Reis
işaret veriyor, neredeyse tüm kanalları kapsayan iktidar tv’lerine doluşan
iktidar “tarihçi”leri ve yazarları nefretlerini kusuyorlar. Olan bu. En son
İskele Sancak adlı programa gözüm takıldı, baktım hepsi aynı yalan ve sahte
ağız, vur babam vur.
İki
ay içinde Lozan’ı “büyük zafer”
olarak kutlayan Cumhurbaşkanı, “Lozan’ı
zafer diye yutturuyorlar”a döndü. Bu “zaferi yutturanlar” arasında iki ay
önceki kendisini koyarak.
Hayır,
Lozan’ın zafer olduğuna hiç bir zaman inanmamıştı iktidar ve yandaşları. İki ay
önce “Ordu ile ittifak” çerçevesinde
söylenmiş bir “gönül alma” manevrası, “AKP,
kemalizme teslim oldu” propagandası karşısında “hayır, dimdik ayaktayız, politik sahte manevralarımızla gerçek
benliğimizi karıştırmayın” mesajını veriyordu. Neyse, kimse o sivil - asker
“kemalist müttefikler” gerekli dersi çıkarmışlardır.
“Eyvah kemalist mu oluyoruz”
Bu
geri manevranın ikinci nedeni de, iktidarın Osmanlıcı-fetihçi-İslamcı
karakteridir. 12 adaları da ortaya atmasının nedeni, bu İslami fetihçi ballı
bademe ağzı alıştırılmış ve beyni uyuşturulmuşları, kendi etrafında diriltmek
amaçlıdır. Bu söylemle, ötedenberi “reklam arası”ilan ettikleri Kurtuluş ve
Kuruluş’u, Cumhuriyeti reddeden Hilafetçi yobazlığın her zaman beslenmesi ve
diri tutulması görevi de yerine getirilmiştir.
Bunları
uyur vaziyette boş bırakmaya gelmez, bir bakmışsınız varoluş gerekçelerini
unutmuşlar ve hepsi “kemalist” olmuş! Iki de bir fıştıklamanız gerekir!
Papağanlar ekranlara doluşmalı ve tarihsel çizgilerini anımsamalı!
Hayır
sizden ne Kemalist çıkar ne Cumhuriyetçi ne de Demokrat.
Hiç
korkmayın, bu kavramlarla hiç ilişkiniz olmayacak, bir endişeniz olmasın!
Hangi tarihi uzantısı?
“Tarihsel
çizgi” lafını boşuna kullanmadım.
Osmanlının
batan imparatorluğunun son dönemlerinde, 1900’lerin başında, dağılan ve batan
imparatorlukta yersiz yurtsuz kalacaklarını görerek, İmparatorluğun
unutturdukarı “Türk kimliğini” keşfeden ve bunu adım adım inşa eden Osmanlı
aydınlarının siyasi hareketine, İslamcı cenah savaş açmıştı.
Niyazi Berkes,
Türkiye’de Çağdaşlaşma adlı büyük
yapıtında, bunu çok iyi anlatır. Süleyman
Nazif’ler, Ebüzziya Tevfik’ler, ve özellikle Arap Kavmiyetçiliğini savunan Ahmet Naim Babanoğulları’giller ulusçuluğa
karşıydılar, ve daha sonra Türkiye’nin kuruluşuna ol açacak “milliyetçilik”
akımını İslamcılığı ve İslam
birlikteliğini parçalayacak bir “Batı mikropu” olarak görüyorlardı.
Ümmetçilik
ve ulusçuluk, o dönemin iki önemli siyasi çatışma alanıydı. İlki batak,
ikincisi varlıktı..
Ulus düşmanlığı iktidara geldi
Daha
sonra siyasal İslamcı ve ümmetçi akım, Osmanlının çöküşü ve Sevr ile ile
birlikte karanlığa büründü; çünkü Mustafa
Kemal ve arkadaşları, bir Türkiye ve bir ulus yaratmışlardı. O zaman
tarihin çöplüğüne atılan bu “düşünce”, daha sonra öncelikle Nurculukla ve sonra
da başka İslami cemaat ideolojileriyle dirildi ve bugün çeşitli kollarıyla
iktidar oldu.
Çöken
Osmanlıcılığın çürümüş ideolojilerinin bugünkü uzantıları, “ulus devlet bir nimet midir.. ulus devlet
tarihin yanlışıdır..” gibi ucube yazılarla Cumhuriyetin kuruluşuna
saldırılarını sürdürdüler.
Bugün
Lozan’a saldırının ideolojik arka planında bu var.
Tabii
bir de Atatürk Cumhuriyetini “yıkarak” yerine RTE ile başlayan bir İslami Cumhuriyet kurma ütopyaları..
“Ulus Yıkıcılığı Zamanları”
Tabii
Davutoğlu’nu buradan anmadan
geçemeyiz. İdeolojik başroldeydi.
Bu
ümmetçi ve siyasal İslami çizgi ile bir Pratik ve teorik hesaplaşma, Ulus
Yıkıcılğı Zamanları- Ulusalcılık Üzerine Yeni bir Deneme, ve Davutoğlu ile
Hesaplaşma” kitabımda var.
Orada,
bugünkü iktidarın Amerikalı şakşakçıları ve bunun nedenleri de bulunuyor. Ayrıca
çağımızın genel niteliği, sermayenin ulusçuluk yanı, ulusalçılığın tarihsel
kökenleri üzerine bir özet de var. Önem verdiğim bir çalışmam, lütfen bakın.
Uluslaşamama tarihi
Lozan’a
saldıranlar, İngiliz emperyalistlerinin o dönemki kuyruk acılarına ancak ilaç
ve merhem sürmeye kalkışanlardır. Küçük rötüşlerle, bazen milleeeet diye
bağırma zorunluluğuna kapılarak, ancak özlerinde batan Osmanlı ümmetçiliği ile
yaşıyorlar. Böyle yaşayamayacaklarını tarih gösterecek.
Zaten
bunların beyinsiz kuklaları da televizyonlara çıkartılmış, Kemalist iktidar keşke olmasaydı, İngiliz işgal altında bir İstanbul’da
müslüman olarak yaşamayı tercih ederdik, diye de konuşturulmuştu.
Bunların
iktidarı, 1950’lerden sonra yarım kalmış bir uluslaşma sürecinin sonucu,
ürünüdür.
2 Ekim 2016 Pazar / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder