Geçen hafta Hasdal’daydım.. Hasdal’ın bile nerede olduğunu bilen insan
değilken, baktım İstanbul’un bitişiğinde ormanlık bölgede askeri kışlanın sağlı
sollu yerlerinden birine gelmişiz.. Şehir hızla “Hasdal”ın üzerine
yürüyor! Hımm dedim bölgeyi görür görmez.. Herhalde bir beş yıl içinde “İstanbul’u talan için arazi gerek, hadi
asker toz ol bakalım buralardan,” derler ve iş makinelerini yeşilin içine
sokarlar…
Tıpkı bugün Polonezköy’ü yapılaşmaya açmaları gibi.. Yeşili sakinliği, doğayı,
koruma altındaki bölgeleri gördükçe kırmızı görmüş boğa gibi oluyorlar.
Buraları nerelerine batar diye sormadan edemiyor insan.. İstanbul için en çok
istediğim şey, son yeşillerin bulunduğu askeri bölgelerin askeri bölge olarak
kalması! Sadece direnasker, direnistanbul diyeceğiz herhalde, yaşarsak!
***
Hasdal cezaevinde, uyduruk Balyoz,
Casusluk, Poyrazköy, hatta Ergenekon davalarından bile ağır cezalara
çarptırılan bir kısım subay tutuluyor. Aralarında bazı jandarma subaylar da
var.
Daha dış girişte bir yüzbaşı ile tanıştım.
Kendini şöyle takdim etti: “Ben casus Deniz Yüzbaşı Ekrem
Saltuk Baysal..”
Biliyorsunuz,
İstanbul’daki Askeri Casusluk Davası’nda mahkum ettikleri, üstüne üstlük Yargıtay’ın
malum dairesinin de onayladığı, ama bu davanın onların da başına yıkılacağına
kesin inandığım garabet mi garabet davanın 6 yıl 3 aya mahkumu.. Tutuksuz
yargılanıyordu. Hasdal’a arkadaşlarını ziyaret gelmiş. Tutuklama kararını
bekliyor! İçeri girecek.. 5 yaşında kızı var.. Sözde hayat kadınlarıyla ilişki
kurup askeriyenin sırlarını satmışlar.. Ortada bazı kadın isimleri var, ama
kadınların kendileri yok.. İddiaların hiç biri yok, tanığı yok, belgesi yok.. Yok
oğlu yok..
Ama
darmadağın edilen hayatlar var..
İşte Baysal da onlardan biri.. Başlı başına
yazılması gereken bir dava daha.. Şu son beş yılın hangi sahtekarlığıyla
uğraşacağız?
***
Görüşme
odasından telefonla anlaşmak durumundasınız.. Biri geliyor diğeri bekliyor,
gelenler gidenler.. Derken bir bomba haber düşüyor: Mahkumiyet veren
savcılık-mahkeme, Yargıtay’da cezaları onaylananların hemen Silivri’ye nakli
için harekete geçmiş, talimatlar yağdırıyormuş...
Yüzler
asılıyor.. Tamam, orada kalmayacaklar, sevkedilecekler de, bu ne yıldırım
harekatı? Normalde, cezalar onandıktan bir kaç ay sonra çeşitli onay
yerlerinden geçerek gerçekleşecek sevk, özel talimatla hızlandırılıyor. Bir
hafta!
Belli
ki Cemaat yargısının - savcısının, iktidarla çatışmasının doğurduğu yeni bir
intikam harekatı! Sen mi yeniden yargılama istersin!! Hadi bakalım!
Mahkemenin
buzul yüzlü adamının geçenlerde verdiği demecini anımsıyorum. Her ne kadar AİHM'i kastederek Yeniden yargılama tabii ki
mümkün, koşullar yerine gelirse.. Ama bu tip yeniden yargılamalar sonucunda
davalarda eski kararlar verilir, benzeri laflar etse de, kastının
tartışılan davalar olduğunu anlıyorsunuz.
Yani
“boşuna çabalamayın.. Bize gelirse yine
icabına bakarız..”
Hasdal, onları “cellatlarımız” diye nitelendiriyor.
İşe bak, bu mahkemelerin yeniden yargılama olasılığını yasayla kaldırmadan,
bütün hukuksuzlukları bilinçli yapan ve savunmayı asla dikkate almayan bir
“özel güdülü” mahkemeye davayı yeniden gönderme düşüncesine, kahkaha ile
gülmek gerekir.
Aslında
HSYK’nın “gel bakalım, nasıl olur da
yargılamalarda bu kadar keyfi davranırsın, haksızlık yaparsın, hiç bir
savunmayı dikkate almazsan, polis ve savcı gibi davranırsın..” diyerek, bu
hukuk skandalları hakkında savcısından yargıcına hepsi hakkında soruşturma
açması gerekirken...
“Bizi cellatlarımıza teslim etmeyin”
ortak ve haklı sesleri budur. Kimse, hiç bir politika, yaşadıkları kasıtlı
kötülükleri görmezden gelemez...
Davalarını
anlatıyorlar. Bilmediğimiz şeyler değil.. Ama ayrıntılar çok önemli... Mesela
Genel Kurmay’ın normal ve yasal bilgi ve belge bile göndermekte çekingen
davrandığını olaylarla anlatıyorlar.. en tipik bir örnek olarak da, İzmir’de
sürdürülen ikinci askeri casusluk davasından veriyorlar..
Emniyet Genel
Müdürlüğünün bile, “bunlar gizli falan
değil, sıradan, ortalıkta dolaşan, zaten üzerlerinde mühür falan da bulunmayan
belgeler” derken, Genel Kurmay’ın ise, artık endişe mi korku mu bilinmez, hepsi gizli diye fetva verdiği bir durum
var!..
***
Plan
açık ve seçik. Subaylar diyor ki “Bizler
budanınca, amiral olmayı hayal bile edemeyecek insanlara yükselme yolları
açıldı.. zaten amaç buydu.. Cemaatin yerleştirdiği, o güne kadar kendini gizli
tutanlar yükseliyor.. Bunlardan biri Amiral oldu mesela.”..
Cemaat’in
en zor işlerinden biri, Ordu içine yerleşmekti.. Bu nedenle, en zor sızdıkları
Deniz Kuvvetleri’ndeki adamlarına yolları otoban gibi açtılar..
Bunun
için de Cemaatçi olmayan ve büyük çoğunluğu kurmay olan en iyi yetişmiş ve
yetenekli subaylara suçlar atılarak safdışı bırakılmışlardır..
Mesele
budur.
Da,
“din ve vicdan”dan kırılıp dökülenlerin gidecek yeri var mıdır..
İnansalar,
bunları yapmazlardı…
Hepsine geçmiş olsun diyeceğimiz ve bu kumpasları
kuranların da hesabını verecekleri günün bir an önce hemen gelmesi dileğiyle..
-13 Ocak 2014 / Bilim ve Siyaset- Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder