SAYFALAR

14 Aralık 2019 Cumartesi

206 rektörden kaçının bilimsel başarımı yüksek?


12 Aralık 2019 Perşembe / Bilim ve Siyaset -  Orhan Bursalı

206 rektörden kaçının bilimsel başarımı yüksek?

Acaba Atatürk tek bir bilimsel araştırması olmayan ve yazdığı makaleye tek bir bilim insanının ciddiye almadığı bir akademisyeni, rektör olarak atar mıydı?
Ne ilgisi var diye sormayın, güncel konu profesör unvanlı, ama tek bir bilimsel çalışması olmayan rektörlerin öyle gözden ve aradan kaçmış bir iki tane değil 68 tane olması. Bu durum bilinçli bir seçimin işareti.
Olayın Atatürk’le ilgisine gelince, biliyorsunuz üniversite reformunu en sona bıraktı. 1931’de o zamanki Darülfünün’u son ziyaretinde, kadroya şunu sordu: Acaba uluslararası bilim dergilerinde makalesi yayınlanmış ve atıf almış kaç bilim insanımız var?
Atatürk, uluslararası araştırma makalesi yayınlanmış bilim insanını bile sormuyor, bunun üzerine çıkıyor ve yayınlamış makalelerini, yabancı bilim insanlarının kendi araştırmalarında kullanarak, bizimkileri referans göstermiş kaç bilim insanımızın olduğunu sorguluyor.
İki yıl sonra da Darülfünün kapatılacak ve Alman bilim insanlarının da katkısıyla İstanbul Üniversitesi kurulacaktır.
Halihazırda üniversitelerimizde rektörlük yapan profesörlerden 68’inin uluslararası tek bir bilimsel araştırması yok. 71 rektörün ise yayınladığı araştırmalarını tek bir Allahın kulu dikkate almamış, kendi çalışmasında referans olarak kullanmaya değer bulmamış, yani sıfır atıfı var.
Atatürk bunlardan herhangi birini atar mıydı?

Akademinin çöküşü
 Prof. Dr. Engin Karadağ bugünkü olguyu açıkladıktan sonra diyor ki, bu durum “gene anlamda Türkiye’deki akademinin çöküşüyle ilgili bir durumdur.”
Ekliyor: “Sadece rektörleri de suçlamak yanlış, akademinin genel yapısı bu...” Üniversite rektörlerinin akademik performansıyla üniversiteleri arasında da benzer durum var, başarımı düşük kadrodan rektörler seçiliyor.
Neden bilimle hiç ilgilenmemiş, araştırma yapmamış veya yf olsun torb dolsun kafasıyla değersiz makaleler yazmış “Akademik kadro”dan insanlar seçilip üniversitelerin tepsine oturtuluyor?
Rektörleri atayan merci Cumhurbaşkanı, tek başına, şüphesiz YÖK ile istişare ediyordur, YÖK’ün önerisi görüşü dikkate alınıyor mu, yoksa tamamen Cumhurbaşkanlığı ve parti değerlendirmeleriyle mi atama yapıyor, doğrusu bilmiyoruz. Ama sanırım ikincisi.
Durum daha vahim aslında:
8 rektörün yayını: 1
10 rektörün 2 yayını
6 rektörün 3
8 rektörün 4
5 rektörün 5 yayın bulunuyor.
Bilimsel yayınlarına referans verilenlerin durumu da şöyle: 71 rektöre 0; 7 rektöre 1-2; 2 rektöre 3-5; 6 rektöre 6-10 referans.
Şüphesiz 206 üniversite var. Bunların önemli bir oranının bilimle ilişkisi zayıf, 70 kadarının ise hiç yok denebilir..
Yüksek yayınlarına aldıkları atıf ile, diğer bir başarım ölçüsü olan H indeksi en yüksek 10  rektörün üniversiteleri: Koç, ODTÜ, Harran, Sabancı, Galatasaray, Tarsus, Yıldız Teknik, Bilkent, İzmir Yüksek Teknoloji, Akdeniz.. H –endeksinin 10 (en alt çıta) ve üzerinde olması başarılı bilim insanları statüsü yaratıyor. H indeksi 10 ve üzerinde olan 21 rektörümüz bulunuyor, Hacettepe de bunlar arasında.  
Bu arada, H endeksi 15 ve üzerinde olan rektörler de şöyle:

Neden böyle?

Soru şu, neden Cumhurbaşkanı akademik başarım konusunda hiç bir liyakat ölçütünü dikkat almadan rektör atıyor?
Şu mu: Önemli olan bize bağlı olması, yönetimde ve kadro atamalarında dediklerimizi yapması.. Gerisi önemli değil.
Hangi hakla sonra kalkıp üniversitelerimizin neden mesela ilk 500 içinde olmadığını sorgulayabiliyoruz?
 Bu ülkenin yüksek bir bilime, bilimsel gelişmeye, üretmeye ihtiyacı var.
Arkasında bilimsel aktivitesi olmayanlar, üniversitesini de geliştiremez. Bunun çok çok az örneği olsa bile, genel manzarayı değiştirmez.
Nerede liyakat var ki, diye sorabilirsiniz, üniversiteler neden bu durumun dışında kalsınlar ki..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder