CBT Gündem, sayı 1399, 10 Ocak 2014
Birden
anımsadım, Kopenhag’ta kent dışına hem çok kolayca çıkarsınız hem de bir
yeşilliğin içine düşersiniz.. Bir göl birden gözlerimin önünde canlandı
yeniden... ağaçlarla çevrelenmiş, üzerinde nilüferler, küçük bir ırmak, börtü
böcekler, kuşlar... insanlar, gezinenler, koşanlar, yürüyenler, çocuklar...
büyük bir sessizlik içinde akıp giden huzurlu bir dünya... hemen bir adım ötede
alabildiğine koşabileceğiniz bir çayır... ne bir büfe, ne bir dükkan, ne bir
çığırtkan.. ne bir çöp, plastik torba veya benzeri bir şey... insan adındaki
yaratık, sessiz sedasız, oranın bir parçası..
İstanbul’un
kuzeyinde yapılacak havaalanı bölgesini iyi araştıran jeolog Esen Arpat’ın yazısını okuyunca ve hele
irili ufaklı 66 gölün varlığını öğrenince, gözümün önünde Kopenhag’ın “kuzeyi”
canlandı.. Ve İstanbul’un ve İstanbulluların ne kadar büyük bir fırsatı
kaçırmak üzere olduklarını düşündüm. 66 göl ve çevresine bir “doğal el” değse,
dünya harikası bir yer eklenecek İstanbul’a. Büyük bir değer artışı..
Ama iktidar
kafası “değer artışı”nı, betonlaştırmak, doğal olanı yoketmek, bina dikmek
olarak gördüğü için, bu mümkün olamıyor; doğaya “bu ne rezalet böyle!!!!” diye bağırarak bakıyorlar... hemen gelsin
iş makineleri! İnsanın “eser yaratmak” propagandasına karşı “batsın sizin eserleriniz” diye haykırası
geliyor.
Evet batma
olasılığı da yüksek! Arpat öyle diyor! İnşaat alanına 800 milyon metreküp dolgu
yapmak, yani esasında beton dökmeke zorundalar! Ama bunun çökmeleri, yapılacak
pistler dahil, önlemeyeceğini söylüyor. Başka bir tehlikeye dikkat çekiyor:
Beton dökerek çökmelerin önünü alamayacaklarını biliyorlar, bu nedenle dolgu olabilecek kayaların
bulunduğu bölgelere el atmak zorunda kalabilirler; bu durumda Kemerburgaz
çevresindeki muazzam büyüklükte bir ormanlık alanın yokedilmesi gündeme
gelebilir...
İnşaat inşaat
ve inşaat.. ver ihaleyi al yüzdeni.. şişsin banka cüdanları, gizli kasalar ve
hesaplar... iktidarın tek yaptığı budur. Türkiye cari açık veriyormuş;
ihracatı, sanayisinin yapısı düşük teknolojik üretime ve ürünlere dayanıyormuş.
Bu nedenle de hep ütülüyormuş emeğimiz. Zerre kadar umurlarında olmadı 12
yıldır.. Türkiyenin ekonomisinin kırılgan bir yapıda olduğu bir yıldır
çağrılıyor.. İşte ilk siyasi bir krizde paldır küldür.. sonra gelsin “dış
güçler” edebiyatı.. Anlatın anlatın..
OSMAN BAHADIR: BİLİMDE
ÖNCÜ KADINLAR
Yazarımız Osman Bahadır’ın “Bilimde Önce Kadınlar” kitabı Cumhuriyet yayınlarında çıktı.
Osman’ın güçlü bir tezi var bilim kadınları için: Onlar, kadınların toplumsal kurtuluş
mücadelesinin öncüleri, ilk feministler! Bilim, 1700-1800’lerden itibaren
kadınların bir özgürlük-kurtuluş kapısı olmuş.
Tarihin bilinen ilk parlak bilim
kadını olarak 400’lü yıllarda yaşayan İskenderiyeli Hypatia’dır diyen Bahadır,
o görünüşte pagan inançlara sahip olduğu için öldürüldü, ama esas nedeni büyük
olasılıkla matematik ve felsefe ile uğrayan ilk kadın olmasıdır, diyor.
Erkeklerin egemenlik alanına, erkekten aşağı kabul edilen bir kadın nasıl
girebilirdi?
Ama Hypatia’nın
açtığı yoldan yavaş ve emin adımlarla ilerlediler.. 1900’lere gelindiğinde Atom
çağını başlatacak kadar ataktılar: Marie
Curie ve Lise Meitner.
Bugün bilimin
hemen her alanında varlar.. Yine de, zorluklarla. Hem anne hem ev kadını
hem de bilim kadını olmak, özellikle ülkemizde ne kadar zor.. Ama buna rağmen..
Dinlediğim bilim kadınlarımızın öykülerinden birinde, bilim kadınımız aynı
zamanda evin bütün elektrik tamirlerinden de sorumluydu!
Bir gün canına
tak demiş ve ampulleri değiştirmemiş, butonları tamir etmemiş.. Bazı ışıklar yanmıyor evde.. Evin bilim
erkeği ne oluyor diye sormuş.. Boykotu görünce, tamirci çağırmak ve cüzdanını da boşaltmak zorunda kalmış!
Bir başka öykü şöyle: karı koca üniversiteye gidiyorlar.. Yolda
lastik patlamış.. Bilimci koca arasadan inmiş, lastiğe bakmış bakmış ve “benim işim acele sen
tekerleği değiştirirsin” diyerek çekip gitmiş..
Bilim kadınlarımız bu
koşullarda kendilerini varetmeye çalışıyorlar..
Kitaba
dönersek, Osman, 1923’e kadar 19 büyük bilim kadınının öyküsünü anlatıyor..
Tabii ki yaptıkları önemli katkıları da vurgulayarak...
Haftaya yeniden
görüşmek dileğiyle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder