Yıllardır dünyanın suyunu çektiği
konusunda raporlar hazırlanıyor, çalışmalar yapılıyor araştırmalar üzerinde
toplantılar düzenleniyor ve yıllardır Dünya Su günü toplanıyor..
10 yıldır ne değişti, bilmiyorum..
Suyu tasarruflu kullanma konusunda dünya bir adım attı mı onu da bilmiyorum..
Ama bildiğim bir nokta var: Su konusunun giderek acilleştiği.. Dünyanın suyunu
çektiği, suyunun azaldığı, su kıtlığının dünyanın pek çok ülkesinde had safhaya
çıktığı... Ve Türkiye’nin de su kıtlığı tehlikesi altında olan ülkeler arasında
olduğu..
Su meselesi, tek başına ortaya çıkan
bir mesele değil.. Yani, herşey yolunda,
bu su sorunu da nereden çıktı, gibi bir durum yok..
Su meselesi, dünyanın iklim
meselesiyle de ortaya çıktı..
Çevre meselesiyle de ortaya çıktı..
Sanayileşme sorunlarıyla birlikte
ortaya çıktı..
Dünyada canlı yaşamın giderek zora
girmesiyle ortaya çıktı..
Dünya nüfusunun önce 4, sonra 5,
sonra 6 ve şimdi de 7 milyara çıkmasıyla ortaya çıktı..
Elektrik üretiminin artışıyla
birlikte ortaya çıktı
Refah dediğimiz, refahı gösterdiğine
inandığımız pek çok rakamsal göstergeleredeki büyük artışlarla ortaya çıktı..
Biz insani gelişmişlikleri, ekonomik
iyileşme ve gelişmeleri, zenginleşmeleri hep ülkelere, insana odaklı
göstergelere bakarak değerlendirdik..
Ama şöyle bir durum yaşadık
sonraları: İnsani göstergeler pek çok ülkede iyi güzel sevindirici de, ama ya yerkürenin göstergeleri?
Ekonomik gelişmişlik, refah ve
çağdaşlık göstergeleri arasında, TEK BİR YERKÜRENİN DURUMU göstergesi yok.. Dünyanın Refahı ne durumda? Biz iyiye
giderken, terazinin öbür kefesinde duran yerküre kötüye gidiyormuş.. Bunu
farkettiğimizde her şey çok geç kalmıştı..
Peki, gerçekten farkettik mi? Farketmek, anlamaktır, görmektir,
bilmektir.. Peki anladık mı?
Hayır, bin kez hayır..
ABD’de yeni muhafazakarlar, “su sorunu mu var dünyada, hayret bizde öyle
bir şey yok” diyor. Amerika’da su sorunu yoksa, dünyada da yoktur!.. “İklim mi, iklimin kötüye gittiği,
insanoğlunun ekonomik faaliyetlerle iklimi bozulduğu büyük bir palavradır..”
Temel anlayış şu: Kapitalist sistemde ekonomik göstergeler herşeydir..
İnsan ise, yerküre ise hiç bir şeydir.. Dünyanın durumu iyi olmayabilir, ne
önemi var, ekonomik göstergeler iyi ya! (Yerküre ile birlikte dünya
ekonomisinin de batması arasında bir ilişki var mı?!)
Bu ekonomik sistemle, insanlığın
yoksulluğunun, insanlar arasında eşitsizliğin artmasıyla; acının, zulmün,
savaşın artmasıyla, yerkürenin yoksullaşması ve iklimin felakete doğru gitmesi
arasında birebir paralellikler var.
Bu ekonomik sistemin başrol oyuncusu
ve felaketlerin babası ABD’nin mesela batması iyi bir şeydir.. Başka türlü,
yenisi ve daha iyisi kurulamaz
Şarkıcının “batsın bu dünya” söylemini bu kapsamda yeniden yorumlamalıyız:
Dünyanın ve insanlığın kurtuluşu için, kurulması zorunlu yeni düzen için buna
şiddetle ihtiyacımız var sanki!
Konrad Lorenz’i bilirsiniz. Hayvan davranışları bilimcisidir.
Kazlarla deneyleri ünlüdür.. Nobel bilim ödülü sahibidir.. 1980’lerde dünyanın
gittiği çevresel iklimsel felaketi görmüştü. Şu sözü çok etkileyici olmuştu,
özetle: Çevre felaketi dünyanın sonunu
getirecek. Dünyanın normal düzende kurtuluş bilincine varması zordur, bunun
için örneğin San Fransisko’nun bir çevre felaketiyle yok olması gerekir....
Yoksa çevre ve iklim için bu dünyanın
radikal önlemler alması mümkün değil.. Gidişat tamamen dünyanın
sürdürülebilirliği açısından imkansızlık yönünde..
***
Peki refah artarken, dünyanın durumu
kötüleşiyorsa, su suyunu çekiyorsa, iklim bozuluyorsa...
Buna refah denebilir mi? Buna ancak
kara mizah diyebiliriz!
Bunu şöyle açıklayabiliriz: Valla göstergeler çok iyi durumda, ama
10-15 yıl içinde dünya batabilir ve biz de yok olabiliriz!!
***
Dünya üzerinde kapitalist ekonomik
sistem çerçevesinde şimdi bile hala kabul görmekte olan zenginlik / refah /
gelişmişlik endeksleri hızla ve hemen değişmelidir.. örneğin: Elektrik üretimi
ve kullanımı... Su tüketimi.. Ekonomik büyüme ve benzerleri, refah
göstergelerinde önemli yer tutar. Deriz ki, adam başına günde yarım litre veya
beş litre, veya 10 litre, belki de 100 litre su kullanan ülkeler çağdaşlık
düzeyine ulaşmış ülkelerdir. Ne kadar elektrik az tüketilirse, o kadar
gerisiniz demektir..
Hayır, bu değişmeli, yeni bir endeks hazırlanmalı.
Çağdaşlık kriteri olarak, Suyu en tasarruflu kullanan ülkeleri dikkate alan
yeni bir uygarlık /çağdaşlık ilkesi geçerli kılınmalı.
Suyu ve elektriği tasarruflu
kullanmanın bir ölçüsü getirilmeli, hemen her şeyde, evde, yıkanmada, lavaboda,
ekonomide...
Sözde bir karbon emisyonu, karbon
borsası mekanizması kurdular, ama bunun bir faydasını görmedi bu yoksul dünya..
Yeni bir normal saptanmalı, bu normal, G-20 ve ekonomisi büyük, adam
başına milli geliri belirli bir düzeyin üstünde olan ülkelerini normali olamaz
ve olmamalı..
Saptanacak yeni normalin üzerinde su
ve elektrik kullanan ülkelerden ciddi para cezası alınmalı, veya bunlar
uluslararası bir fona fazla su ve elektrik kullanım parası ödemeli.. Bu fon,
dünyanın iyileştirilmesi, ve yoksul ülkeler için kullanılmalı..
**
O kadar çok değiştirilmesi gereken eski söylem ve terminoloji veya anlayış
var ki! En büyüğünden en küçüğüne kadar..
Örneğin en sıradan olanı ve
beyinlerimize çakılan bir tanesi: Kar
yağışlarına küfür etmeyi bırakalım. Kar faciası bitiyor diye
duyuyoruz tv’lerde..
Bu
terminolojiyi değiştirmeliyiz.. Kar demek su, hayat demek..
Hepimiz
yıllık sarfiyat cetveli yapalım.. Herkes ev bireylerinin elektrirk ve su
kullanımını hesap etsin.. Yıllık ne tüketiyoruz.. Gelecek yıl bu tüketimi nasıl
azaltırız.. Dünyanın sorumluluğunu hepimizin üstleneceği yeni bir toplumsal
söylem, kural ve sistem geliştirilmelidir...
(*) Bu konuşmanın biraz daha genişini, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin 23 Mart 2012’de Kadir Has
Üniveristesi’nde düzenlediği Dünya Su Günü toplantısında sundum..
***
Gelecek Cuma yeniden buluşmak üzere..
--CBT 1315, 1 Haziran 2012, gündem
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder