Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

16 Nisan 2012 Pazartesi

Sivil / Savaşan Kanatlar


Gülen Hareketi’nin önde gelenleri Vatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır’la sohbet etmiş. İlk yazısında, bunların kimler, kaç kişi olduklarını yazmıyor. Anlaşılan bu konuda “off the record” sözü vermiş! 
Bugüne kadar, bu siyasi hareketin yarı resmi/gayri resmi / resmi kurumu olarak Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nı biliyoruz. Onlarla mı konuştu, bilgimiz yok. ABD’den mi geldiler?! İstanbul’dalar mı? Tanıdıği isimler mi? Kamuoyunda bilinirler mi?
Gördüğünüz gibi, gizli örgüt gibi davranan bir siyasi hareket üzerine çok sayıda spekülasyon yapılır. Çok doğal! Adı varolup ta kendisi ortada resmen gözükmeyen, ancak gizli örgüt olabilir. Bugün hakkında soruşturma yapılamıyorsa, bir ayakları ile iktidarda diğer ayaklarıyla Pensilvanya’da olduklarındandır!
Gülen hareketi gizli örgütü (!) kendisinin artık “hizmet” olarak adlandırılmasını istedikten sonra, Ruşen Çakır’a bir “açılım” yapıyor. Bu açılımın zamanlaması üzerine, Gülen Siyasi Partisi 1 ve 2 (geçen Salı ve Perşembe) yazılarımda değinmiştim. Ruşen açılımları gelişmeleri doğruluyor.
Şike Yasası’nı ret kampanyası, MİT üzerinden hesaplaşma, ve daha da öncesinde Bülent Arınç olduğu yazılan Bakan’ın geçen sonbaharda Pensilvanya’ya giderek F. Gülen’le sert tartışması... Ve özellikle İstanbul emniyeti içindeki yapılanmanın dağıtıldığı yönündeki haberler..
Odatv gazetecilerinin tutuklanmaları (*) üzerine Türkiye ve dünyada Gülen Hareketi üzerine çok doğru saptamaların gündeme gelmesi ve olguların konuşulmaya başlaması..
Bütün bunlar, bu “siyasi parti”yi önemli ölçülerde gerileten olaylardı. Hele hele Erdoğan’la çatışma, Hareket’in Türkiye’de “hizmet için para toplama” işlerini de aksatmış olabilir. İş dünyası, Erdoğan’ı çok yakından tanır!!!
Bütün bunları tek cümleyle özetleyebiliriz: Derin itibar kaybı! Evet, hem de çok derin!
***
Ruşen Çakır, Gülen Hareketi’nin “sivil kanadı”nın duruma ağırlığını koyduğu sonucunu çıkartıyor. Buradan Hareket’in sivil olmayan kanatlarının da varlığı anlaşılır. Mesela “askeri” kanat gibi! “Askeri kanat”tan kastim, Gülenci silahlı güç falan değil. Böyle bir işe girişmeyecek, yoksa sonlarının hızla geleceğini bilecek kadar akıllılar. Devletin her türlü “silahlı – silahsız güçleri”ni kullanmak varken!!!
Ruşen açıklayacaktır tanımını, ama sivil kanat tanımlaması iyi bir ipucu oldu ve kendi değerlendirmelerimi, çok yakın geçmişle birleştirerek bana yorum yapma olanağı sundu:
***
Gülen Hareketi, bir kaç yıldır topluma “savaşan siyasi güç” olarak yansıdı... Emniyet ve özel yetkili yargılamalarda ipleri elinde tutması ve yargılamaları yönlendirmesi, Orduyu ve sinirlendiği rakiplerini tepeleme çalışmalarına olağanüstü desteği, “savaşan Cemaat”i yarattı.
Bu savaşın medyadaki uç beylerini biliyoruz.
Gülen Hareketi’nde, bu süreçteki derin itibar kaybının görülmesinden sonra, “savaşan güçler” arasında bir “ayrışma” olduğu, Ekrem Dumanlı’nın 9 Ocak 2012 tarihli (Zaman) Hesap Vermek yazısından belli olmuştu:
Mehmet Baransu, Emre Uslu, Önder Aytaç, hatta bazı Zaman yazarları... Bazı gazeteciler ne yazsa ne söylese hepsi 'cemaat'ten biliniyor. Aslında o gazeteciler defalarca açıkladı, ‘Biz cemaat sözcüsü değiliz; kendi düşüncelerimizi yazıyor, konuşuyoruz.’ dediler. Maalesef bazılarının umurunda bile değil. Varsa, yoksa cemaat! Tam bir paranoya ile karşı karşıyayız. Hal böyle olunca bu yanlış algıya muhatap insanlara da büyük sorumluluk düşüyor. Keşke onlar üzerinden yürütülen psikolojik harbin değirmenine su taşımasalar ve bazı art niyetli kişilere fırsat vermeseler...”
“Uç beylerini” demek daha önce uyarmışlar ve fayda etmemiş ki, bu kez kamuoyuna açıklama ile araya mesafe koyuyordu Dumanlı; ama onların Cemaatçi olmadıklarını söylemiyor, cemaat sözcüsü olmadıklarını açıkladıklarına dikkat çekiyordu. (Ö. Aytaç,  Dumanlı’ya “sanırım biraz grip olmuş” yanıtını verecekti)
***
Yorumlarsak: Gülen Hareketi’nin, iktidarla çatışma koşullarının da oluşması ve itibar yitirilmesi karşısında, bundan sonra nasıl bir strateji / yol izleneceği konusunda anlaşmazlık içine düştüğü görülüyor. Bugüne kadar fiili koçbaşı rolü oynayan “militanlar”, durmak yok savaşa devam derken, “akil adamlar”, durum muhasebesi ile itibar toparlama-yara bere sarma sürecini yeğlemekte..
Bu iç yarılmanın nasıl gelişeceğini de, “Açılımları” da izleyeceğiz!
Şunu belirtelim: Bütün süreç, hepsinin ortak geçmişidir.. “Ayrılsak da beraberiz”.
Ve soracağız hep: Balyoz, Odatv ve diğer pek çok davanaki sahtekarlıklardan nasıl arınacaklar, temel kıstas budur..
--
(*) Ahmet ve Nedim’in serbest bırakılmasından sonra, “arkadaşları”nın görevleri sanırım bitti: “Geri kalanlar zaten Ergenekoncudur, olmasalar bile ve bunu hakketmektedirler!” Böyle çıkarsa, kocaman bir çüş diyeceğim...
16 Nisan 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder