Hayır, birleştirici değil, kesinlikli ayrımcı.
Ülkeyi, ulusu kucaklayıcı değil, önemli bir
kısmını dışlayıcı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan, dahası
kuruluş öncesinden bugüne ve geleceğe kalın bir çizgi çekiyor…
Ve diyor ki, bu
taraf benim, o taraf ise yok, yıkılmalı, dağılmalı, benim olmalı, bana gelmeli,
boyun etmeli…
Tek kesin
ve doğru görüş var. O da benim savunduğum..
Bu çizgiyi giderek netleştiriyor.
Konuşmaların ruhu, içeriği, kendisi
dışındakilerle, bu ülkenin yarısından fazlası ile, bir arada ve hoşgörü içinde
asla yaşamak istemediğinin bütün unsurlarını içeriyor.
20 Ekim törenlerini iptal etti. 19 Mayıs’ı halka
yasakladı (stadyumlarda resmi kutlamalara izin yok) !
Partisi ve yandaşları Atatürk’ün Gençliğe
Hitabesi’ne sadırdı!
İşi, Osmanlı’da 31 Mart vakasına kadar uzattı. Menemen’e uğradı. Türkiye’nin yüzakı,
çağdaşlaşmaya evrensel ve büyük katkısı olan Köy Enstitülerine saldırdı.. Onları formatlanmış insanlar
yetiştiriyor, diye yaftaladı!
İnsanın artık şeyyy, yani, bu kadarı ayıptır,
diyesi geliyor..
Dersim’de CHP’ye saldırıyor, ama Uludere’de
Kürtleri bombalatıyor!
Ülkeyi demokrasiye geçirten İnönü’ye bindiriyor! O sözde demokrasi
ki, kendisi de onun ürünü!
Dur durak yok..
Bütün bunlar, çağımızın en büyük, en belirleyici
olgusu olan ulusu, ulus devleti, ulus varlığını, ulus birliğini ufalayıp çözme
sürecinin unsurlarıdır.
Bunun ayırdında mı…
Ülkenin bütünlüğünü savunuyor sözde.. Kafası
sadece din, ümmet gibi kavramlarla “formatlı” olanlar, ulusun nasıl oluştuğu
konusunda fikir sahibi olmakta zorlanırlar.
Ulusu,
geldiği noktada sırtlayıp daha ileriye taşıyacaklarına, bunu yapamazlar; omuzlarına
ağır gelir, bu nedenle ulusu bölerler, yarısını dışlarlar, sadece
taşıyabilecekleri kesimi alırlar…
***
Nasıl olsa Anayasa da, Anayasa Mahkemesi de,
adalet ve yargı da, özel mahkemeler bile ve yasaların uygulanma biçimi de
kendisine bağlı olduğu için, en önemlisi de tek adam ve tartışılmaz iktidar
olduğu için, korkacağı bir şey yok.
Gençleri
dindar yetiştireceğiz, diyerek anayasal suç
işlemiş, umurunda mı..
Camiinin kubbelerini miğfer, minarelerini süngü
yapmış ve din tüccarlığı ve inanç sömürüsü ile siyaset yapmış bir lider,
geçmişiyle uyumlu bir çizgide daha ileri hedeflere doğru ilerlemekte..
Önüne bir rapor geliyor, bakıyor ki:
Ooooo
halkım uçmuş, yüzde 50’yi aşmışım, ben de dersem onaylıyor, ne konuşsam doğru
diyor, kime saldırsam alkışlıyor, medyayı ne kadar sustursam memnun oluyor, ne
kadar vursam ses getiriyor, yanlış da söylesem büyüyorum…
O halde, konuşmalarında vur, saldır, ez, dağıt,
parçala…
***
Bu gücü, ABD’ye Ortadoğu’da verdiği, vaadettiği
hizmetten alıyor.
ABD için, Türkiye’de iktidarın muhalefete,
yurttaşa, ulusa ne yaptığı umurunda değil.. Önemli olan ABD için “iktidar benim için ne yapıyor?”
Ne kadar parçalanmış, birbirine düşürülmüş bir
ülke, bölgesel amaçları için o kadar daha iyi kullanılacak bir yönetim..
ABD İslam ülkelerini darmadağın ettikçe, ona
göre “mazlumun ahı çıkıyor”..
ABD karşıtlığı, ABD hizmetkarlığına dönüşüyor..
Çünkü iktidarda kalabilmenin yolu yordamı bu..
ABD’ye önce
Libya’de ne işin var dedi, sonra hızaya geldi..
Suriye’yi
yıkacağız dedi ABD, hemen uygun pozisyon
aldı, mevzilere yattı..
Bu “işbirliği”, iktidarının ve ülkede yapılan ve
yapılacak her türlü zulmün garantisi..
***
Büyük bir demokrasi, cumhuriyet ve kazanımları
mücadelesinin içine yuvarlanıyor Türkiye..
Bir savaş görünümü egemen ülkeye…
Kılıçdaroğlu, ya demokrasi, cumhuriyet, insan
hak ve özgürlükleri, ulus ve ulusal devlet, ülkenin çıkarları cephenin
“komutanı” olacak…
Ya da teslim olacak..
-- 9 Şubat 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder