Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

11 Ocak 2014 Cumartesi

İstanbul’un ve Kopenhag’ın Kuzeyleri / Öncü Bilim Kadınları

CBT Gündem, sayı 1399, 10 Ocak 2014

Birden anımsadım, Kopenhag’ta kent dışına hem çok kolayca çıkarsınız hem de bir yeşilliğin içine düşersiniz.. Bir göl birden gözlerimin önünde canlandı yeniden... ağaçlarla çevrelenmiş, üzerinde nilüferler, küçük bir ırmak, börtü böcekler, kuşlar... insanlar, gezinenler, koşanlar, yürüyenler, çocuklar... büyük bir sessizlik içinde akıp giden huzurlu bir dünya... hemen bir adım ötede alabildiğine koşabileceğiniz bir çayır... ne bir büfe, ne bir dükkan, ne bir çığırtkan.. ne bir çöp, plastik torba veya benzeri bir şey... insan adındaki yaratık, sessiz sedasız, oranın bir parçası..
İstanbul’un kuzeyinde yapılacak havaalanı bölgesini iyi araştıran jeolog Esen Arpat’ın yazısını okuyunca ve hele irili ufaklı 66 gölün varlığını öğrenince, gözümün önünde Kopenhag’ın “kuzeyi” canlandı.. Ve İstanbul’un ve İstanbulluların ne kadar büyük bir fırsatı kaçırmak üzere olduklarını düşündüm. 66 göl ve çevresine bir “doğal el” değse, dünya harikası bir yer eklenecek İstanbul’a. Büyük bir değer artışı..
Ama iktidar kafası “değer artışı”nı, betonlaştırmak, doğal olanı yoketmek, bina dikmek olarak gördüğü için, bu mümkün olamıyor; doğaya “bu ne rezalet böyle!!!!” diye bağırarak bakıyorlar... hemen gelsin iş makineleri! İnsanın “eser yaratmak” propagandasına karşı “batsın sizin eserleriniz” diye haykırası geliyor.
Evet batma olasılığı da yüksek! Arpat öyle diyor! İnşaat alanına 800 milyon metreküp dolgu yapmak, yani esasında beton dökmeke zorundalar! Ama bunun çökmeleri, yapılacak pistler dahil, önlemeyeceğini söylüyor. Başka bir tehlikeye dikkat çekiyor: Beton dökerek çökmelerin önünü alamayacaklarını biliyorlar, bu nedenle dolgu olabilecek kayaların bulunduğu bölgelere el atmak zorunda kalabilirler; bu durumda Kemerburgaz çevresindeki muazzam büyüklükte bir ormanlık alanın yokedilmesi gündeme gelebilir...
İnşaat inşaat ve inşaat.. ver ihaleyi al yüzdeni.. şişsin banka cüdanları, gizli kasalar ve hesaplar... iktidarın tek yaptığı budur. Türkiye cari açık veriyormuş; ihracatı, sanayisinin yapısı düşük teknolojik üretime ve ürünlere dayanıyormuş. Bu nedenle de hep ütülüyormuş emeğimiz. Zerre kadar umurlarında olmadı 12 yıldır.. Türkiyenin ekonomisinin kırılgan bir yapıda olduğu bir yıldır çağrılıyor.. İşte ilk siyasi bir krizde paldır küldür.. sonra gelsin “dış güçler” edebiyatı.. Anlatın anlatın..

OSMAN BAHADIR: BİLİMDE ÖNCÜ KADINLAR


Yazarımız Osman Bahadır’ın “Bilimde Önce Kadınlar” kitabı Cumhuriyet yayınlarında çıktı. Osman’ın güçlü bir tezi var bilim kadınları için: Onlar, kadınların toplumsal kurtuluş mücadelesinin öncüleri, ilk feministler! Bilim, 1700-1800’lerden itibaren kadınların bir özgürlük-kurtuluş kapısı olmuş. 
Tarihin bilinen ilk parlak bilim kadını olarak 400’lü yıllarda yaşayan İskenderiyeli Hypatia’dır diyen Bahadır, o görünüşte pagan inançlara sahip olduğu için öldürüldü, ama esas nedeni büyük olasılıkla matematik ve felsefe ile uğrayan ilk kadın olmasıdır, diyor. Erkeklerin egemenlik alanına, erkekten aşağı kabul edilen bir kadın nasıl girebilirdi?
Ama Hypatia’nın açtığı yoldan yavaş ve emin adımlarla ilerlediler.. 1900’lere gelindiğinde Atom çağını başlatacak kadar ataktılar: Marie Curie ve Lise Meitner.
Bugün bilimin hemen her alanında varlar.. Yine de, zorluklarla. Hem anne hem ev kadını hem de bilim kadını olmak, özellikle ülkemizde ne kadar zor.. Ama buna rağmen.. 
Dinlediğim bilim kadınlarımızın öykülerinden birinde, bilim kadınımız aynı zamanda evin bütün elektrik tamirlerinden de sorumluydu!
Bir gün canına tak demiş ve ampulleri değiştirmemiş, butonları tamir etmemiş.. Bazı ışıklar yanmıyor evde..  Evin bilim erkeği ne oluyor diye sormuş.. Boykotu görünce, tamirci çağırmak ve cüzdanını da boşaltmak zorunda kalmış! 
Bir başka öykü şöyle: karı koca üniversiteye gidiyorlar.. Yolda lastik patlamış.. Bilimci koca arasadan inmiş, lastiğe bakmış bakmış ve “benim işim acele sen tekerleği değiştirirsin” diyerek çekip gitmiş.. 
Bilim kadınlarımız bu koşullarda kendilerini varetmeye çalışıyorlar..
Kitaba dönersek, Osman, 1923’e kadar 19 büyük bilim kadınının öyküsünü anlatıyor.. Tabii ki yaptıkları önemli katkıları da vurgulayarak...
Haftaya yeniden görüşmek dileğiyle..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder