Perşembe günü İstanbul
Üniversitesi’nde Rektör seçimleri yapıldı. Hayırlı olsun. Bu yazıyı Salı günü
yazıyoruz.
İki ay önceden
başladı rektörlük çalışmaları. Adaylar ortaya çıktı.. sanırım 5 aday seçimlere
katıldı. Rektör Yunus Söylet’e karşı 2 cemaatçinin de adaylığını koyduğu, bize
gelen haberler arasındaydı. Üstelik birisinin eşi çafşaflımıymış neymiş...
Seçimlere
iktidar dışı çevreden çok değerli adaylar katıldı. Bu adaylara destek çıkmak
isterdik. Dostlarımız aramadı değil. Ama seçimler üzerine sözümüzü çok önceden
söylemiş olduğumuz için olaya karışmadık.
Tutumuzu şöyle
açıkladık:
Bu seçimler sıradandır, işi boştur, seçime
katılanlarla oyunu kullananlarla alay etmektir.. En yüksek oyu alsa bile, bir
adayın rektör olarak atanma şansı 0-100 arasındadır. YÖK denilen yerdeki
adamlar 6.sıradan bir oy almış birini liste başına koyabilir ve Cumhurbaşkanına
gönderebilir o da onaylayabilir. Benzer örneklerini gördük.. Bu büyük bir
oyundur.
Öğretim üyeleri bu oyuna gelmesinler. Cemaat ve
iktidar yanlısı dışında bir adayın, en çok oyu da alsa, 2., 3., 4.sırada bile
gelse, atanma şansı neredeyse mutlak sıfırdır. Her yıl aynı oyunun yineleniyor.
Herkes de seçime katılıyor. Üniversiteden çok yüksek bir “yeter artık”, sesi
yükselmediği ve örneğin seçim sandığına güçlü bir boykot iradesi atılmadığı
sürece, öğretim üyeleriyle oynanır durulur. Hiç biriniz bundan memnun
değilsiniz, ama hoşnut olmadığınız bu oyunu oynayıp duruyorsunuz! Yıllardır
bıkmadınız mı?Biz bu seçim yöntemini protesto ediyoruz..
Bu tutumuzu
açık ve net, ama İstanbul Üniversitesi için bir olasılık daha önerdik
dostlarımıza:
Rektörlük seçimleri, iktidar savaşlarına sahne
oluyor. Bir yandan RTE, diğer yandan Gül ve Cemaat yarışıyor. Gül, siyasi geleceği
için atamalar yapacak..
Demokrat cepheden seçimlere katılanların
herhalde bir “rektörlük programı
var”. Seçilmeyeceklerine ve atanmayacaklarına göre, bu programlarıyla gitsinler
atanabilecek durumda olan ve gözlerini kestirdikleri düzgün ve sözünde duracak
bir adaya işbirliği önersinler. Adayı güçlendirsinler, birinci sıraya
yükseltsinler, buna karşılık da kendi asgari üniversite programlarının
rektörlük süreci içinde gerçekleştirilmesi için söz alsınlar, rektörlüğe fiilen
katılsınlar..
Önemli olan bir kişinin rektörlük koltuğuna
oturması mı, yoksa üniversite için öngördüğü programın bir şekilde
gerçekleşmesini sağlamak mı? Birincisinin sıfıra yakın olasılık olduğunu kabul
edersek, tabii ki ikincisi.. Yani iyi bir üniversite!.. Ben olsam bakarım adaylara,
kim böyle bir ittifak için güvence veriyor, kimi güvenilir buluyorsam, onunla
işbirliği yaparım...
Bu bir
stratejidir. Ama bizde üniversite rektörlüğü, oturulacak koltuk yani bireysel
bir konu olarak görülür daha çok. O nedenle de kimse böyle düşünmez..
Yanlış mıyız?
***
Bir de Akdeniz
Üniversitesi’nde Hayrettin Ökçesiz
ve arkadaşlarının, apayrı bir bildirge ve tutum ile rektörlük seçimlerine
katılımı vardı. Görüşleri sisteme direnişi ve reddetmeyi içeriyordu. Bugünkü
rektörlük seçimlerine karşı, farklı duruşlar da gündeme getirilebilirdi. Ama
İstanbul Üniversitesi’nde bunun zerre yoktu.
Bana
sorarsanız, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri bile rektörlük seçimlerinde
kendilerine özgür bir tavırla, sadece iki adayla katıldılar! Bu da mı kimseye
bir şey anlatmadı, bilemiyorum.. Ama İstanbul Üniversitesi hep böyledir..
***
Gelecek
Cuma yeniden birlikte olmak dileğiyle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder