
kanıyı dile getiriyor): Hata Yapmaz!
“Dışarıdaki
Gazeteciler”
Hapishanede olmayan “tutuksuz gazeteciler”, “Dışarıdaki Gazeteciler” adıyla kurdukları
internet sitesinde basın özgürlüğünü savunuyorlar. Orada yayımlanan mesajımı,
Otokratizmin Türkiyesi ile basının durumu örtüştüğü için paylaşıyorum:
“Farklı kurumlarca gerçekleştirilen
uluslararası ölçümlerde Türkiye’nin basın özgürlüğü karnesinin çok kötü
olduğunu biliyoruz. 170’i aşkın ülke sıralamasında, iki farklı ölçümde Türkiye
118.ci ile 140.cı basamaklarda yer alıyor. Yine uluslararası demokrasi
göstergelerinde de ülke yarı-özgür/melez rejimler grubunda bulunuyor. Yani
Türkiye basın özgürlüğü ve demokrasi bakımından dünyanın en geri lükeleri
arasında sayılıyor.
Demokrasi bütün kurum ve ilkeleriyle işlese,
ülke özgür olsa, basın da özgür olur. KCK yargılamaları olsun, Odatv, Ulusal
Kanal ve Aydınlık gazetesi üzerindeki baskılar ve yargılamalar olsun,
gazeteciler üzerinde baskılar, uluslararası gazetecilik meslek örgütlerini bile
isyan ettirici boyutlara ulaştı. İktidar hem medya (yazılı ve görsel basın)
patronlarını, çeşitli devlet araçlarını devreye sokarak baskı altına alıyor,
hem de doğrudan gazetecilere hukuki kumpaslar kurarak veya yasal faaliyetini
yasadışı faaliyet olarak göstererek, yargılama yoluna gidiyor. Mesleki
faaliyetlerde bulunan gazeteci yargılamalarının hemen hepsi, ne demokrasi ne
hukuk ne de adil yargılama ilkelerine sığmakta..
İktidarın eleştiriye, muhalefete tahnammülü
olmadığı bir gerçek. Bir yandan yandaş medya yaratarak kamuoyunu iktidarın
politikaları doğrultusunda biçimlendirme amacını gerçekleştirirken öte yandan
merkezi medyayı da baskılayarak, iktidar aleyhine yayın yapılmasını engelliyor.
Öyle ki basın özgürlüğü için mücadele ülkenin acil bir sorununa dönüşmüştür..
Basın özgürlüğü yoksa demokrasi yoktur, insan
hak ve özgürlükleri yoktur, saydamlık yoktur, tartışma yoktur, gerçeği aramak
yoktur...
Basın özgürlüğü yoksa, kapalı bir rejim ve diktatörlük vardır,
yolsuzluk vardır, polis devleti vardır, keyfilik vardır, hukuksuzluk ve yasa
tanımazlık vardır..
Türkiye özgürlükler alanındaki
kazanımlarından vazgeçemez, bu haklarını hiç bir şekilde iktidarın politikalarına
kurban ve feda edemez..” (www.pressout.net/gazeteciler-birbirimizin-davasına-sahip-çıkıyoruzturkish-journalists-calls-for-a-sensitivity-for-all-journalists-who-are-on-trial/)
-- 13 Kasım 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder