Öncelikle, yazıya oturunca hemen akla üşüşen çok
temel bir siyasi saptamayı paylaşayım; çünkü bu saptama, siyasi analizlerimin
temel çıktısıdır:
Cemaat’in MİT ve Hakan Fidan üzerinden Başbakanı vurmak istemesi, aslında Erdoğan’a
karşı “saray içinde” bir “hükümet darbesi” ile iktidarı ele
geçirme faaliyetleri, esas “ergenekonluk” ve “hükümeti yıkma” teşebbüsüsür! Ve
“özel yetkili savcılık ve mahkemelik” olayıdır! Bir ciddi savcı olsa, esaslı
bir “darbe iddianamesi” ortaya
çıkartır!
Ama, Erdoğan için “şimdi zamanı değil”! Evet,
konuya dönelim:
***
Cematin bu “saldırısının” arkasında kimse var
mı? ABD ne kadar MİT komplosunun ardında? Yaşadıklarımızı anlayabilmek için,
yanıt aramamız gereken temel bir soru. (*)
Bu soruya temel yanıt oluşturacak bir ana yazım,
18 Aralık 2011’de yayımlanan “3 Koltuk
Boş-5; Güç’ün Altında Büyüme”dir. Cemaatin, ABD ve ülkemizdeki bütün
iktidarlarla iyi geçinme stratejisini açıklayan yazıya bakılabilir (Bloğumda).
Cemaat, ABD derin devletinin kanatları
altındadır. Oradan güç alarak da, Türkiye’de (ve dünyada) büyüyor. Erdoğan da
bunun bilincinde. Özellikle Ordu’ya karşı operasyonların, bu üçlünün ortak iradesi ile gerçekleştiğini kabul edebiliriz. Bu
saptamayı reddedecek bir olgu görünmüyor ortalıkta.
ABD ile temel ilişkisi, Cemaatin, ABD’nin
küresel politikalarına doğal olarak “tam destek” vermesini gerektiriyor.
Cemaat, Erdoğan iktidarının, ABD ile çelişen
bütün politikalarına karşıdır! Bunlardan biri Filistin Politikasıdır. İktidarın her iki kanadına yakın N.B.
Karaca
“Mavi Marmara’nın yola çıkması ve sonrasındaki gelişmeler, İsrail ile
ilişkilerin bozulması ise cemaatin hükümetten.. ayrı düşmesine neden oldu.
Cemaat için, Türkiye’nin İsrail’i karşısına alması, Ortadoğu ülkesi olmayı
tercih etmesi anlamına geliyor, hükümet içinse bu “bölge gücü” olmanın
anahtarı. Hakeza, İran için alınan riskler de cemaate fazla ve gereksiz
görünüyor. Bu kesimde, hükümetin “bölge gücü” olmak için attığı adımların,
kurduğu ittifakların ve dahi kurmaktan kaçındığı ittifakların maceradan ibaret
olduğu kanısı hâkim..”
Yani Cemaat, AKP’ye, “ABD’nin Ortadoğu
politikasının bir parçası ol” diyor. Erdoğan’ın “bölgesel güç” politikası,
ABD’ye ait değil! Tersine ABD basını Osmanlıyı
canlandırıyor diye hükümete saldırtıldı!
İktidar, zoru görünce, ABD’ye Suriye konusunda
boyun eğdi ve Cemaat ile aynı şeyleri savunur hale geldi. Cemaat basını ve
yazarları, Suriye’nin halledilmesi konusunda ABD politikalarının uygulayıcısı
durumunda.
Erdoğan medyası, MİT olayından sonra, ilk kez
Cemaati “The Cemaat” olarak
nitelemeye ve cemaatin ABD’ciliğini vurgulamaya yöneldi! İsrail’in de
(arkasında ABD) Hakan Fidan’ı hedef aldığını yazdı...
***
Cemaat ile
ABD’nin ortak bir kaygısı var: Erdoğan otoriter, ülkeyi otoriter bir rejime kaydırabilir. Örneğin
cemaatin medyada başlıca tartışmacısı Faruk
Mercan, ortak bir tv programında “Erdoğan’ın otoriterliğini tartışalım” dedi. Bu tavır alış, Cemaat ile
Erdoğan arasındaki temel çatışmanın göstergesiydi.
Cemaatin, eğer olaylar sertleşirse, Erdoğan’ı
faşistlikle suçlaması da beklenebilir! (The Taraf’ı izleyin, Liberaller+The Cemaat+ABD ortaklığının adı)
Bu şikayet, Erdoğan’ın Cemaate, istediği bütün koltukları, olanakları, iktidar
ve yönetimden daha büyük bir pay vermemesinden kaynaklanıyor. Zaten
Pensilvanya’ya giden “bir bakan”ın Gülen ile tartışmasının temel konusu da
buydu.
Aslında Erdoğan’ın otoriter kişiliğinden ABD de
yakınıyor. Bazı sözcüleri, bunu dile getirdiler. ABD’nin Erdoğan’ın
kişiliğinden şikayetinin nedeni olarak şunu kabul edebiliriz: Ortadoğu’da
kendine özgü bir politika alanı yaratmaya kalkışmak..
Geçen Pazar gecesi Ulusal Kanal’da yaptığımız tartışmada, Prof. Süheyl Batum şöyle diyordu:
ABD Ermeni meselesini hallet diyor, Erdoğan
peki diyor ama halletmiyor! İsrail’le
kavga etme diyor, Erdoğan ediyor (barış yapmak zorunda ama, eninde sonunda)..
Rusya’ya fazla bağlanma diyor, bağlanıyor.. Kıbrıs meselesini çöz diyor, çözmüyor..
Hükümet, acil konu Suriye’den gelecek
mültecilere yer hazırlamakla meşgul! Bir de, cephe gerisi destek veriyor
muhaliflere. TSK Suriye’ye girer mi? Eğer, Erdoğan için bu “iktidarda kalıp
kalmama meselesi” olursa, evet!
Ama, Cemaatin
yönlendirdiği bir hükümet olursa, TSK Suriye’dedir!
Aslında Süheyl Batum, Erdoğan’ın ABD’nin
isteklerini yerine getirmede iyi bir beceri gösteremediğini anlatıyordu! Cüneyt Zapsu ABD’ye “Erdoğan’ı kullanın, delikli taştan içeri
akıtmaya kalkışmayın” demişti.. Bu bağlamda sonuçlandıralım:
***
Kısa sonuç: Cemaat
ve ABD, Erdoğan’ın otoriter iktidarını ve gücünü sınırlamak konusunda, ortak düşünce
içinde! Erdoğan daha
“demokratik” olmalı, yani Cemaate iktidarda daha büyük söz sahibi olmasına
fırsat vermeli..
MİT- Hakan
Fidan üzerinden sürdürülen iktidar –darbe- operasyonunun ardında, Erdoğan’ın
iktidarını ve otoriterliğini sınırlandırma ve ABD’nin daha çok boyunduruğu
niyeti var..
--
(*) Yöntemle
ilgili: Burada komplo teorisi ile ilgilenmiyoruz,
önceki yazılarda olduğu gibi, sadece, olgulara, olaylara dayalı olarak
kurduğumuz hipotezleri doğrulamaya çalışıyoruz, öncelikle bunu belirtelim.
Gelişmeleri gözlemleyerek bir bütünsellik, bir hipotez kurup, önemli siyasi
olayları bu çerçevede değerlendirmezseniz, sadece bir takım izler ve gözlemler
arasında emekler veya kaybolursunuz, bütünü görmezsiniz. “Dur bakalım, bu da olacak mı,” diyerek, sürekli olayların
arkasından koşturursunuz. 2 Şubat yazımda “Cemaat,
hukuk mızrağını Erdoğan’a gösterecek mi” saptaması, ve yaşadıklarımız,
kurulan hipotezi doğrulayan gelişmelerdir.. O halde buradan devam...
,,16 Şubat 2012 / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder