22
Temmuz 2018 Pazar / Bilim ve Siyaset - Cumhuriyet
Doğan Kuban 92 yaşını aştı, Herkese Bilim Teknoloji (HBT) dergisindeki
haftalık yazılarını okuduğunuzda zekası pırıl pırıl. Bozkurt Güvenç de öyle. Eğitimci, Kültür koleji ve Kültür
Üniversitesi kurucu mühendis Fahamettin
Akıngüç de.
Üçü de 92 yaşlarında ve üçü de birbiriyle okul arkadaşı.. Üçü de
İTÜ’lü! İlk ikisi mimar çıkışlı, Fahamettin Bey İnşaat.. Üçü de yazıyor ve
çiziyor. Fahamettin bey daha aktif, üniversitenin gerçi onursal başkanı, işleri
kızlarına terk edeli çok oldu, torunlar bile geliyor arkadan... Ama yol
göstericiliği ve rehberliği terketmiyor onu, ebedi sevda gibi..
Bedenler yaşlanıyor, hareketler sınırlanıyor, beyinciklerdeki “denge” merkezi, nasıl önemli bir “organ” olduğunu bu yaşlarda güçlü bir
şekilde hissettirse de, hepsi yazıyor ve çiziyor, zekalarda bir es veya tıklama
yok. Bedenler zekaya ayak uydurmada zorluk çekiyor. Ama hepsi ayakta,
dolaşıyor. Kuban hoca ağır kalça kemiği kırıklığını çok iyi atlattı. Dokuz
Eylül Üniversitesi uzmanları sağ olsunlar.
Miras kalan bir veba mikrobu
Doğan hocanın HBT dergisindeki son iki yazısına bakıyorum. “Seçimlerde ne tartışılmalıydı, Meşrutiyet
aydınları ve Ziya Paşa” başlıklı yazısında, “18. Yüzyılda Osmanlıdaki Batılılaşmayı Bektaşi, Yeniçeri ve Sünni
Medrese işbirliği engelledi.. Arapça hastalığı Osmanlı kültürünün gelişmesini
engelledi. Osmanlı medresesinden bir çağdaş kültür çıkmadı..” diyor.
Hoca bu haftaki “Cahil ve
cehalet sözcükleri, Osmanlı döneminden kalan en büyük mirasımız” başlıklı
yazısında ilginç bir saptama yapıyor: “Bütün kötü olguların adlarını Arapçadan
alınan sözcüklerle ifade etmişiz, işte küçük bir demet: Cani, cerh, ceberrut,
cellat, cehalet, cenaze, cinayet..”
“Cehalet Türkiye
kurumlarında canlı kalan bir veba mikrobudur.. Köyden kente akan cehalet
sokaklarda yaşıyor.. 1950’den önce cehalet sözcüğü okuma yazma bilmeyenler için
kullanılırdı. Şimdi toplumun bilmesi gereken hiç bir şeyi bilmediğini gördük;
bugün cahil, bilmesi gerekeni bilmeyenlerdir.. Cahillik, politik oyarak
istismar edilen bir kültürel yoksulluktur” diyor ve oradan üniversitelere
geliyor..
“Güçlü lider ölünce güç bölünüyor”
Bozkurt Hoca, HBT’te yayınlanan ana yazı “Adalet ve eşitsizlik”
yazısı üzerine dile geliyor: Büyük
İskender, Cengiz Han, Aksak Timur gibi güçlü kişiler, güçlü birlikler
kurup rakiplerini eleyerek yaşam küreye bir süre egemen oluyorlar. Ama, bu
egemenlikler kısa ömürlüdür. Lider
ölünce, güç bölünüyor ve birlik dağılıyor. Bir daha kolay kolay toparlanamıyor.
“Bu tarihi
gerçeğe karşılık, o kadar güçlü olmayan, kıyı ve köşelerde kalmış bazı
eşitlikçi toplumlar en güçlü değilse bile, daha uzun ömürlü ve kalıcı
olabiliyor. Lao Tze, Budha ve Mevlana vb.gibi” dedikten sonra, konuyu
kadınların toplumsal eşitliğine getiriyor: “Kadın
yurttaşlarımızın ülke sorunlarına sahip çıkması, demokratik geleceğimizin en
sağlam güvencesi olarak görülmeli ve siyasal partilerce desteklenmelidir.”
“Acil eylem
planı”
Fahamettin hocanın eğitim gazetecisi- yazarı Nuran Çakmakçı’ya verdiği röportajda
kendini “yaşam
boyu öğrenci kalmaya çabalayan, yeniden dünyaya gelse edebiyat öğretmeni olmayı
dileyen, bir eğitim yönetici ve kültür gönüllüsü” olarak tanımlıyor ve çok
temel bir meselemiz için kafa patlatıyor:
“Türkiye’de yükseköğretim
hizmeti alan akademisyenler, araştırmacılar, uzmanlar yurtdışına gidiyor. Beyin
göçü bir ülke için gizli tehlikedir. YÖK, Milli Eğitim Bakanlığı ile
üniversiteler elbirliği ile buna bir çare bulmalıdır.. Gidenlere cazip
olanaklar sunmalı.. acil eylem planı yapılmalı..”
Mutluyum ki üçüyle de ilişki içinde onlardan öğreniyorum.
Üçüne de uzun ve sağlıklı ömür diliyorum.
Ne kuşak ama! Cumhuriyetin damarları!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder