Üçüncü bir siyasi güç
iktidarda olsaydı hem bugünkü iktidar hem de FETÖ yargılanırdı. İkincisi
şüphesiz ki Türkiye Anayasası’nı ve Büyük Millet Meclisi’ni ortadan kaldırmak
suçundan… İlki de FETÖ örgütüne bu darbenin siyasi, idari, ekonomik, ve her
türlü sosyal yolunu açmaktan..
Durmadan yazmamız ve
anımsatmamız gerekir, yok öyle yağma: FETÖ’nün (darbe öncesi Gülen Cemaati’nin)
en büyük destekçisi, iktidar ortağı kimdi? İstanbul, Ankara ve neredeyse tüm
belediyelerinize FETÖ sülük gibi yapışmamış mıydı, belediye ve hazinenin
emanetine verilmiş milletini malını mülkünü emmiyor muydu ve buna aracılık eden
hükümetleriniz, bakanlarınız, devletiniz, yetkilileriniz, belediyeleriniz,
valileriniz, kaymakamlarınız.. değil miydi?
Sistem, iktidar
mensuplarına ve yandaşlarına peşkeş çekme politikasının bir gereği olarak,
ortağa da yedirme içirme biçiminde işlemiyor muydu? Peşkeş çekilen malımız mülkümüzün
miktarını bir bakan açıklıyordu: 15 milyar TL’lik mal mülk Fetö’den geri
alınmış. Düşünün artık!
Hiç bıkmadan anımsatmalıyız:
Yıl 2012 ve 2013. FETÖ
ile iktidar kapışması en üst düzeyde sürüyor. 2012’nin 7 Şubatında FETÖ,
Erdoğan ve iktidarına karşı elindeki yargıyı kullanmış, MİT müsteşarını
tutuklamaya kalkışarak ortalığı darmadağın etmişti.
İktidarın mensupları
FETÖ’nün bu saldırısını görmezlikten gelmiş ve mesela RTE’nin en yakınlarından Yalçın Akdoğan, “Cemaat ile çatışma yok olmayacak.. Bu sadece
gönül birlikteliği değil, büyük Türkiye idealinde temerküz eden bir amaç ve
hedef birlikteliğidir”.. demişti.
(http://gazeteport.com/2016/akpninfeto-riyasina-cok-carpici-bir-ornek-79528/)
2013 yılı ise bu ikili
arasında dershaneler ve okullar savaşına
sahne olmuştu. F. Gülen, Aralık ayına giderken, daha büyük çatışmanın
işaretlerini veriyordu. 17-25 Aralık büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonu
geliyordu.
“Cemaatteki kardeşlerimiz..”
Cumhurbaşkanı, bu
operasyona kısa bir süre kala 24 Kasım 2013 tarihinde de şöyle diyordu:“Şimdiye kadar cemaattaki kardeşlerimiz bizden ne istediler de yapmadık… Benden
geri dönen hiçbir şey yoktur. Buna rabbim şahittir.” Üzerine gelmekte olan büyük felaketi adeta
hissederek ve durdurmak ve önlemek istercesine, “kardeşlerine” böyle
sesleniyordu.. Bunu “gelin anlaşalım” olarak da yorumlayabilirdiniz.
Bu
konuşmadan 24 gün kadar sonra, 17 Aralık 2013’de ünlü yolsuzluk operasyonu
patladı. Bakan çocukları, kutular, paralar, belediye başkanları artık ne varsa…
İktidar şaşkındı, ve “bu beladan”
nasıl kurtulacaklarını bilemiyorlardı.
18
Aralıkta Fehmi Koru, Gül ve Erdoğan
ile görüşerek “arabuluculuk” için Pensilvanya’ya uçtu. Koru’ya sana özel
uçak verelim, bile demişlerdi. Koru “üzüntü” ve “rahatsızlıklarını”
aktarmak işini üstlenmişti.
24
Aralık’ta F. Gülen’in –oyalama– mektubunu Ankara’ya ulaştıracak, ancak ertesi
gün yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ikinci ayağı patlatılacaktı! Bu kez
Erdoğan ve çocuklarını sahneye çıkartmıştı FETÖ.
İpler tam kopacak,
ortaklık bitecek, “Cemaatteki kardeşler” “haşhaşiler” olacaktı.
Hepsini biliyorlardı
2010’dan beri devlete
giriş sınavlarının FETÖ’cülerin elinde olduğunu, kendi adamlarına soruları
dağıttıklarını ve devletin her kurumuna yerleştiklerini biliyorlardı… Balyoz ve
Ergenekon davalarının düzmece olduklarını, FETÖ’cülere orduda Genelkurmaya
doğru yükselme yolunu açtıklarını da.
Ama “simbiyotik”
(birbirinden yararlanma) ilişkileri içinde al gülüm-ver gülüm devlet ve
kurumlarını paylaştılar.
FETÖ iktidarın
yarısıydı. AKP içinde kök salıyor, milletvekilliklerini paylaşıyordu. F.G’nin bir
oturmadığı doğrudan iktidar koltuğu kalmıştı. Kıyamet de, bu koltuğu isteyince
koptu. Ama FETÖ bu işbirliği içinde yerini tutmuş, askeri darbe yapacak güce
ulaşmıştı.
Şimdi Cumhuriyet gazetesini, hatta CHP’yi ve
neredeyse herkesi FETÖ’cülükle suçlama utanmazlığı devrede. Fetöcülükten
yargılanması gereken kimler acaba?
Bir Fetöcülükten
yargılanan savcının, Cumhuriyet’e Fetöcülük davası açması, iktidarın
muhteviyatına uygundur. Görev görevdir. Ama tutmaz bu dikiş. Bırakın
arkadaşlarımızı..
Zaten amaç,
fırsatçılıkla, medyanın son nefes sorularını tıkamak ve ülkede fareli köyün
kavalcısı masalı yaratmaktır.
NOT:
Bu cumartesi 5 Kasım’da İKİ BİLGE Bozkurt Güvenç ve Doğan Kuban’ın
konferansına herkes davetmi. Konu: Yakın
Geçmişe Saygı
Duyurmuşken: yarın da Herkese Bilim Teknoloji haftalık
dergisinin 32.sayısı çıkıyor.
3 Kasım 2016 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder