Önceki yazımın başlığı, dün yaşananları
haber veriyordu adeta: “Başkanlığın rengi
son KHK ile iyice belli oldu..” daha önce de belliydi tabii ki.. İktidarın
başı, inşa ettiği otobanda, altını çizerek yazıyorum, dizginsiz koşuyor. Hiç
bir engel tanımadan. Cumhuriyet’e neden sıçrattı bu “çökertme” eylemini?
“Çökertme” diyorum. Siz bir şirketin,
vakfın tüm yönetimini gözaltına alırsanız, sonra da yönetimsiz kaldığı ve ağır
suçlamalar nedeniyle kayyım atarsınız. Gazeteyi sıfırlarsınız, 200’e yakın
çalışanı da tüm haklarını kaybetmiş olarak işsiz ve sokakta bırakırsınız.
Bu pratiği iyi bilirsiniz, hatta
ustasısınız.
Çok yönlü bir intikam da almış olursunuz.
2007’nin “tehlikenin farkında mısınız” kampanyasından tutun, türlü çeşitli
muhalif duruşuna kadar. Tabii Cumhuriyetçi niteliği, Atatürkçü temeli de
ekleyelim.
Gazetenin fikir kulvarı değiştirmesi
mümkün mü? Politikasında ideolojisinde çeşitli yalpalamalar yaşamadı değil bu
gazete. 12 Mart 1971’de gazete el değiştirdi. Ama yine rayına oturdu. 1980’de
askerler çeşitli kez kapattılar gazeteyi. Akıllarına yöneticileri içeri almak
gelmedi! 1991de Cumhuriyet’te “Özalcı- küreselci liberal darbe” yapıldı. Ama gazete
dibe vurunca “darbeciler” bırakıp kaçtılar.
Selçuk'un mirası
Cumhuriyet yazarları siyasi organize
cinayetlerin kurbanı oldu hep.. Bahriye
Uçok ve Muammer Aksoy’dan tutun,
gazeteciliğin yüz akı Uğur Mumcu ve
Prof. Ahmet Taner Kışlalı’ya kadar.
O ki “geri kalmış toplumlar, henüz yeterli
bir ulusal kimliğe sahip olmayan toplumlardır..’tek şef’, kimliği olmayan veya
kimliğini yitirmiş bir toplumda, kendi kişiliğinde bir kimlik vererek, önemli
bir boşluğu doldurur” diyen kişidir. (anımsattığı için Işık’a teşekkür.)
Ergenekon operasyonlarında yine bir darbe
daha yaşadı gazete. Bu kez “Ergenekoncu” suçlamasıyla İlhan Selçuk, M. Balbay, Erol Manisalı tutuklandı. Tutuklayanlar Fetö terör örgütü
elemanlarıydı, baş rolde, bugün kaçak olan Zekeriya
Öz ve adamları.
İlhan Selçuk bu tutuklamaların kurbanı
oldu.
Selçuk, henüz sağken, arkasında “miras” olarak bir “vakıf yönetimi bileşimi” bıraktı.
Cumhuriyet’in
tarihsel çizgisini temsil eden ve geleceği demokratik ve özgürlükçü olarak
kucaklayabilecek potansiyele sahip –dinamik– bir bileşim... Bu bileşim yerinde
durmadı ve zorlanarak parçalandı. Olay mahkemelik bir yanıyla.. Ve gazete yine
kendi çizgisinde çok zorlandı. Bu başka bir zaman tartışılacak bir konu.
İktidar
için bahaneler
Fakat bütün bunlar bahane iktidara. Başından
beri muhalefetsiz, özgür basınsız bir ülke yaratmak için yanıp tutuşan bir
iktidar, Cumhuriyet dayanılmaz oldu. Medya büyük ölçüde teslim olmuş, alınmış
satılmış, hizaya getirilmiş, çok çok azınlık ise, orta yolu tutturarak ayakta
kalma savaşı veriyor.. Cumhuriyet’e de ne oluyor?
Cumhuriyetin kadim çizgisi yurtseverdir,
özgürlükçüdür, iktidar muhalifidir, ulusal birlikçidir, sosyal adaletçidir..
Şüphesiz ki bu ülkenin kuruluşuna, kurucularına yaratıcılarına ölesiye
vefalıdır; bilim der, ülke yararı der.
Hiç bir diktatoryal yönetime evet demez,
boyun da eğmez. Eğmeye kalkarsın doğrulur. Nerede kalmıştık diyerek devam eder.
Ne istiyorsunuz bu gazeteden? Bunu çok
kişiye, içimizdekiler dahil, çok siyasiye söyledim.
Evet ne istiyorsunuz? Bir tarihsel kimliği
bırakın yaşasın, kendi evrimsel çizgisinde ilerlesin. Kendi sorunlarını kendi
halletsin.
Cumhuriyet, genel bir politikanın kurbanı
olmakla karşı karşıyadır.
Cumhuriyet tarihini bir “reklam arası”
grüyorlar.
“Son
100 yıl bir parantezdir, kapatılması gereken bir parantez…” diyorlar.
Cumhuriyet
gazetesi, bu “parantez”in asli unsurlarından biridir.
Saldırı,
bir bütünün parçasıdır.
Aslında bilmeleri
gereken, ne 93 yıllık bir Cumhuriyet süresi parantezdir ne de Cumhuriyet
gazetesi..
1 Kasım 2016 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder