26 Mart 2019 Salı /
Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Gerçekten tozu dumana katan bir süreç yaşıyoruz. Ülke param parça ve bu da
iktidarın bir ürünü. Ataşehir adayı iktidarın, Türkiye’nin kuruluşuna
saldırıyor, öyle bir düğüm atmışlar ki, çöze çöze bitiremiyoruz diyor. O kadar
yani! Bugün varlığını borçlu olduğu ülkede yaşıyor, bunun bile farkında değil.
Bir “siyasetçi”nin kendi ülkesine böylesine saldırısını dünyada görmek mümkün
değil.
Öte yandan bir de topluma saldırı var! “Milletim” diye diye iktidar erbapları,
insanların birlikte yaşayamadığı bir ülke yarattılar. Nefret ki diz boyu!
Beka sorunu diye ileri sürülenlerin hepsinin toptan palavra olduğunu sadece
yaratılan bu düşmanlık bile anlatmaya yeter.
Milliyetçiliğin
parçaladığı millet
“Yaratılan düşmanlık” dedim, altını çiziyorum, tıpkı yaratılan gerçek ötesi
aslı astarı olmayan politikacı hikayeleri gibi bir şeyin ötesinde, çünkü bu
düşmanlığın aslı astarı var. Kendisine milliyetçi Türkçü diyen en partinin
lideri bile bu parçalanmanın en büyük destekçilerinden biri olarak vitrinde!
Ülkenin büyük çoğunluğunu teröristlerle bir tut, aşağıla!
Neden? Yerel seçimlerde Ankara ve İstanbul gibi merkezi yerleri kaybetmemek
için. Daha dün birbirlerini cehennemin dibine iten iki partinin, kişisel ve
partisel varlıklarını ayakta tutmak için bütünleşmeleri neyin pahasına?
Oy farkı artacak
Milliyetçiliğin amentüsü olması gereken “ülkenin birliğinin bütünlüğü”nün yerlerde süründüğü zamanlardan
geçiyoruz! Yarın tekrar aslımıza döneriz diye düşünenler varsa, bunun siyasi
bedelini ödemeyi de hesaplıyorlardır.
Ülkenin bu durumu, hangi ödenecek siyasi bedelle telafi edilebilir?
Meydanları, seçimler sonrası hesabını vereceksiniz, nutuklarıyla inletmek,
tehditler nasıl keyfi ve otoriter bir ülkeye dönüştüğümüzün resmidir.
Ankara’yı kaybettiniz görünüyor, sanırım meydanlarda hırçınlığınız arttıkça
aradaki oy farkı daha da açılıyor. Kaybetmeyi göze alamayan, kaybetmemek için
her şeyi yapmaya hazır politikacı tipinin ülkeye zerre hayrı yoktur.
İmamoğlu’nun İstanbul
öyküsü
Buna karşılık yerelden bir başka politikacı yükseliyor. Birleştiriciliği
ile, kendine güveni ile ve İstanbul’a
ilişkin anlattığı öyküleriyle büyük bir inancı ve güveni ortalığa yayan Ekrem İmamoğlu. İktidar sahiplerinin
tam tersi ve ülkemizin en çok ihtiyaç duyduğu ana politikacı tipi.
İstanbul’dan başlayarak demokrasinin kapısı aralanabilir ve herkes derin
bir nefes alır. Salt Ankara yetmez nefes almaya.
İktidar milletin seyredeceği, okuyacağı, dinleyeceği ve kanat edineceği ana
kamusal alanları işgal etmiş durumda.
Eşitsizlikten artık bahsetmiyoruz bile, adeta bunu yıllardır verili bir
durum olarak kabul etmişe benziyoruz. Buna rağmen Ankara’nın yanı sıra, bazı
büyükşehirleri ve dahası İstanbul’u kaybetmeleri, şunu gösterecektir:
Muktedirler işgal ettikleri kamusal alanların kendilerini kurtaramayacağını
görecekler.
Dün HalkTV’de, Eskişehirlilerin
dayanışması ve siyasetin hemen harekete geçerek kurduğu baskı sonucu gözaltının
kenarından dönen Ayşenur Arslan’ın
Medya Mahallesi programında söylediğine tamamen katılıyorum. Sanılıyor ki
iktidar ve başı, her şeyi kontrol etme gücüne sahip.
Herşeyi kontrol yok
Böyle bir durum yok. ABD dahil dünyada hiç bir büyük gücün, en büyük
diktatörlerin bile her şeyi kontrol etme gücü bulunmuyor. Mesela ekonomiyi
kontrol edemiyorlar, dolar bir anda 5.85’e dayanıyor, Trump’un Golan tepeleri
konusundaki tviti, Türkiye’yi yüzde 6 sarsarken, Brezilya parasını ise yüzde 3
sarstı.
Neden? Ekonomin son derece kırılgan. Yarattıkları tablo budur. Bir tvitlik
gücü var ekonomik durumun. Bunu, rahip Brunson olayında da yaşamıştık.
Yaz yaz bitmez. En iyisi Ekrem Beyin Habertürk’te
Fatih Altaylı ile söyleşisinde son
söz olarak dile getirdiği ile bitirelim:
1 Nisan’da sadece bize
oy verenlerle değil, 16 milyon İstanbullu ile birlikte bayram yapacağız.
İnşallah!
Bunun için: Herkes
sandıklara ve sandık müşahitliklerine! Muktedirliğin
sökmeyeceği yerlere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder