Zamanı gelmiş güçlü bir fikir pırıltısı arayışı
26 Nisan 2000, kısa bir geçmişe yolculuk yapacağız:
Türkiye’nin en çok duyduğu gereksinimlerden biri olan “hukuk”un; ülkenin, devletin başına oturacağını umuyoruz. Müstakbel cumhurbaşkanı, ülkenin “hukuk vizyonu”nun temel taşlarını döşeme şansına sahiptir.
Türkiye’nin son 30 yıl içinde alabildiğine kirli politik dünyası içine şu veya bu şekilde karışmış herhangi bir politikacının böyle bir şansı sıfırdır.
***
Haluk Şahin, Viktor Hugo’dan bir alıntı yapıyor: “Zamanı gelmiş bir fikir kadar güçlü bir şey yoktur” ve kendisi ekliyordu: “Zamanı gelmiş fikirler er geç kendi kahramanlarını tarih sahnesine sürerler.”
Hukuk ve temiz toplum isteği, zamanı çoktan gelmiş ve gerçekleştirilmeyi bekleyen çok güçlü toplumsal kavramlardı. Siyasetin kirliliğine bu kirlilik içindeki kişilere hiçbir borcu olmayan bir hukuk insanı olduğunu düşünürsek Sayın Sezer bu isteğe yanıt verebilir.
***
Zamanı gelmiş bir başka düşünce de çağcıl düşünceleri ve gelişmeleri yakalamış bir kalkınma isteğidir. Şimdi bir “ilahi gelişme”nin daha, ülkeye bir kalkınma vizyonu verecek bir liderin, bir kadronun, bir stratejinin bekleyişi içine girebiliriz.
Bu bekleyiş ve umut, daha az bir mucizeyi gerektirmektedir.
Asıl gerçekleşmeyecek mucize ise bugün her yeri sarmış olan dünün kadrolarının içinden bu yeni kalkınma vizyonunun bir şekilde çıkmasıdır!
***
Bu iddialı gibi görünse de minik bir soru sormakla, bunun gerçekçi bir sav olduğu kolayca anlaşılır. Politikacılarımıza şunu sorunuz: Bugünkü dünyamızda bilimsel ve teknik bilginin eskime/yenilenme hızı 4 yıla indi. Acaba bunun bir toplum, bir ülke yönetmede taşıdığı anlam nedir?
***
Önceki yazılarımızda, kalkınma görelidir, demiştik. Küçülen, küreselleşen yani etkileşimin her alanda müthiş bir hızlı arttığı dünyada bu görelilik çok daha belirginleşti. Bugünün dünyasında kalkınmanın belirleyici unsurları, devingenlik ve refah olanaklarının sürekli geliştirilmesidir.
Bu gelişmenin altyapısını döşeyen bilimsel ve teknolojik gelişmelerdir. Kalkınma motorunun kullandığı bilimsel ve teknik bilginin eskime veya yenilenme hızının ortalama 4 yıla düştüğünü belirtirsek devingenliğin sırrı anlaşılmış ve nedeni çözülmüş olur.
“Bilginin eskime hızının 4 yıla düşmesi ne demek” diye sormayan ve bunu merak bile etmeyen politikacı, toplumsal hayatı her yönüyle yönetmeye soyunan bir bürokrat ve bilginin 4 yılda eskidiği gerçeğini dikkate almayan bir devlet yapısı ve yönetimi, (bir şirket ve şirket yönetimi de) hiçbir şey yapamaz. Toplum ve yönetim durağanlaşır ve insanların gereksinimlerine yanıt veremez.
***
Bilimsel ve teknolojik bilginin 4 yılda eskimesi, kurduğunuz düzenin sürekli geliştirilmesini ve değiştirilmesini şart koşar. Yeni bilgiyi alıp bünyesine katabilecek açık ve istekli bir yapısal sistemin zorunluluğunu anlatır.
Bilimsel ve teknolojik bilginin 4 yılda eskimesi, toplumun istek ve ihtiyaçlarının arttığını anlatır. Çünkü kalkınmanın göreli ve referanslı olduğu bir dünyada küresel, toplumsal etkileşimi önleyemezsiniz.
Bilimsel ve teknolojik bilginin 4 yılda eskimesi, küreselleşen dünyada tek yanlı bağımlılığa düşmemek ve karşılıklı bağımlılık dengelerini oluşturmak zorunluluğunu anlatır. Çünkü küreselleşme, ekonomik ve diğer kültürel değerler olarak, egemen olarak buldozer gibi gelip ezerek geçtiği bir dünya yaratmaktadır.
Bilimsel ve teknolojik bilginin 4 yılda eskimesi, eğitim öğretim sistemini, üniversiteni, sanayini bu yeni duruma göre yeniden yapılandırman gerektiğini söyler.
Bilimsel ve teknolojik bilginin 4 yılda eskimesi, bilimsel ve teknolojik bilgi üretmeni şart koşar. Yoksa, bu bilgiyi üretenlerin dört yılda bir eskittiği bilgiyi durmadan size kakalayacaklar ve aranızdaki mesafe durmadan artacaktır.
Bilimsel ve teknolojik bilginin 4 yılda eskimesi, eğer kalkınma ve ileri ülkeleri yakalama gibi bir hedefiniz varsa, sizin bilim ve teknoloji üreten ülke olmanızı gerektirecektir...
Türkiye’ye bakınca, bugünkü koşullar devam ettiği sürece Türkiye’nin neden kalkınamayacağını, (yani örneğin kişi başına milli geliri 15 bin doları aşmış ileri ülkeler arasına giremeyeceğini) görmek için kör olmak bile gerekmiyor.
***
Güncel not: Yukarıda size, 26 Nisan 2000 tarihinde altı dizilik Türkiye Kalkınamaz-3 başlıklı yazımın, yer darlığı nedeniyle biraz kısaltılmış biçimini sunuyorum. Sayın Sezer’den beklenen hukuk mucizesi gerçekleşmediği gibi (çünkü ülkeyi seçilmiş siyasiler yönetiyor), ülkenin kalkınmasının temel taşlarını döşeyecek “mucize” kadro da gelmedi. 23 yıl geçti, Türkiye bir guguk devleti oldu, pek çok bakımdan toplumsal ve kültürel anlamda geriledi, tarihinde yaşamadığı bir ekonomik çöküş ve yoksullaşma ile karşı karşıya kaldı... Ülkeyi toplumu bu kara talihten kurtaracak bugünkü siyasi kadrolar içinde pırıltı gören var mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder