12
Temmuz 2018 Perşembe / Bilim ve Siyaset - Cumhuriyet
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile aslında özerkliği onyıllardır
sıfırlanmış olan, gerçek anlamda kendisi yok adı var Türkiye Bilimler Akademisi
(TÜBA)’nın kuruluş yasalarının lağvedildiği haberini görünce, zerre kadar
üzülmek içimden gelmedi, bunu belirteyim önce, ama yine de, çelişki içinde
vicdanım bilim adına cız etti, itiraf edeyim: “497 sayılı
Türkiye Bilimler Akademisinin Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
yürürlükten kaldırılmıştır.”
Herhalde birileri “bunu yapmayalım” demiş
olmalı ki, TÜBA’yı kapsayan ikinci bir açıklama yapıldı ve bu kurumun malı mülkünün kime havale edileceği konusunda bir açıklama
henüz yapmadık, sanki TÜBA varmış gibi siz devam edin, denildi.
Yasası olmayan ama kendisi havada duran
bir TÜBA. Tıpkı Devlet Tiyatroları, baleleri vb gibi.
TÜBA tamamen siyasete bağlanmış bir kurum. Üyeleri aynı
zamanda siyaseten de tayin edilen bir yapısı var. Oysa bilim akademilerinin
yapıları özerktir, belli bir liyakat sistemine göre seçilirler. Bu ilkeleri de
akademi kendisi kurar.
Birden kaybolan üyeler
İçine hükümet tarafından FETÖ ile ilişkisi olan, veya
doğrudan FETÖ’cü akademisyenler de doldurulmuştu. Sonra bir baktık, özellikle
2016 darbe girişiminden sonra, birden TÜBA üye sayısı azaldı, üçte biri
kadarını üyelikten attılar. Ama üyelerin bile haberi olmamış temizlikten! Sonra
anlaşıldı ki TÜBA içinde temizlik yapılmış.
Böyle bir “Akademik yapı” olabilir mi? Akademide liyakat,
ilke vb gözetmeyen, orayı siyaseten
adamlarını onore edecekleri ve atayacakları bir yer olarak gören ve bilimle
ilişkisi bu kadar olan bir iktidar ve bunu kabul eden bir TÜBA yönetimi. TÜBA
Başkanı Prof. Ahmet Acar bey
kurumunun özerkleşmesi için bir girişimde bulunmadı, bildiğim kadar.
Ve bu durumu kabul etmeyen çok sayıda bilim insanı istifa
etti yıllar önce özerk yapıda Bilim
Akademisi Derneği’ni kurdu.
Şimdi siyasetin TÜBA’sı kendi içinde tartışıyor, var mıyız
yok muyuz?! Anladığım kadar ne varsınız ne yoksunuz. Hukuki ve yasal olarak
aslında yoksunuz! Cumhurbaşkanlığı varlığınıza devam da diyebilir, tamam da.
Ama yeni bir yasa gerekli.
BOTANİK BAHÇESİ
İstanbul Üniversitesi’nin bir Botanik Bahçesi vardı. Tam
adını bilmiyorsunuz, yazayım: Alfred
Heilbronn Botanik Bahçesi. Peki neden? 1933 İstanbul Üniversitesi’nin
kuruluşu. Büyük çoğunluğu Alman olan evrensel çapta bilim insanlarının Atatürk
ve İnönü’nün ülkemize daveti ile, İstanbul Üniversitesi’ne bilimsel bir karakter kazandırıldı.
Biyoloji Bölümü, 1933 yılındaki
üniversite reformu ile bizzat Atatürk’ün daveti üzerine Türkiye’ye gelen ünlü
bitki bilimciler (botanik), Prof. Dr.
Alfred Heilbronn ve Prof. Dr. Leo
Brauner biyoloji bölümünü kurdu. Heilbronn, botanik bahçesiz olmaz dedi ve 1935’de
yılının ilkbaharında İstanbul Üniversitesi Botanik Bahçesi kuruldu.
2003’de da isme Alfred Heilbronn eklendi! Bir vefa!
Üniversite sitesinden okuyorum: Bahçe’de
“ağaç, çalı, otsu, tropik ve subtropik
yaklaşık 5000 adet bitki bulunur. Bahçe, bitki çeşitliliği ve Türkiye’nin
en eski botanik bahçesi unvanı ile gerek yurt içi gerekse yurt dışında
(400 botanik bahçesi ile tohum alış-verişi yapmaktadır) tanınan, saygın bir
konuma sahiptir. Bahçe ve seralar her yıl 1000′den fazla Biyoloji lisans
öğrencisinin eğitim ve öğretimine katkıda bulunurken belirli günlerde de
ilköğretim öğrencilerine, İstanbul ve yakın çevresinde yaşayan insanlara ve
yabancı konuklara, bitki dünyasından ilginç örnekler sunmaktadır..”
Şeyhülislamın
evi varmış
1995’de, 14 dönümlük bahçe sahip olduğu
eşsiz ve zengin bitki içeriği nedeniyle sit alanı ilan edildi. Fakat Bahçe
2015’te kimsenin haberi olmadan Diyanet’in malı yapıldı.
Neden? Botanik Bahçesi olmadan önce arazi
Osmanlı’nın Şeyhülislam kurumuna aitmiş. Şeyhülislam’ın evi varmış arazide!
Şimdi ise “müftülük hizmetleri” için kullanılacakmış.
Müftülük için yer mi bulunamamış da 82
yıllık bahçe peşkeş çekilmiş? Yoksa “Osmanlının
Şeyhülislamı makamını belki yeniden canlandırırız, şimdiden bizim olsun”
gibi bir düşünce mi arka planda var?
82 yıllık bir bilimsel emeğin üzerinden
buldozer gibi geçen bir iktidar kafası. Bu topraklarda bilimin gelişmesi için
kafa patlatan Alman bilim insanlarına da yapılan büyük vefasızlık. Tabii,
olayın öbür yüzünde Cumhuriyet kurucularına duyulan nefret var. Bu nefret
tersini yaptırıyor onlara.
TÜBA’yı halletmekle Botanik Bahçesi’ni
halletmek arasında bir fark mı var?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder