21 Mart 2019 Perşembe
/ Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Yeni Zelanda’da bir alt insan türünün yaptığı katliamı üzerine
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri ortalığı karıştırdı. Bu tür konuların seçim
kampanyalarında kullanılmasının tehlikeleri üzerine yazmak bile gereksiz.
Cumhurbaşkanı’nın mitinglerinde katliamın görüntülerine yayınlaması ne
kadar asla desteklenecek bir durum değilse ve bir Cumhurbaşkanına ve Türkiye’ye
asla yakışmazsa, kitlesel katilin İstanbul üzerine söylediği sözleri birinci
derecede ciddiye alarak “Çanakkale’yi unutmayın, bekliyoruz gelin” mealinde
sözler söylemesi de, Avustralya ve Zelanda’da hiç de hoş karşılanmadı.
Büyükelçilerimizden açıklama istediler.
Erdoğan’ın ortalama AKP seçmeni üzerinde kalıcı etkilerinden biri de
fırsatını buldukça ve özellikle seçim zamanları dünyaya karşı sert sözler
söylemesi, kafa tutması, tabir caizse posta koyması. Hollanda ve Almanya’ya
karşı geçen 2017 seçimlerini anımsayın, Almanya’nın ne Naziliği kalmıştı ne
soykırımcılığı.. Hollanda bir bakanı ülkeye sokmamıştı.. Sonra Almanya ve
Merkel’i övme dönemine girildi.. Ama herhalde 1 puana yakın bir oy getirdi
“posta koyan dünya lideri” tavr
İstanbul’u işgale
geliyorlar sanki
Şu
sözler RTE’nin: “İstanbul’u
Konstantinapol yapamayacaksınız. Dedeleriniz geldiler, burada olduğumuzu
gördüler, kimi ayakta kimi tabutta geri döndüler. Aynı niyetle gelecekseniz
sizi de bekleriz. Sizleri de dedeleriniz gibi uğurlayacağımızdan hiç şüpheniz
olmasın... Yeni Zelanda hesap
sormazsa biz sormasını biliriz..”
Sanki
İstanbul’a karşı bir Haçlı Seferi düzenlendi!
Buna karşılık
Yeni Zelanda’nın müthiş başbakanının yaptığına anımsayın. Parlamento kuran ile
açılıyor, karikatüristleri, Yeni Zelanda Bayrağındaki gümüş eğreltiotu simgesini, yapraklarını ibadet eden
Müslümanlara benzetiyor; 50 yaprak, hayatını kaybeden 50 kişiyi temsil ediyor:
Üstelik Başbakan caninin ismini bile ağzına almayacağını ve silah yasasında
değişiklik yapılacağını açıklarken, RTE katliam sahnelerini seyrettiriyor.
Bizler bir cani üzerinden iç ve seçmen politikası yapıyoruz.
Ata ne demişti?
Madem yeniden Çanakkale savaşları girdik, Mustafa Kemal Atatürk’ün
1934 yılında Anzak annelerine yazdığı mektubu anımsamalıyız:
“Uzak memleketin toprakları üstünde kanlarını
döken kahramanlar; burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde
uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan
evlatlarını harbe gönderen analar; göz yaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız
bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Bu
toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Ülkemizi o kadar da eleştirmeyelim. Dünyada bugüne kadar hiç bir liderin
ağzından dökülmemiş sözleri dile getirmiş ve hala dünyayı bir sevgi ve barış
bayrağı gibi dolaşan bir büyük lider çıkardık, bizim özümüz ve Türkiye’nin
kuruluşu bu sözler üzerindedir ve hiç bir güç bu durumu ne derse desin
değiştiremeyecektir.
Geçici olan değil, kalıcı olan bizimdir, yürüyüş meşalemizdir.
“BAHRİYE”
Elfin Tataroğlu “Aydınlanma yolunda bir ömür:
Bahriye” kitabını, rdoman tadında ama biyografik bir kitap olarak yazdı. Sağ
olsun. 1990’da evine gönderilen bombalı paketle aramızdan ayrılan ilahiyatçı
Prof. Dr. Bahriye Uçok’un “nasıl yaşadı”ğını anlatıyor Tataroğlu, tüm değerleri
ve güzellikleriyle. Bir çok değerli hayat ve çok değerli örnek bir mücadele
kadını!
Bahriye Hanıma ölüm, Atatürk Düşünce Derneği kurucusu hukukçu Prof. Dr. Muammer Aksoy’un öldürülmesinin
ardından gelmişti.
Bu alçakların hiç biri bulunamadı; ama inanıyorum ki katiller devletin
arşivlerinin bir karanlık dosyasında açıklanacağı zamanları bekliyor. 1990’lı
cinayetleri hiç bir zaman unutulmayacak.
Elfin Tataroğlu’nun merakla ve su gibi okunan kitabı, aynı zamanda bir
ulusça borcumuzu da yerine getiriyor. Asi Kitap yayımladı, 275 sayfa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder