Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

16 Aralık 2020 Çarşamba

Neden ölümle burun buruna yaşama riskini seviyoruz?

 Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 15 Aralık Pazartesi, 2020


 

İnsanların Kovit ile yaşam-ölüm sarmalı içindeki dansında, görünüşte ne kadar sakin olduklarının farkında mısınız?

Azınlık bir grup dışında çoğunluk gözü pek davranıyor.

İnsanlar ortak davranışa sahip. Bunun ne ülkemize ne ırklara ne da coğrafyaya ilişkin ayrı özelliği var.

Ülkeler “insanlar – topluluklar arasındaki teması” gevşettiğinde, korona önü alınamaz bir şekilde yayılıyor ve ülkeler sağlık sistemleri korona ile baş edemeyecek noktaya geldiğinde ve ölümler hızla arttığında, türlü çeşitli kapanma sistemleri devreye sokuluyor. Virüs, bulaşacak insan bulamadığı veya az bulduğunda, vaka sayıları hızla azalıyor.

Kısıtlamaları kaldırın, yine artıyor.

Yüzde 1- 2 ölüm riski, çok yüksek aslında. Ama yaşa göre vurduğunuzda oranları, 50-60 -70 yaş üstlerinde korona ölümleri çok daha yüksek, yüzde 10’a kadar varıyor. Hele kalp damar ve başka kronik hastalıkları olanlar varsa...

Patır patır dökülüyor, özellikle ağırlıkla 50 yaş üstü.

Fakat, buna rağmen, mesela bu yaş grubu kendini yeterince koruyamıyor veya koronaya kapıları yüzde 95-99 kapayamıyor.

Bu açıdan baktığımızda aslında, yaşlı genç herkes riski paylaşıyor.

Ama dünyada bir “yaşlı kırımı”ndan bahsedebiliriz.

Neden, maske mesafe hijyene tam uy, kalabalıklar içine karışma, kapalı mekanlarda insanlarla bir arada olma, gibi temel koruma önlemlerine uyamıyoruz ve adeta risk almayı seviyoruz?

 

Sizin gerekçeniz ne?

 

Bu soruna çeşitli yanıtlar verilebilir. Toplumsal zorunluluklar (çalışma, toplu taşıtlarda seyahat) gibi. Ama kalabalık bir minibüse otobüse vb binmemiz gerekmiyor.

Bu durumda bilinç düzeyi, bilgi düzeyi devreye giriyor, diyebilirsiniz.

Virüsün öncelikle ağızdan aldığımızı, burnumuzu açıkta bırakabileceğimiz gibi doğru bilgi iletişim sisteminin içinde olmamanın yanlışlarından bahsedebilirsiniz.

Ya hemen bana bulaşacak değil ya, bana bir şey olmaz gibi vurdumduymazlıklarla açıklayabiliriz.

Yakın tanıdığınız, bildiğiniz, sık görüştüğünüz ve koronalı olabileceğine ilişkin bir işaret görmediğiniz veya korona tozu konduramadığınız dost - aile bireyleri yakın çevre söz konusu olduğunda, iyice gevşemeniz.

Veya toplumsal eğitim düzeyinin düşüklüğü vb diyeceğim ama bu alanda epey ileri olan Avrupa ülkelerine baktığınızda, zerre ilişkisini kuramazsınız.

Şüphesiz, bu konuda özellikle bazı işyerlerinde gerçekten çok sık korunma uygulamaları, çok disiplinli uygulandığında tek tük vakalara arada sırada görüldüğünü biliyorsanız, insanları tehlikelerden korunmak için sıkı düzen, disiplinli bir yaşam dayatmaktan başka bir çare olmadığı gerçeği ortaya çıkıyor.

Ama benim sorum, insanlar kendiliklerinden ölüm – hastalık riskini neden en aza indirmeye yanaşmıyorlar?

 

Göremediğimiz tehlike mi?

 

Bizim dışımızdaki canlı varlıklarda “ölüm hissi” olmadığı öne sürülür, ama bu konuda bilimin kesin bilgisi yok. Ama bizlerde ve tüm canlılarda kendini koruma, hayatta kalma biyolojik mekanizması hem de öncelikli olarak olduğuna, tüm canlılar yaşadıkları sürece hayata tutunmak için çaba sarf ettiklerine göre, bizde bir eksiklik mi var?

Virüs karşısında bu koruna mekanizması neden tam çalışmıyor?

Acaba virüs görünmediği için mi?

Biz evrimsel olarak, sadece görünür tehlikelere karşı önlem alan ve savunma korunma mekanizmalarını hemen harekete geçiren bir –iç dinamik, genetik mekanizmaya sahip olduğumuz için mi?

 

 

Yaşam, ölümle dans mı?

 

 

Evet geldiğimiz nokta bu, risk alarak yaşarız. Bu risk kaybetmenin, yenilmenin ölümlerin çeşitli derecelerini kapsar.

Yaşam ölümle özdeştir bir anlamda, doğduğumuz andan itibaren ölümü bilen ve kabul eden canlılarız.

Uçak düşebilir. Ama bineriz, bir yılda 3 milyar insan uçar gökyüzünde.

Karayolları da kaza, kayıp kırımlarla doludur, üstelik daha çok, ama arabalardan vazgeçmeyiz.

Toplumlar, insanların beklenmedik kazalara karşı ne kadar tehlikeleri en aza indirme önlemleri alsa bile, yine başımıza saksı cam pencere düşebiliyor.

Göle, nehir, denizde yüzlercemiz boğulur, ama gireriz yine de.

Sigaraya ancak kansere vb yakalandığımızda zorunluluktan bırakırız.

En tipiği, depremle ölüm dansı yaparız. Uzak bir tehlikedir, deprem olmadığı sürece.

***

Evet, korona olayı, insanların aslında ölümü rahat göze aldığını gösteriyor.

Sıkılığı sevmeyen canlılarız.

Daha çok hayatta kalanlar, sıkılığı disiplini sevenler, tehlikelere göre önlemini alanlar oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder