Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

3 Mayıs 2013 Cuma

Üniversitelerde Mücadele Yolu


CBT gündem, sayı 1363, 3 Mayıs 2013


Üniversitelerin, yönetimlerine tamamen yandaş rektörlerin ve dekanların atanmasıyla, siyasi iktidara ve onun cihazı YÖK’e sıkıca bağlı merkezi bir demirpençe altına alındıkları biliniyor. Son bir son örnek İTÜ’de Rektörlüğün, Kimya- Metalürji Mühendisliği Fakültesi dekanlığına aday gösterdiği Prof. İsmail Duman olayıdır. Bu yazıyı yazarken üniversiteden sordum dekanlığa kim atandı diye, Gıda Mühendisliği’nden, bölüm başkan yardımcısı Prof. Beraat Özçelik. YÖK rektörlüğün iradesini hiçe saymış.. Beraat Hanım çok iyi olabilir, bir bilgim ve önyargım yok; ama gıda uzmanı, atandığı yer ise maden ve metalürji! Acaba fakülte öğretim üyelerinin ve öğrencilerin aklına gelir mi başlarına Gıda mühendisliğinden bir akademisyenin atanacağı!?
YÖK acaba neden Duman’ı değil de Özçelik’i seçti? Neye göre? Bilimsel kariyerine mi, Metal- Maden konularını Duman’dan daha bilir yönetir mi dedi, akademik başarımlarına mı baktı, fakültede kimlere sordu soruşturdu da Duman’ı değil Özçelik’i uygun gördü!? Bunların hiç biri yoksa, geriye kalan tek seçenek, kendi meşrebine uygun bir akademisyenin orada olmasını uygun gördü şeklinde şeytanın avukatlığını yapmaktır.. öyledir demiyorum, akla geleni söylüyorum.
Bu son örnek üzerinde durmanın nedeni üniversitelerin tam anlamıyla siyasi iktidarın markajı altına girdiğinin yeniden vurgulanmasıdır.
***
Bu durum karşısında, şüphesiz üniversitelerde bazıları siyasi teşhir / mücadeleye önem verir.
Ama ben olsam, mücadeleyi daha iyi bilim, daha iyi araştırma, liyakata göre seçme ve atama, üniversitenin düzeyinin yükseltilmesi noktalarında sürdürürüm.. Son bir yazımda belirttiğim gibi, Rektörleri, üniversitesiyle bütünleşmeye çağırmaktır, bıkmadan… Rektörler, kendilerini atayan iradenin emir kumandası altında hareket etmekten çok, üniversitesiyle, üniversitesinin asli unsurları olan akademik personel ve öğrenciyle bütünleşmelidir. Daha iyi bilim daha nitelikle üniversite daha iyi ders/öğrenim daha iyi araştırma ancak bu yolla mümkün. Üniversitelerin kalitesini ancak böyle geliştirebilirsiniz.. Bunun başka yolu yok.
Gelecek hafta yeniden birlikte olalım derken, Bozkurt Güvenç hocanın mektubu ve bir duyuru ile Gündem’i kapayalım!
***
ŞENGÖR VE DİN TEMELLİ EĞİTİM
Bozkurt Güvenç
Sayın Celal Şengör ile Rousseau  tartışmamıza son vermiştim ama “Zümrüt” yazılarını okumayı sürdürüyorum. Şengör’ün “Din Temelli Eğitimin Tehlikesi” başlıklı yazısındaki insan eğitiminin iki amacı, birbirinden pek de farklı görünmeyen hedeflerdir. Ne var ki günümüzde yurttaşlarımızın bir bölümü için giderek hayatı sürdürmenin daha kolay yolu hatta tek kapısı haline gelmektedir ki büyük tehlike sanırım buradadır. Son on yılda, Diyanet Bşk’nın Hizmet İçi Eğitim bütçesi MEB bütçesinden sekiz kat fazla hızlı artmış.
Alfa Erkeğin hayvanlar âlemi ve primatlarda gözlemlenen diktatörlüğü insan toplumlarında ne kadar geçerlidir? Emin değilim. Çağdaş ve geleneksel toplumlar kendi yarattıkları diktatörleri yine kendileri alaşağı ediyor gibi görünüyor.
Şengör’ün bilim/bilgi özdeşliği dikkatten kaçmış bir sürçmedir.. Bilim de bir tür bilgidir ama her bilgi bilim değildir. Bu tartışmalı sorunlardan sonra, Şengör’ün önerdiği bilim yolu ya da yöntemiyle vardığı sonuçları zamanlı, sağlıklı buluyorum:
·                Bu şekilde –yani bilim yöntemiyle– elde edilen “gerçeklere” dahi tam güvenilemez.
·                Bireyin öğrendiği her “gerçek” [–muhakkak değilse bile–] bir miktar “yanlış” içerebilir [H.Pinter’in Nobel Ödülü Gerekçesi, 2005].
·                Birey ömrü sınırlı olduğu için, bilgi sorunlarını nesillere yayarak çözeriz.
·                Evren’in büyüklüğü her şeyi bilmemize engel olduğu için, her şeyi bildiğimizi asla iddia etmemeli, böyle iddialarda bulunanlara asla inanmamalıyız.
Sonuçsuz ve sönmüş görünen Rousseau tartışmasında, ortak çözüme gecikmeli de olsa yine Şengör Hoca’nın yukardaki dört önermesiyle dört ayda vardığımızı düşünüyorum. Ne mutlu bizlere… Not:  J.-J. Rousseau’nun Aydınlanma’ya katkısı için, tarihçi  Anthony Pagden”in  “The Enlightenment and why it should matter” eserini CBT okurlarına duyurmak isterim. (Oxford 2013.)
***
DUYURU: Evrenin Geleceği ve Dünya: “Evrenin genişlemesi ne demek? Nasıl biliyoruz? Çekim, uzay-zamanın eğriliğiyle nasıl ilişkili? Evrenin genişlemesi duracak mı, durmayacak mı? Her durumda, evrenin geleceği nasıl olacak? Gezegenimizin sonu, evrenin geleceğine bağlı mı?”gibi soruların bilinen ve/veya olası cevapları... Konuşmacı :  Doç. Dr. İbrahim Semiz Türkiye Bilim Merkezleri Vakfı tarafından Şişli Bilim Merkezi Binası’nda, her ay farklı bir konuda ücretsiz Bilim Konuşmaları düzenlenmekte. İbrahim Semiz, Yale’de J. W. Gibbs ödülü aldı ve Doktora yeterlik sınavında 1. olarak kara delikler üzerine bir tezle 1992’de doktorasını aldı…1997’den bu yana Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi. “50 soruda Görelilik Kuramları” adlı popüler kitabı ilginç örnekler içerir. Yarın, 4 Mayıs 2013 Cumartesi11:30-12:45 Yer: Şişli Bilim Merkezi, Hakkı Yeten Cad. 18/A Fulya-İST.; 0212 266 00 46

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder