Gündem,
CBT Sayı 1458, 27 Şubat 2015
Geçen
haftaki Gündem’de YÖK’ün tıp ve hukuk lisans öğrenimlerine girebilmek için
üniversite sınavlarındaki puanlama sıralamasına getirdiği “baraj puan” kararını
olumlayan görüşlerimiz üzerine Prof. Yekta Saraç aradı ve
kararları üzerine biraz ayrıntılı bilgi verdi. Tabii Başkan’ı hazır bulmuşken
sorularımızı da yönelttik.
Önceki
sistemin yarattığı sakıncaları sıraladı Saraç. Evet bunu biliyorduk, geçen yıl
örneğin hukukta “tüm zamanların rekoru” kırılmış ve puan sıralamasında
366.000’inci öğrenci hukukta öğrenime başlamıştı. Kimlerle aynı sınıfta? 1600. sıradan hukuka giren öğrenci
ile (tabii tam burslu). Tıpta da 109.000’inci öğrenci üniversiteye girmişti.
Aralarında bu kadar “yetenek”, “bilgi”,
“ilgi” farkı olan bir sınıfta eğitim düzeyinin aşağıda seyretmesi kaçınılmazdı.
Biröğrencinin
hukuk fakültesine kaydolabilmek için 150.000’inci sıraya baraj koydular. İlk 150.000 içinde olan öğrenciler hukuku
seçebilecek. Vakıf üniversitelerin bir kısmı bu karardan memnun olmamış, ama
kaliteyi gözeten bazı vakıf üniversiteleri, “biz 100.000’inci sıranın altındaki
öğrencilerden kabul edeceğiz” bile demişler.
Bu üniversiteler bu kararlarını
hatta daha aşağı çekerek açıklamalılar. Saraç diyor ki, “böylece onlar arasında
da bir rekabet ortamı hazırlamış olduk.” Hatta “vakıf üniversiteleri için
barajı daha da yükseltebiliriz” diyor.
Tıp okumak
isteyen öğrencilerin de ilk 40.000 öğrenci arasında olmaları gerekiyor. Tabii,
matematik-fen ve Türkçe-matematik okuyan öğrenciler için sıralarda farklılaşma
olacak.
***
Mesele
sadece hukuk ve tıbbın kalitesi ile sınırlı değil. Mesela mühendislik bilimleri
var! Temel bilimlerden kaçış var… Öyle ki bazı üniversitelerin temel
bilimlerine kaydolan öğrenci bile yok. Hem bu sorunun çözülmesi hem de
mühendislik eğitiminin kalitesini yükseltmek gerekiyor..
Yekta
Saraç bu iki konunun da çok vahim bir durumda olduğuna vurgu yaptı.
Yaptıklarını “yangında ilk kurtarılacaklar”a benzetti.. Tıp ve hukuktan sonra,
bu yıl temel bilimlerde, arkasından mühendislikte, ihtiyaç olan yüksek
kaliteyi yakalamak için düzenlemeler hazırladıklarını belirtti. Temel
bilimlerde başvurular azaldıkça kontenjan azalmasına gidildiğini, bunun da
başvuruyu ve kaydı sıfıra indirdiğini, şimdi bu yanlışlığı gidereceklerini
söyledi. Bu hafta açıklama yapabilirler. Tabii mühendislikteki feci durum da
hemen el atılmayı bekliyor.
***
Şüphesiz
bunlar tedrici iyileştirmeler. Saraç, dikkatli, pilot uygulamalarla
gittiklerini, sorunlara “bütüncül” yaklaşmadıklarını, ama en acil konularda
adım adım iyileştirmeler sonucu ortaya reform denebilecek bir bütünselliğe
ulaşmak istediklerini söyledi. YÖK bu değişiklikleri süreli “askıya çıkarma”
yöntemiyle yapıyor. Üniversitelerde yapılması kararlaştırılan değişiklikler
“paydaşların” görüş ve eleştirilerine sunuluyor ve sonra kesinleşiyor.
YÖK,
doktora programlarına da el attı. Saraç, üniversitelerin “doktora
fabrikasına” dönüştüğünü açık yüreklilikle dile getiriyor. Bu amaçla
kriterler yükseltildi ve uluslararasılaşmanın yolu açıldı: Programda asgari
öğretim üyesi sayısı 5’ten 6’ya çıkartıldı ve 1 yabancı uyruklu öğretim üyesi
koşulu kabul edildi.
Doktora programında yer alacak öğretim üyelerinin de, “en
az 4 yarıyıl bir lisans, ya da 2 yarı yıl tezli yüksek lisans programında drers
vermiş olması, bir öğretim üyesinin doktora programında tez yönetebilmesi
için de en az bir (1) yüksek lisans tezi yönetmiş olması” koşulu kondu. “Lisansüstü
Tez danışmanlığı” için de bazı kararlar alındı.
Tabii, doktora niteliğinin yükseltilmesi ve uluslararası değerlere
yaklaşılması için bunlar yeterli mi, bence tartışmalı..
Tabii en
önemli bir karar da “Yeterlilik ve tez savunma toplantılarının
dinleyicilerin katılımına açık yapılması” kararı.. Avrupa’da böyle, ben
Danimarka’da bir doktora savunmasına katılmıştım. Anfide bir topluluk önünde
yapıldı. YÖK tarafından ayrıca “tez savunmasından önce öğrenci tarafından
intihal programı raporu teslim edilmesi koşulu tüm üniversiteler için” geçerli
kılındı.
Doçentliklerde
ve diploma denkliklerinde de sorunları aşmaya çalıştıklarını söylüyor.
***
“Popülist
yaklaşımlardan uzak duracağız” diyor Saraç. Haydi hayırlısı! “Üniversitelerin
de farklılaşması gereği”ne işaret ediyor. Akademik teşvik olanağını
yasalaştırdıklarını biliyoruz. 2016’dan itibaren de üniversitelerde yapılan
araştırmalar ve patentlere puan verilecek ve akademisyenin ücretine de buna
bağlı eklemeler yapılacak. Türkiye’nin geleceği şüphesiz ki nitelikli insana
odaklanmaktan geçiyor.
Ama
üniversitelere gelen öğrenci kalitesini belirleyen de şüphesiz ilk ve
ortaeğitimin kalitesi. Bu havuzdan üniversitelere akan “su”yun niteliği, yüksek
öğretimin de kalitesini birinci dereceden etkiliyor.
Bu noktada eğitimin
bütünselliği gündeme geliyor.. Üniversite öncesi eğitimin kalitesi 4+4+4
sistemiyle şüphesiz ki bize göre kötüleşiyor. Siyasal iktidar bilimsel bilgiye
bunun kalitesine ve öğretmen kalitesine odaklanacağına, başlıca kaygısını din
derslerine yoğunlaştırıyor. Bu eğitim politikasıyla Türkiye uluslararası
standartlara ulaşamayacağı gibi, rekabet ve yarışta da nal toplayıp durur.
Üniversitelere
her yıl gönderdiğimiz yüzbinlerce gencin bilgi, eğitim, yaratıcılık yeteneği ve
düzeyinin de, üniversite ortalamasını/düzeyini belirlemeyeceği çok açık.
***
Yekta
Saraç, “mütevazı hedefler koyarak ve bunları gerçekleştirerek adım adım
gidiyoruz”, diyor. Öğretmenliğin sorunlarından ve niteliğinden bahsediyor,
“bunun nereden kaynaklandığını biliyoruz.”diyor. Aldıkları kararlarla Vakıf
üniversitelerini de denetleyeceklerini belirtiyor.
YÖK burada varlığını
göstermek zorunda. Vakıf üniversitelerinin alınıp satılması piyasasının
oluşmasından rahatsız. Bilimselliğin ve kalitenin yükselmesine karşı “lobi
faaliyetleri”nin iyi niyetli olmadığının altını çizerek, doğru kararlar
üzerinde sağcısı-solcusu ortak görüş oluşturmalı, görüşünde.
Önem verdiği
bir konu da kararların şeffaflığı: “Açık
olacağız, böylece kamu desteğinin de doğruların arkasında olmasını sağlamaya
çalışacağız.. YÖK’ü hep siyasetin çerçevesine oturtuyorlar ve yaptığımız iyi
şeyler de görülmüyor.”
Şüphesiz,
siyaset YÖK’ü bir araç olarak kullanıyor. Yekta Saraç’a dedim ki,
üniversitelerde özgürlük rüzgârı esmeli, iktidar tasarımlarının ve her türlü
baskısının dışına çıkartılmalı üniversiteler.. Bunun yanı sıra, üniversitelerin
bilimsel düzeyini yükseltecek iyi niyetli her kararınızın da destekçisi
olacağız..
Gelecek Cuma
yeniden birlikte olmak dileğiyle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder