Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

31 Temmuz 2012 Salı

Derin Çatışma: Gül- RTE; Yeniden Silivri Tutsakları; Osmanlı: İkinci Bölüşüm


* Gül – Erdoğan arasındaki çekişme- temel sorun çözülmüş değil. Bu köşe, aralarındaki derin çelişkiye 8 aydır işaret ediyor. Erdoğan, Gül’ün açıkça ve gizlice kuyusunu kazıp durdu.. Önce Cumhurbaşkanlığına yeniden seçimini yasayla engelledi, bu yasa iptal oldu. Gül’ün Basın danışmanı Ahmet Sever, Ruşen Çakır’a, bütün açıklığıyla ortaya anlatıyor: “Gül Başbakanla çatışma görüntüsü vermemeye çalıştı”. Yani çekişmeyi dışa vurmuyor, diyor..
* Sever, Gül yeniden Cumhurbaşkanlığına aday olabilir, derken yasal hakkını dile getiriyor. Bence olmaz. Erdoğan orayı istiyor. Gül, Başbakanlığın yolunun kendisine açılmasını, bir vefanın ötesinde bir “kurucu hakkı” olarak görüyor.. Başbakan ise yöneteceği bir kişi ve hükümet istiyor. Ama o kişi Gül değil!
Yazmıştım, Ahmet Sever de bilir: Gül, bulunduğu makamlardan aldığı güçle, Erdoğan ile “eşit düzeyde”dir. Gül, RTE’nin bugünkü yetkilerle Çankaya’ya çıkmasını, hükümetin de kendisine bırakılmasını, yani bir rol takası istiyor..
Bu çatışmanın çözülmesi zor. RTE’nin tek şansı, eğer mutlaka Çankaya’yı istiyorsa, Gül’den daha büyük yetkilerle Köşke çıkmak! Deveye hendek atlatacak, yani..
***
* Melike Demirağ’ın Silivre tutukluları için Mahkeme’de olağanüstü bir durum yaratarak “arkadaş” şarkısını söylemesi, toplumdaki dönüşümün güçlü işaretlerinden biri; bu seslerin güçlenerek dalga dalga yayılması gerekir.. Silivri tutukluları için toplumun duyarlığı artıyor. Onların içeriden yükseltecekleri yeni sesler yankılanacak ve destek bulacaktır.. CHP?
* Ahmet Şık’a hazırlanan iddianame bir kez daha gösteriyor ki, Özel Yetkili Mahkemeler olgusunun hukukla, yasalarla, insan hak ve özgürlükleriyle, Anayasa ile bir ilişkisi bulunmuyor. Bunlar tamamen, iktidar ortaklarının en büyük keyfi silahları olmuştur. Oralara da iktidarın bu politikasını yeminli uygulayacaklar getirilmiştir..
* ÖYM’in 2006 yılında, bu amaçla oluşturulmuş olmaları, iktidarın taa o zamandan nasıl bir Türkiye tasarladıklarının kanıtı olarak görülmelidir: Susturma, intikam, gençliği yargılama, en masum protestoyu- karşı koymaları bile ezme.. Suskun bir toplum! Ki, 2006 yılında, bugün imdaaat diye bağıran insanlar, AKP için en özgürlükçü parti, solculardan da demokrat ve ilerici diyerek benliklerini iktidara teslim etmişlerdi!!! Hey gidi günler!
***
* Antalya’daki Lozan ve Suriye konuşmasından: Ortadoğu'da bugün yaşananlar aslında Osmanlı İmparatorluğu'nun yeniden ve ikinci kez bölüşümü- paylaşımıdır! Osmanlı İmparatorluğu ne bitmez tükenmez bir imparatorlukmuş. 1918’de Osmanlı çökmüş-çökertilmiş, parçalanmış, içinden onlarca ulus devlet ortaya çıkmış. Bugün ise, bu devletler içinde yeniden bir bölüşüm yaşanıyor. Türkiye dahil...
* Şimdi gelin Davutoğlu’nun “stratejik derinlik” görüşünün gerçeklikle ne büyük bir çelişki içinde olduğunu görün: Osmanlı’nın bakiyesidir oraları, bizim tarihsel kültürel uzantımız oralardadır.. Bu mirası canlandırabiliriz.. vb
Uluslar, paşa bey ağa istememiş, devlet olmuş. Türkiye onlara ağalık sunacak! Emperyalizm üstelik onları yeniden biçimlendirip haritalandırırken.. içlerinden yeni ülkeler yaratırken.. Davutoğlu politikasının en büyük açmazı, ulusal devlet çağını iyi analiz edememiş olması ve emperyalizmin Ortadoğu üzerinde yüzyıldır planı programını, iyice görmemiş olmasıdır.
* Davutoğlu politikası ve anlayışı bütünüyle tamamen çökmüştür, Suriye’de batağa saplanmıştır ve eldeki kazdan da olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.  Tabii Başbakan da.. Bunun temel nedeni, ABD- Batı çıkarlarıyla-politikalarıyla Türkiye’yi tam özdeşleştirmiş olmalarıdır..
* Emperyalistlerin politikalarını uygulamak, tarih boyunca, Türkiye’ye hiç bir şey kazandırmamıştır! Tarihi bile doğru dürüst analiz edememiş ve bugün için özgün çıkarsamalar yapamamış bir “sığ düşünce- politika”nın acısını yapıyor ülke!
* Birer “inanmış, yani siyasi müslüman” olarak, Batı’nın İslam politikalarının tarihini bu kadar okuyamamış bir iktidar olabilir mi: her zaman ve durmadan, böl parçala- işbirlikçileriyle yönet, sömürge ve yarı sömürge olarak elinde tut, gelişmelerini engelle, kadim islami kalıpların içine itele ki oradan asla ve asla çıkamasınlar… Sürekli denetim altında tut, onlara her zaman siyasetini ve malını sat..
Batı ile işbirliği halinde İslam ülkelerini parçalayıp şekillendirmek, ne büyük ayıp… İktidarın kalemleri nasıl da bu parçalanmaya alet oluyor! Bırakın laik kılıklı kafasızları, Amerikan- batı politikasının sürekli şakşakçılarını..
***
Günler nelere gebe..
--31 Temmuz 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder