12 Aralık 2019 Perşembe
/ Bilim ve Siyaset - Orhan Bursalı
206 rektörden kaçının bilimsel başarımı yüksek?
Acaba Atatürk tek bir bilimsel araştırması
olmayan ve yazdığı makaleye tek bir bilim insanının ciddiye almadığı bir
akademisyeni, rektör olarak atar mıydı?
Ne ilgisi var diye
sormayın, güncel konu profesör unvanlı, ama tek bir bilimsel çalışması olmayan
rektörlerin öyle gözden ve aradan kaçmış bir iki tane değil 68 tane olması. Bu
durum bilinçli bir seçimin işareti.
Olayın Atatürk’le ilgisine
gelince, biliyorsunuz üniversite reformunu en sona bıraktı. 1931’de o zamanki
Darülfünün’u son ziyaretinde, kadroya şunu sordu: Acaba uluslararası bilim
dergilerinde makalesi yayınlanmış ve atıf almış kaç bilim insanımız var?
Atatürk, uluslararası
araştırma makalesi yayınlanmış bilim insanını bile sormuyor, bunun üzerine
çıkıyor ve yayınlamış makalelerini, yabancı bilim insanlarının kendi
araştırmalarında kullanarak, bizimkileri referans göstermiş kaç bilim
insanımızın olduğunu sorguluyor.
İki yıl sonra da Darülfünün
kapatılacak ve Alman bilim insanlarının da katkısıyla İstanbul Üniversitesi kurulacaktır.
Halihazırda üniversitelerimizde
rektörlük yapan profesörlerden 68’inin uluslararası tek bir bilimsel
araştırması yok. 71 rektörün ise yayınladığı araştırmalarını tek bir Allahın
kulu dikkate almamış, kendi çalışmasında referans olarak kullanmaya değer
bulmamış, yani sıfır atıfı var.
Atatürk bunlardan
herhangi birini atar mıydı?
Akademinin çöküşü
Prof. Dr. Engin
Karadağ bugünkü olguyu açıkladıktan sonra diyor ki, bu durum “gene anlamda
Türkiye’deki akademinin çöküşüyle ilgili bir durumdur.”
Ekliyor: “Sadece
rektörleri de suçlamak yanlış, akademinin genel yapısı bu...” Üniversite
rektörlerinin akademik performansıyla üniversiteleri arasında da benzer durum
var, başarımı düşük kadrodan rektörler seçiliyor.
Neden bilimle hiç
ilgilenmemiş, araştırma yapmamış veya yf olsun torb dolsun kafasıyla değersiz
makaleler yazmış “Akademik kadro”dan insanlar seçilip üniversitelerin tepsine
oturtuluyor?
Rektörleri atayan
merci Cumhurbaşkanı, tek başına, şüphesiz YÖK ile istişare ediyordur, YÖK’ün
önerisi görüşü dikkate alınıyor mu, yoksa tamamen Cumhurbaşkanlığı ve parti
değerlendirmeleriyle mi atama yapıyor, doğrusu bilmiyoruz. Ama sanırım
ikincisi.
Durum daha vahim
aslında:
8 rektörün yayını: 1
10 rektörün 2 yayını
6 rektörün 3
8 rektörün 4
5 rektörün 5 yayın
bulunuyor.
Bilimsel yayınlarına referans
verilenlerin durumu da şöyle: 71 rektöre 0; 7 rektöre 1-2; 2 rektöre 3-5; 6
rektöre 6-10 referans.
Şüphesiz 206
üniversite var. Bunların önemli bir oranının bilimle ilişkisi zayıf, 70
kadarının ise hiç yok denebilir..
Yüksek yayınlarına
aldıkları atıf ile, diğer bir başarım ölçüsü olan H indeksi en yüksek 10 rektörün üniversiteleri: Koç, ODTÜ, Harran,
Sabancı, Galatasaray, Tarsus, Yıldız Teknik, Bilkent, İzmir Yüksek Teknoloji,
Akdeniz.. H –endeksinin 10 (en alt çıta) ve üzerinde olması başarılı bilim
insanları statüsü yaratıyor. H indeksi 10 ve üzerinde olan 21 rektörümüz
bulunuyor, Hacettepe de bunlar arasında.
Bu arada, H endeksi 15 ve üzerinde olan rektörler de şöyle:
Neden böyle?
Soru şu, neden
Cumhurbaşkanı akademik başarım konusunda hiç bir liyakat ölçütünü dikkat
almadan rektör atıyor?
Şu mu: Önemli olan bize bağlı olması,
yönetimde ve kadro atamalarında dediklerimizi yapması.. Gerisi önemli değil.
Hangi hakla sonra kalkıp üniversitelerimizin neden mesela ilk 500 içinde
olmadığını sorgulayabiliyoruz?
Bu ülkenin yüksek bir bilime, bilimsel
gelişmeye, üretmeye ihtiyacı var.
Arkasında bilimsel
aktivitesi olmayanlar, üniversitesini de geliştiremez. Bunun çok çok az örneği
olsa bile, genel manzarayı değiştirmez.
Nerede liyakat var ki,
diye sorabilirsiniz, üniversiteler neden bu durumun dışında kalsınlar ki..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder