Geçen günkü yazımda dışarıdaki tutuklu gazeteciler deyimini kullanmış ve kim söyledi anımsamıyorum demiştim. Bu
deyim Can Dündar’a ait. Ahmet Şık da benzer sözü Avrupa
Parlamentosu’ndaki güzel konuşmasında kullandı. Sonra bu deyimin tam gerçeği
ifade etmediğini düşünerek “tutuklu
medya” dedim.
Olayın gerçek boyutu budur. İktidar medyayı tutuklamıştır. Biraz bu
konuyu açmak istiyorum.
Medyayı medya yapan gazetecilerdir, şüphesiz
ki.. Yazan, çizen, fotoğraf çeken, habere koşan, araştıran, kameramanı,
röportajçısı ve tüm basın emekçileri..
Bu mesleki kadro olmadan gazete, televizyon
olmaz. Medya ortamını yaratan,, da biz değilsek patrondur. Dolayısıyla, patron da gazeteciliğin asli bir parçasıdır..
Medyasını ticari işleri için iktisadi, toplumsal, siyasal silah olarak
kullanmadığı sürece, patronlar da mesleğin, gazeteciliğin, bizim bir
parçamızdır.
Bizim derken, şüphesiz ki basın özgürlüğünün,
özgür medyanın.
Anayasada dile gelen “basın hürdür sansür edilemez”in parçasıyız hepimiz.
Biz çalışanların basın olarak özgürlüğümüzle
patronun özgürlüğü, burada bire bir örtüşür.
Biz tutuklanıyorsak, bir anlamda patron da
“tutuklanıyor”.
Veya patronun “tutuklandığı” durumlar,
bizlerin de yazma-çizme, yorumlama, haber verme özgürlüğümüzü doğrudan
etkiliyor. Genel yayın müdürü, yazı işleri müdürü, birden “patron
tutukluluğunun” gazetede/tv’de uygulayıcısı konumuna geçiyor.
Genel bir susma, alabildiğine bir otosansür
yürürlüğe giriyor.
Özgür yazan, yorumlayan yazarlar üzerinde
baskılar katlanarak ağırlaşıyor, özgürce düşünceyi dile getirmek olanaksız hale
geliyor, ya yazdırılmıyor ya kapının önüne konmalar başlıyor; veya türlü
cambazlıklarla laf dolandırmalar yazılıyor. Gazeteciler, yazarlar, kendileri
olmaktan çıkıyorlar. Patron da gazete sahibi olmaktan..
Hepimiz tutuklanıyoruz..
İçerideki gazetecilere, bizler, dışarıdaki
gazeteciler, patronla birlikte de tüm medya toptan esir alınıyor.
Gazetelerin entelektüel faaliyeti, topluma
düşünce ve haber olarak katkısı, iktidarın sıradanlığına, otoriterliğine,
bayağılığına teslim ediliyor.
Dolayısıyla, Tutuklu Medya olgusu ortaya çıkıyor.
***
Tutuklu
Medya’nın iki kaynağı var. Biri doğrudan iktidar, iktidarın başı. Kaç kez
yazarlara, haberlere doğrudan saldırdı, çetelesini kim tutuyor? Bu yetmedi,
doğrudan patronlara da: Parasını sen
veriyorsun bunların, o zaman kes seslerini, onlar birer elemanın değil mi,
orası bir şirket değil mi, istemediğin bir şeyi yazdırmazsın, veya
değiştirirsin adamı olur biter.. Sonra kapıma gelip ağlayıp sızlamayın..
Bu kadar kaba saba ve basit. Doğan Medya’yı,
bütün patronlara örnek bir cezalandırma yöntemi ile “terbiye etme” yolunu seçti
(Maliye sopası!). Bu gurubun ilk büyük firesi, iktidar veya bedeli, 100 binden
fazla satan sokak muhalefetinin başarılı örneği Gözcü’yü kapatmakla başladı. Sonra iktidarı kızdıracak yazarlardan
adım adım kurtulma yolunu seçti. Gazete, kapak haberlerinde de kendine çeki
düzen verdi. İktidara batacak haberler varsa eğer, küçük görülüyor...
***
Geçen ay gerçekleştirilen hukuk- gazeteciler
vb seminerinde dinlediğim üç yazar, Sedat
Ergin, Cüneyt Ülsever ve Mustafa Mutlu, içeriden ve dışarıdan, durumu
özetleyen konuşmalar yapmışlardı
Cüneyt Ülsever, “bu dönemde çok sayıda yazarın fikri ile zikri aynı değildir, başıma ne
gelir korkusu ile yazıyorlar” saptaması yapmıştı. Mustafa Mutlu, “kendisini sanık sandalyesi içinde hisseden,
sürekli izlendiğini yargılandığını düşünen gazetecilerin çok sayıda varlığı
dönemin karakterini belirliyor. Biz buraya gelerek risk alıyoruz.. hakkımızda
tweetler atılıyor darbeciler toplanıyor, diye. 8 yıl öncesine kadar yazı işleri
masalarında özel atlatma haber flaş haber tartışılırdı, buna kafa yorulurdu;
şimdi artık yazı işleri toplantısı resmen açılmadan sohbete gazeteye girmeyecek
haberler konuşuluyor..”
***
Evet baskı kaynağının ikinci ayağı polis ve
yargıdaki yapılanmasıyla cemaat. Odatv ve izleyen tutuklamalar, hedef
göstermelerin kaynağı. Ben bu kaynağın artık basına karşı eylem yapacak gücünü
yitirdiğini düşünüyorum. Büyük itibar kabetme ve çırpınma dönemi. Özellikle
Silivri davalarının yalan dolanı içinde!
Özetlersek, Basın – Medya Tutukludur.
Tutuklu Medya’nın kurtuluşu, özgürlüğü için,
etkili, verilere dayalı, sağlam bir entelektüel mücadele başlatılmalı..
Konseyler, dernekler, cemiyetler,
yazarlarımız...
--
Not: Silivri davaları,
Balyoz üzerine yazılarım, gazetecilerin ortak vicdanı değildir. Kimse
rahatlamasın! Ben kendi vicdanımdan sorumluyum.
-- 9 Nisan 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder