CBT
gündem, sayı 1363, 3 Mayıs 2013
Üniversitelerin, yönetimlerine tamamen yandaş rektörlerin ve dekanların
atanmasıyla, siyasi iktidara ve onun cihazı YÖK’e sıkıca bağlı merkezi bir
demirpençe altına alındıkları biliniyor. Son bir son örnek İTÜ’de Rektörlüğün,
Kimya- Metalürji Mühendisliği Fakültesi dekanlığına aday gösterdiği Prof. İsmail Duman olayıdır. Bu yazıyı
yazarken üniversiteden sordum dekanlığa kim atandı diye, Gıda
Mühendisliği’nden, bölüm başkan yardımcısı Prof. Beraat Özçelik. YÖK rektörlüğün iradesini hiçe saymış.. Beraat
Hanım çok iyi olabilir, bir bilgim ve önyargım yok; ama gıda uzmanı, atandığı
yer ise maden ve metalürji! Acaba fakülte öğretim üyelerinin ve öğrencilerin aklına
gelir mi başlarına Gıda mühendisliğinden bir akademisyenin atanacağı!?
YÖK acaba neden Duman’ı değil de Özçelik’i seçti? Neye göre? Bilimsel
kariyerine mi, Metal- Maden konularını Duman’dan daha bilir yönetir mi dedi,
akademik başarımlarına mı baktı, fakültede kimlere sordu soruşturdu da Duman’ı
değil Özçelik’i uygun gördü!? Bunların hiç biri yoksa, geriye kalan tek
seçenek, kendi meşrebine uygun bir akademisyenin orada olmasını uygun gördü
şeklinde şeytanın avukatlığını yapmaktır.. öyledir demiyorum, akla geleni
söylüyorum.
Bu son örnek üzerinde durmanın nedeni üniversitelerin tam anlamıyla
siyasi iktidarın markajı altına girdiğinin yeniden vurgulanmasıdır.
***
Bu durum karşısında, şüphesiz üniversitelerde bazıları siyasi teşhir /
mücadeleye önem verir.
Ama ben olsam, mücadeleyi daha iyi
bilim, daha iyi araştırma, liyakata göre seçme ve atama, üniversitenin
düzeyinin yükseltilmesi noktalarında sürdürürüm.. Son bir yazımda
belirttiğim gibi, Rektörleri, üniversitesiyle bütünleşmeye çağırmaktır,
bıkmadan… Rektörler, kendilerini atayan iradenin emir kumandası altında hareket
etmekten çok, üniversitesiyle, üniversitesinin asli unsurları olan akademik
personel ve öğrenciyle bütünleşmelidir. Daha iyi bilim daha nitelikle
üniversite daha iyi ders/öğrenim daha iyi araştırma ancak bu yolla mümkün.
Üniversitelerin kalitesini ancak böyle geliştirebilirsiniz.. Bunun başka yolu
yok.
Gelecek hafta yeniden birlikte olalım derken, Bozkurt Güvenç hocanın mektubu ve bir duyuru ile Gündem’i
kapayalım!
***
ŞENGÖR VE DİN TEMELLİ EĞİTİM
Bozkurt Güvenç
Sayın Celal
Şengör ile Rousseau tartışmamıza
son vermiştim ama “Zümrüt” yazılarını okumayı sürdürüyorum. Şengör’ün “Din Temelli Eğitimin Tehlikesi” başlıklı
yazısındaki insan eğitiminin iki amacı, birbirinden pek de farklı görünmeyen
hedeflerdir. Ne var ki günümüzde yurttaşlarımızın bir bölümü için giderek
hayatı sürdürmenin daha kolay yolu hatta tek kapısı haline gelmektedir ki büyük tehlike sanırım buradadır. Son on
yılda, Diyanet Bşk’nın Hizmet İçi Eğitim
bütçesi MEB bütçesinden sekiz kat fazla hızlı artmış.
Alfa Erkeğin
hayvanlar âlemi ve primatlarda gözlemlenen diktatörlüğü insan toplumlarında ne
kadar geçerlidir? Emin değilim. Çağdaş ve geleneksel toplumlar kendi
yarattıkları diktatörleri yine kendileri alaşağı ediyor gibi görünüyor.
Şengör’ün bilim/bilgi özdeşliği dikkatten kaçmış
bir sürçmedir.. Bilim de bir tür bilgidir ama her bilgi bilim değildir. Bu
tartışmalı sorunlardan sonra, Şengör’ün önerdiği bilim yolu ya da yöntemiyle
vardığı sonuçları zamanlı, sağlıklı buluyorum:
·
Bu şekilde –yani bilim yöntemiyle– elde
edilen “gerçeklere” dahi tam güvenilemez.
·
Bireyin öğrendiği her “gerçek” [–muhakkak
değilse bile–] bir miktar “yanlış” içerebilir [H.Pinter’in Nobel Ödülü
Gerekçesi, 2005].
·
Birey ömrü sınırlı olduğu için, bilgi
sorunlarını nesillere yayarak çözeriz.
·
Evren’in büyüklüğü her şeyi bilmemize
engel olduğu için, her şeyi bildiğimizi asla iddia etmemeli, böyle iddialarda
bulunanlara asla inanmamalıyız.
Sonuçsuz ve
sönmüş görünen Rousseau tartışmasında, ortak çözüme gecikmeli de olsa yine
Şengör Hoca’nın yukardaki dört önermesiyle dört ayda vardığımızı düşünüyorum.
Ne mutlu bizlere… Not: J.-J. Rousseau’nun Aydınlanma’ya
katkısı için, tarihçi Anthony
Pagden”in “The Enlightenment and why it should matter” eserini CBT okurlarına
duyurmak isterim. (Oxford 2013.)
***
DUYURU: Evrenin Geleceği
ve Dünya: “Evrenin
genişlemesi ne demek? Nasıl biliyoruz? Çekim, uzay-zamanın eğriliğiyle nasıl
ilişkili? Evrenin genişlemesi duracak mı, durmayacak mı? Her durumda, evrenin
geleceği nasıl olacak? Gezegenimizin sonu, evrenin geleceğine bağlı mı?”gibi
soruların bilinen ve/veya olası cevapları... Konuşmacı : Doç. Dr.
İbrahim Semiz Türkiye Bilim
Merkezleri Vakfı tarafından Şişli Bilim Merkezi Binası’nda, her ay farklı bir
konuda ücretsiz Bilim Konuşmaları düzenlenmekte. İbrahim Semiz, Yale’de J. W.
Gibbs ödülü aldı ve Doktora yeterlik sınavında 1. olarak kara delikler üzerine bir tezle 1992’de doktorasını aldı…1997’den
bu yana Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi. “50 soruda Görelilik Kuramları” adlı popüler kitabı ilginç örnekler
içerir. Yarın, 4
Mayıs 2013 Cumartesi – 11:30-12:45 Yer: Şişli Bilim Merkezi, Hakkı Yeten Cad. 18/A
Fulya-İST.; 0212 266 00 46
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder