Güleyim mi ağlayayım mı,
bilemiyorum! Tam bir komedi!
Sahneye, senaryosu yazılmış
bir “oyun” konuyor. Ama bu dinamik bir oyun! Yazarı, olayların yazdığı gibi
gitmediğini görünce, sahneye yeni oyuncular ve finaller sokuşturuyor. Tiyatro yazarlarının ufuklarını açacak
yeni bir “deneme sahnesi” seyrediyoruz...
Cemaat “partiyi” kaybedince,
güttükleri güvenlik ve savcılık güçleri de “meydan savaşı”nda büyük kayıplar
verince... Kendileri de muharebenin komutanları olarak cascavlak kalınca da.. “yahu ortalığı kim karıştırıyor.. olsa olsa,
savcılığın, polisin, MİT’in içine sızan MOSSAD ajanlarıdır, MOSSAD’ın
hazırladığı dosyalarla harekete geçildi, amaç Türkiye’yi karıştırmak ve zora
sokmaktır..” falan filan.. Nasıl beğendiniz mi?
Birden, Erdoğan’ın “görev
başında” yakaladığı ve “suç üstü” yaptığı adamlar, çevresindekiler vb Mossad
ajanı diye “ilahlara kurban”
ediliyor... Eh yani, “komutanlar”ı “biz yaptık” demiyeceklerine göre.. İleri
cephede olanların telef olması savaşın gereğidir. İyi mi, şimdi bazı savcılar
çıksın ve özel savcılık ve emniyette Mossad’ı arasın!
Zaten sahnedeki bir savcı
“odama girdiler” diye şikayette bulunmuş. Geçenlerde bir yazımda “MİT’in soluğu
enselerinde olabilir” diye yazmıştım.. Fotoğraftaki puzzle’ları yerli yerine
oturtmaya başlayınca, MİT’in çok daha önce “durumu araştırmaya” başladığını
görüyoruz.
Örneğin Star’da İbrahim Kiras olaya başka bir ayrıntı
getirdi.. Silivri yargılamalarında artık arşı alaya yükselen hukuksuzluklar,
keyfilikler vb karşısında; hele hele Başbakan’ın Başbuğ için “tutuksuz
yargılanması” isteğine Hurşit Tolon’un
da tutuklanmasıyla yanıt verilmesi karşısında; savcıların özel yetkilerine bir
sınırlama girişimi hazırlığının yapıldığını belirtiyor ve soruyor:
“Belki
de alınacak bu önlemlere engel olmak için o düğmeye (MİT’çilerin
yakalanması) basılmıştır..”
***
Cemaatçiler, şu MOSSAD işine fazla girmeseler iyi olur..
Lafını bile etmesinler.. Yoksa akla hemen “Erdoğan,
İsrail’e karşı çıkarak iyi yapmıyor” tutumları geliyor.. Ortadoğu’da Gülen- İsrail- ABD ortak politikaları..
İktidar, bu işleri Mossad karıştırdı
yutturmacasını alaya alıyor! Haklılar! Bütün cemaatçiler bir “görünmezlik
perdesi” ardında.. Hiç biri “evet ben cemaattenim” demiyor. “Tanıdığım cemaatçiler böyle yapmaz, düşünmez..”
havasındalar! Ne ayıp! Türkiye tarihi gizli örgütler tarihidir aynı zamanda! F.
Gülenciler bu durumun değiştiğinin, artık bütün cemaatlerin ortalıkta
dolaştığının farkında değiller mi?
Şu gizlilik, yarın başlarına
iş açabilir, burası Türkiye kardeşim!
***
Başbakan’ın önceki günkü
demecini kim nasıl vermiş baktım. Erdoğan’a yakın gazeteler ana manşetten ve “Seçilmişleri,
atanmmışlara kul etmeyiz” ana vurguya bağlı kalarak vermişler (Yeni Şafak ve Star). Cemaate “yakın” Bugün
ve Zaman ise, kapaklarında sol üst
köşelerinde, Başbakanın en önemli sözlerini görmeyerek, “fitne ve fesada alet olmayız, kaos ve çatışma beklemesin” sözlerini
vurgulamış!
Erdoğan, atanmış memurların
(emniyet ve yargıdakiler) kendisi ve arkadaşlarını vesayetleri altına
alamayacaklarını belirterek, olayı noktalıyor. Açık ve seçik.. Bazı köşelerde
siyaset yazanların hâlâ “pek çok senaryo
var, hangisine inansak acaba..” gibilerinden davranışlarına baktıkça...
diyecek söz bulamıyorum..
Hele hele “uzman” birileri
“Cemaat-AKP arasında çatışma yok” diye yazmıyorlar mı! İşgal ettikleri köşelere
yazık, diyebilirim ancak..
Uslu’nun
Analizleri Doğrudur!
Son bir noktaya değineyim:
Dünkü Akşam gazetesinin manşeti “İşte MİT Krizinin Çıkış Noktası: 2014 Kavgası”
idi. Acaba benimle mi konuştular da haberim yok diye baktım! Hayır, ben
değilim, okuyalım:
“Başbakan Erdoğan’ın yakın
isimlerinden, araştırma şirketi ANAR’ın Genel Müdürü Dr.İbrahim Uslu’ya göre,
ifade krizinin arkasında 2014 mücadelesi var. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Ak
Parti dahil, siyasetin yeniden dizayn edileceği süreçte söz sahibi olmak
isteyenler, bu saldırıları düzenliyor..”
Şenay
Yıldız’ın
röportajını okuyun ve Aralık 13’ünden beri “Üç Koltuk Boşalıyor” diyerek, krizden önce başlayan ve krizle birlikte
süren analizlerimi anımsayın.
Ne yapsam acaba?
* İbrahim Beye teşekkür me
etmeliyim, analizlerimi doğruladığı için..
* Ama benim İbrahim Beyin
teşekkürüne ihtiyacım olmadığını düşünürsek, söyleşi içinde “Bursalı’nın da
dediği gibi” bir cümle aramak en iyisi..
* O da yok.. O zaman,
İbrahim bey doktora yapmış bir akademisyen. Kendisini intihalle (fikir
hırsızlığı) suçlayabilirim..
Şaka Şaka.. Bunlar Türkiye
için vakayi adiyedendir..
Şöyle diyeceğim: Sayın Uslu
yaptığınız tahlillere katılıyorum... Sizi ilk yazımda “cite” edeceğim...
-- 21 Şubat 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder