Saray
Başkanlık Savaşını Başlattı -2
Cumhurbaşkanı’nın üniter yapı ile başkanlık
sisteminin bir arada olduğuna örnek olarak gösterdiği Hitler Almanya’sı üzerine
konuşmasında çok önemli bir başka açıklaması daha vardı:
“Yani Hitler Almanyası'na baktığınızda orada da bunu
görürsünüz… Yeter ki bütün mesele o başkanlık sisteminin uygulamada halkını
rahatsız eden bir yapısı, karakteri olmasın. Yani
uygulamada siz eğer adalet
dağıtıyorsanız halkın aradığı nedir, adalettir. Bu olduğu anda zaten sıkıntı
olmaz.”
Hitler
önemli tabii, dünyada Hitler Başkanlık rejimine olumlu yönüyle yaklaşan başka bir siyasetçi var mı bilemem,
ama çok önemli bir şey söylüyor Cumhurbaşkanı: Uygulamada adalet dağıtmak,
halkın da istediği bu.
Başkan,
adalet dağıttığı sürece ne sorun olabilir ki!
Başkanın
görevi adalet dağıtmak olabilir mi?
Ama bir dakika, diyelim ki RTE Başkan seçildi,
adalet mi dağıtacak! Diyelim ki yanlış ifade etti aslında adil olmayı kastetti, adil olmak veya adalet dağıtmak, bir
Başkan’ın işi mi, görevi mi?
RTE’nin Başkanlık rejimi veya sistemi
düşüncesindeki temel çizgi, her şeyin “Başkan”a bağlı olduğu ve her şey
konusunda Başkan’ın karar verdiği bir rejim düşüncesi.. Pardon burada rejim bile yok, sadece
“Adalet dağıtan adil olan bir Başkan” var. Bunu, yasaları kendi koyup kaldıran
bir tür padişahlık-mutlakiyet, krallık rejimi ile örtüştürebilirsiniz.
Bizim bildiğimiz, Cumhuriyet rejiminde her şey yasaların
egemenliği altındadır. Anayasayı ve yasaları yurttaşlarına eşit olarak
uygulamak bir hükümetin ana grevidir, yoksa anayasayı ve yasaları çiğner ve
hesap verir. Adalet dağıtmak mahkemelerin işidir. Mahkemeler yasal
kuruluşlardır ve yargıçlar kendilerini bağlayan yasalara göre “adalet dağıtıcı”dır.
Keyfilik
rejiminin adı
Adalet dağıtmak bir başkanın işi değil,
hükümetin de işi değildir.
Cumhurbaşkanı da anayasal ve yasal sınırları
içinde yöneticidir.
Bu görevini yerine getirirken de, yasaların
öngördüğü, emrettiği şekilde herkese
“adil” davranmak zorundadır, siz buna isterseniz “eşit muamele” deyin. Bu tüm Cumhuriyet yönetimlerinin abc’sidir.
Yok hayır, Cumhurbaşkanı, kendisi için adalet
dağıtıcı rolü biçiyor. Halka da adalet
dağıttığınız sürece bir sorun çıkmaz diyor. Adaleti bir kişi dağıtacaksa, keyfilik rejimidir bu.
Bu düşünce, ülkenin, milletin “baba” figürüne, padişahlık veya
mutlakiyette / krallıkta “tanrının
yeryüzündeki temsilcisi” rolüne kadar gider. Cumhuriyet dışı rejimlerde,
geçmiş yüzyıllarda öyledir. O keyfi, babalık rejimleri halk tarafından birer
birer yıkılıp yerine Cumhuriyet kuruldu.
Şimdi ise bize, milletlerin uygarlıkların
geride bıraktığı tarihin olumsuzluğuna
geri dönüş dayatılıyor. Oysa, ülkelerin, halkların lehine işlemesi için
tarihsel gelişmenin, tarihsel olumluluğun belirleyici olması
ve sürekli olarak bu yönüyle toplumların ana direğini oluşturması gerekir.
RTE ve çevresindeki “Osmanlı aşkı”nın neden ikide bir depreştiğini merak ediyorduk
diyenlerin, şimdi bunu “RTE’nin adalet dağıtıcı başkan” tiplemesiyle
birleştirirlerse, anlamlı bir sonuç elde ederler.
RTE
adaletli mi?
Ayrıca Cumhurbaşkanının ne kadar “adaletli”
olduğuna, davrandığına örnek bulmak için bin şahit gerekir. Bu konuda
arkeolojik kazı yapmak bile fayda getirmez.
Mesela sıradan bir örnekle yetinelim: Can ve Erdem’in tutuklanması,
Cumhurbaşkanı’nın “bunun bedelini ağır
ödeyecek, öyle bırakmam onu” biçimindeki sözleriyle, fiili “adalet”
uygulaması olarak tarihe geçti. Cumhurbaşkanı, bıraksa adliyenin suç unsuru
bulamayacağı bir konuda, kendisi için “adil” gibi görünen, ama yasalar için
keyfi bir durum yaratıyor. Buna benzer çok olay yaşıyoruz
Çünkü o adalet dağıtan bir “başkan” rolünde.
Yasa var mı yok mu önemli değil; kendisi, şimdiye kadar olmayan yeni bir fiili
durum yaratılmasını istiyor ve bağlı mekanizma harekete geçiyor.
Başkanlık mı dedin? Pardon...
4 Ocak 2016 Pazartesi / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder