Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 27 Aralık Pazar, 2020
Siyasi gölgeler atında uyuşturucu ticareti ve “Baronlar Savaşı”
Her şeyi tamam, bir zamanlar resmi “basın müşaviri” görevi, Avrupa’da uyduruktan bir İslamcı bir dernek adı, iktidarın önemli şahsiyetlerinin yanında bol bol fotoğraflar... sözde diplomatik pasaport, eski görevli kartı..
Ve her zamanki gibi “bir ihbar üzerine” yurtdışına çıkarken arabasının gizli bölmelerinde, 49 milyon TL’lik 100 kg eroini uzman köpekler yakalıyor.
Saygı Öztürk’e göre, “olayın basın tarafından duyulmaması için bakanlıktan talimat üzerine talimat geliyor”... Demek eroin tüccarı hemen telefonlarına sarılmış ve olayın bir an önce üzerinin kapatılması için birilerini harekete geçirmiş.
Her zamanki gibi ona “komplo” kurulmuş, “kim nasıl oraya yerleştirmiş” bilmiyormuş. Bütün uyuşturucu baronlarının yakalanan eroin, esrar vb gibi uyuşturucularla hiç bir ilgisi olmamıştır zaten! Hep birilerinin komplosuna uğramışlardır, kendileri namusu, vergisini veren iş adamlarıdır.
Heyecanlı bir hayat!
Timur Soykan’ın çok titiz bir çalışma ile yazdığı “Baronlar Savaşı – Zindaşti Olayı’nın Perde Arkası (Kırmızı Kedi) kitabına değinmek için iyi bir vesile oldu.
Çok konuşuldu, uyuşturucu baronları dünyasının birbirleriyle vuruşmaları, pusuları, cinayetleri, tüm bu operasyonları için polis, savcılık, mahkemelerle dirsek temasları, polisten gelen bilgilerle düşmanları tasfiye etmeleri, savcılıkların bazen “öldürün birbirinizi” tavırları, tabii ki tüm bu faaliyetler için milyonlarca liranın havalarda uçuşup resmi gayri resmi kişilerin ceplerine kasalarına konmaları...
Adliye’de “İstanbul Grubu”nun ortaya çıkması, adliyedeki etkin konumları... ve sürekli olarak uyuşturucu milyarlarının kokusu, bir cepten diğer ceplere transferleri.
Ve siyasi ilişkiler ağı...
Siyaset, onların yönlendirdiği etkilediği emniyet ve adliye mekanizması olmazsa, hepsinin işi zor valla..
Düşündüm, bu işi yapabilir miyim diye, olanaksız kardeşim!
Bi heyecan bi heyecan! Kalbim dayanmaz! Afganistan, Pakistan’tan, İran’dan vb. eroin anlaşmalarını yapacaksın, karadan veya gemilerle bin bir heyecan yükleteceksin, silahlı külahlı büyük çeteler kuracaksın, sevkiyatın sağ salim gerçekleşmesi için 50 tane cambazlık düşüneceksin, düşmanlarına bilgi sızdırmayacaksın, içindeki casusları ortaya çıkartıp temizleteceksin...
Devleti doyuracaksın! Polisten adamlarını ayarlayacaksın, savcı mavcı kim varsa satın alacaksın...
En önemlisi siyasetçini ayarlayacaksın, güçlü olacak, dişli olacak, utanmaz olacak, rezil olacak...
Her şeyi berbat ederim!
Yapamam! Öyle birilerini karşımda görünce, hele milyonları toka ederken ilk aklıma gelecek işi yaparım, yüzüne tükürürüm! Al bu paraları uygun yerine tıka derim... yani iş berbat ederim! Yani silahlı cani bir baron olup da bu alçaklara kin duyan biriysem, kafasına o an orada sıkabilirim!
Yani bu iş bana göre değil! İşi hemen berbat ederim!
Çarpışanlar arasında bir adaşım da var: Orhan Unğan! Bu heyecanlı macerada bir tek onu mu sevdim, o ne cesaret kardeşim, mahkemelerde savcıları nasıl yerden yere vurup suçluyor her celsede tek tek mahvedici belgelerini açıklıyor. Yüzü kızaran yok! İstanbul Grubu adı verilen yeraltı örgütünü ilk o adıyla açıklıyor... Ve İranlı eroin patronu Zindaşti’nin yukarıdaki siyasi ilişkilerini! Vallahi helal olsun!
“Yaşama sebebim kalmadı”
Bu davada kardeşinin ve avukatının öldürülmesini engelleyemiyor gerçi, ama faş üzerine faş kardeşim! Bakar mısınız: “..başından beri bu savcının şerefini sattığını söyledim.. benim kardeşim öldü bunların yüzünden çocuğumu kaybettim.. Hayatımı yaşama sebebimi kaybettim... İnsanların hak hukuk adalet aradığı yerde eğer insanlar şereflerini satmışsa namuslarını satmışsa bizler nerede adaleti arayacağız Başkanım, avukatım öldürülecek dedim öldürüldü, size palanlarını verdim,.. yani bu görevi alan yargı içindeki şeresizler enim öldürülmemi mi bekliyorlar...?”
Bırrrr. Mahkemeye düşmeyeceksin! Gerçi bizim meslekte bu ülkede bu mümkün değil, eğer gazetecilik yazarlık yapacaksan!
Zindaşti’nin, geçenlerde koronadan öldüğü ileri sürülen adamı keşke yaşasaydı!... Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içindeki makamından arayacak kadar yüzsüz ve alçak. Yaşaması gerekiyordu aslında... Aldığı milyarlar nerelere kaldı?! Güvendiği kimseler mi vardı, öğrenemedik. Tam da ölecek zamanı buldu! “Hiç bir ilgim yok”tan, rastlantı ilişkiye, oradan “biraz ilgim var”a, sonra onlarca telefon konuşmasına ve ilişkisine varan, olayın tam göbeğinde bir siyasi sahtekar.
Ölüme sürüklendi
Fakat Allahı var, ölüme sürüklendi; rezil ilişkilerinin ortaya çıkması ve bertaraf edilmesi için savcıların elleri serbest bırakıldı, yoksa tek bir talimatla davası kapatılırdı. Hiç bir savcı da buna cesaret edemezdi!
Fakat cehenneme gitmeden önce aldıklarının hakkını da verdi doğrusu, sonunda Zindaşti’yi serbest bıraktırdı ve büyük baron yurtdışına uçtu, oradan da İran’a sanki!
Timur kardeşim tamamen belgelere dayalı yazmış. Benim yorumlarımdan hiç sorumlu değildir!
Kitabı bitirdikten sonra baktım, hayır benim işim asla olamaz. Bana küçük heyecanlar yeter de artar bile!
Olayı ortaya çıkan Cumhuriyetteki arkadaşlarımdan Timur Soykan’a kadar herkesi yüreğine sağlık..
Yine de: Bırrrr....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder