10 Mart 2019 Pazar
/ Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
2013 Mayısı sonunda Taksim’de patlayan ve Türkiye’ye yayılan Gezi olayı,
Cumhurbaşkanını en çok kaygılandıran, hatta buna korkutan bile diyebileceğimiz
bir kitle hareketiydi. Cumhurbaşkanı bu olayları hiç unutmadı, Gezi üzerine
uydurulan Camide içki içtiler, Kabataş’da türbanlı kadınların üzerine işeyen 50
kişi yalanları ile, iktidarlarına karşı gelişen protesto hareketini aşağılamaya
ve düşmanlaştırmaya çalıştılar. Tabii en çok da
“dış düşman” ve “organize olay”
olarak lanse edildi.
Böyledir otoriter iktidarlar ve liderler. Toplumsal gerçekleri görmeye asla
yanaşmazlar.
Geçen yılın sonunda Ankara’daki Gezi protestoları için davalar açılmıştı ve
İstanbul’da da hazırlığının yapıldığı biliniyordu. Oysa İstanbul’da bir dava
açılmış ve beraat ile sonuçlanmıştı, fakat Cumhurbaşkanı Gezi’yi hiç dilinden
düşürmedi. Geçen Ekim- Kasım’dan bu yana pek çok konuşmasında Gezi olaylarını
diline doladı, CHP’yi suçladı, ekonomiyi çökertmek amacı olduğunu ileri sürdü.
Peşin yargı
Mesela 3 Aralık 2018 tarihindeki konuşmasında şöyle diyordu: “Gezi’nin
arkasında kimler olduğunu açıkladım, dış ayağı Soros iç ayağı Kavala’dır, dedim”.
Cumhurbaşkanı daha iddianame yazılmadan, bırakın iddia etmeyi, mahkeme
aşamasını, yargılanmayı vb, kesin kararını veriyor “suçluları” tayin ediyordu!
Savcıların iddianamesi de bu ayaklar üzerine kuruldu, tabii bunlara bir de
tiyatro sanatçısı Memet Ali Alabora eklendi.
Bir “kumpas” davası daha sahneleniyor. Savcılara hukuk dışı, kanıtsız, salt
kanaate dayalı, kişiler arasındaki kurduğu ilişkilere hiç bir kanıt gösterme
gereği bile duymadıkları bir iddianame hazırlamak düştü.
Bir ekleme yapayım, yazıyı yazdıktan sonra Cumhurbaşkanı Meral Akşener’e diyor ki:
Bak birileri cezaevlerinde süre dolduruyor, sen de düşebilirsin... Cumhurbaşkanlığı yargısı, tam gaz işbaşında!
FETÖ örgütü polisi, savcı ve yargıçları hiç olmazsa “gerçekle ilgisi
olmayan “delil uydurma- sahte delil yaratma” için çalıştılar. Burada ise
ilişkiler arasında bir illiyet bağı göstermeye gerek duyulmadan, inanç temelli
bir hukuk garabeti var. Tıpkı daha
önceki siyasi davalar gibi bir durum, hukuk olmuş guguk..
Emredersiniz, komutanım!
“TARİKATLAR CİRİT ATMIYOR”
İnönü Üniversitesi Rektörü Ahmet
Kızılay aradı ve perşembe günkü “Bir üniversiteden
görüntüler” başlıklı yazımın gerçeklerle örtüşmediğini dile getirdi.
Aslında yazımda üniversite içinden bir okurun mektubunu yayınlamıştım. Rektör
beyle sohbet ettik telefonda ve üniversitede 103 öğrenci topluluğu bulunduğunu,
bu toplulukların çok çeşitli konularda kurulduğunu, hepsinin faaliyetinin maddi
olarak desteklendiğini, aralarında mesela Atatürkçü Düşünce Topluluğu gibi
topluluklar da olduğunu ve her düşünceden insanların davet edilip konferans
verdirildiğini belirtti.
Rektör bey “yazıda beni en çok üzen
üniversitede tarikatların cirit attığı” cümlesi oldu ki bu doğru değil ve
üniversitemizin sanki tarikatların yuvası olduğu gibi bir olumsuz algı
yaratıyor, böyle değil” dedi.
Ayrıca Cuma günleri camide verilen vaazın
kampus içinde de yayınlandığı iddiasına ise katılmadı. 5 bin kişilik camii
yapımı ile ilgili olarak, “bir küçük camii var, fakat yerleşkenin en uzak
bölgesinde, gitmesi zor oluyor, para bulunamadığı için inşaatı yarım kalan yeni
camii ise 4 bin kişilik; üniversitemizde 40.810 öğrenci ve 6 bin personel var,
bunların yüzde 10’u namaz kılmak istese 4 bin kişilik bir camii gerekiyor” dedi.
Diyanet ilk başta inşaatta katkıda bulunmuş, Malatyalı iş adamlarının
katkılarıyla bir noktaya gelmiş, şimdi ise yeni para akmadığı için inşaat
durmuş.
Rektör beyle konuşamadığımız üniversitenin bilimsel başarımı üzerine
ileride yazacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder